Tersona Non Gureta

SERHAT HALİS

“Tersona non gureta”, bu cümle Dersimcede “korkudan ekmek almış” anlamına gelir. Biraz Ermenice-Latince-Farsça; ama çokça Deylemi kökenden gelen bu dilde, “Tersona” sözcüğüyle başlayan çoğu cümle bir endişeyi ifade ediyor. Burada da hayat pahalılığına yapılan vurguyla bir kaygı dile geliyor. Bu kaygı, insanların aç kalma korkusu ve yoksullaşmasıyla, öğünlerini ekmekle “zenginleştirdiğini” anlatıyor.

Ekonomik çöküşün, iktidarın çöküşüne olanak hazırlayan kudretli bir neden olduğu biliniyor.Yaşanan şiddetli ekonomik çöküş, iktidarın sinir uçlarına dokunuyor bu yüzden. Bu noktada AKP rejimi, gitmemek için her yolu deniyor.

Bu konseptte gerilim ve “dış güçler” edebiyatı iktidarın işine yarayan bir aygıt olarak devreye sokuluyor yeniden. Zira Türkiye insanının milliyetçi mayası, dış güçlerle yaşanan olası gerilimin, iktidar için içeride palyatif bir kurtarıcıya dönüşmesine olanak sağlıyor.

İşte tam da bu yüzden iktidar, Suriye ile çatışma anlamına gelecek tezkereyi gündemleştiriyor. Bu çeperde iktidarın savaş çığırtkanlığına destek veren her anlayış, içeride iktidarın kendini yeniden konsolide etmesine izin vermiş oluyor. Yani tezkereye evet demek, AKP’nin bir süre daha ülkeyi yönetmesine evet demek anlamına geliyor.

Bu çatışma konsepti içinde, Batı ile diplomatik gerilime girmekten de geri durmuyor iktidar. Bu uğurda; büyükelçilerin “persona non grata” ilan edilmesi kozuna başvuruyor. Hatırlayın bu büyükelçilerin istenmeyen kişi ilan edilmesinin gerekçesi; ‘Osman Kavala üzerinden Türkiye yargısına müdahale niteliği taşıyan açıklamaları’ olarak sunuldu.

Oysa “dış güçler bizim yargımıza müdahale edemez” böbürlenmesi; daha önce Trump’ın bir telefonuyla Rahip Brunson’ın, Merkel’in direktifi ile ise Deniz Yücel’in serbest bırakılmasıyla çökmüştü.

Demek ki “yargımıza müdahale edilemez” çığırtkanlığı kof bir retorikten öteye gitmiyor. Anlaşılıyor ki buradaki dert, yargıya müdahale değil. Buradaki dert; “dış güçlerle” yaratılacak olası gerilim siyaseti ile AKP’nin kendisini yaşatma çabası.

Ekonomik gidişat oldukça kötü; dolar 10 lira bandında, insanlar her güne yeni zamlarla uyanıyor, TL yoksul Afrika ülkelerinin para birimleriyle aynı ligde top koşturuyor, ülke insanı trajik bir fakirleşme yaşıyor.

Bu koşullar altında “persona non grata”, sadece ve sadece, iktidarın kendini kurtarmak için geliştirdiği gerilim siyasetinin bir parçası olduğunda anlam kazanıyor. O yüzden Erdoğan bu gerilimi canlı tutma taraftarı. Bunu, “benim kitabımda geri adım atmak yok, ben taarruzdayım” diyerek sürdürüyor.

Mevcut durumda iktidarın temel eğilimi “dış güçlerle gerilim yaratma” politikasına dayanıyor. Bu politika gereği, önümüzdeki günlerde söylemler ve tavılar daha da sertleşecek ve bu, çeşitli ülkelerin liderlerine ve politikalarına karşı “atarlanmalara” dönecek.

Peki iktidarın bu “efelenmeleri”, dağılmakta olan kendi tabanını tekrar toparlamaya yeter mi? Hiç sanmıyorum. İnsanların ekmek alamaz hale geldiği bir yerde, onları bu açlığa mahkûm edenlerin miadı dolmuş demektir.

Tam da bu nedenle modern toplumda“ekonomi”, toplumların ve iktidarların varlığını ve yokluğunu belirleyen temel bir ölçüte dönüşüyor.

Yani Dersim dilinde söylendiği biçimiyle “tersona non gureta”, Erdoğan ve şürekasının gidişini simgeliyor. Bu gidişi ne “persona non grata”, ne Suriye tezkeresi, ne de önümüzdeki günlerde Batılı liderlere gösterilecek “dayılanmalar” engelleyebilir.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Saray’a dakikada bir asgari ücret CHP'den 1 Mayıs açıklaması: "Taksim'den vazgeçmiyoruz" CHP'den Anayasa şartı: AYM ve AİHM kararlarına uyulsun Sokakta kazanacağız Yerel seçim sonrası ilk kez: Erdoğan ile Bahçeli bir araya geldi