Allah demek yasak mıydı?

Pakdil, “Allah demenin yasak olduğu dönemde büyüdüm” derken elbet maddi bir gerçekliğe işaret etmiyor. Fakat biz biliyoruz ki Türkiye’de bir gün “şeriat” hâkim olursa değil biz belki kendisi bile konuşamayacaktır

AYDIN TONGA

Mustafa Kemal Atatürk’e özel bir hasımlığının olduğu hemen her söyleşisinde ortaya çıkıyor. Zira röportajlarında Mustafa Kemal’in adını dahi anmıyor. Nitekim bir gazete yer alan “Anti-Firavunist derken de onu mu -Mustafa Kemal Atatürk’ü mü- kastediyorsunuz? Sorusuna şöyle cevap veriyor yazar: “Beni okuyanlar, tanıyanlar kimi kastettiğimi bilirler.” (1) Son dönemin “popüler” isimlerinden, Nuri Pakdil’den bahsediyoruz. Pakdil o kadar popüler ki, MİT Müsteşarı ve Genelkurmay Başkanı bile onu ziyarete gidiyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Necip Fazıl Ödül Töreni'nde kendisini ayakta dinliyor. Fakat gelin görün ki bugün Mustafa Kemal’i ağır sözlerle eleştiren Pakdil, zamanında Atatürk’ü şu dizeler yere göğe sığdırmamış:

“Bir ses
Hepimize tercüman olabilir gibi yükseliyordu Samsundan
Neydi o günler mavi gözlü Paşa,
Doğrusu güldürdün yüzümüzü
Gözümüze dizimize durur inkar edersek,
Sana borçluyuz bu günümüzü” (2)

Pakdil bu yönüyle çok sevdiği hocalarından Necip Fazıl Kısakürek’e de benziyor. Çünkü onun da, Cumhuriyet ve değerleriyle ilgili yıllar içerisinde değişen “muazzam” fikirleri var. Hani şu 12 Eylül Darbesi'ne alkış tutan, İsmet İnönü’ye akrostişli hakaretler dizen, Alevileri ısırgan otu olarak gören, sol ve sosyalizm düşmanı Necip Fazıl. (3) İşte o Necip Fazıl’ı son söyleşisinde şöyle anıyor Nuri Pakdil: “Üstad Necip Fazıl’ın ideolojik bağlamda ufkumun açılmasına ve yazarlık oluşumuma büyük etkisi olmuştur.” Tabii ufkun gerisinde Necip Fazıl olunca Cumhuriyet ve değerlerine, Mustafa Kemal’e hayırhah bakmak da mümkün olmayacaktır.

Dönem dönem verdiği demeçlerle tepkileri üzerine çeken Pakdil, bu duruma örnek teşkil edecek biçimde son söyleşisinde aynen şu ifadeleri kullandı: “Çocukluğum, 'Allah' demenin bile yasak olduğu bir dönemde geçti." (4) Üstelik yazar, bu ve benzeri sözleri daha önce de birkaç yerde tekrar etmişti. Ne diyelim, el insaf! Bir defa Türkiye’de hiçbir zaman “Allah” demek yasak olmadı. Bırakın yasak olmasını o günlerde cami sayısı okul sayısının iki katıydı (Cami sayısı 28.705 -1927) ve günde beş vakit, “devlet dahi” “Allah” diyordu. Yok, eğer Pakdil’in kastettiği Allah yerine Tanrı denilmesiyse burada bir yasak değil, tercih söz konusudur. Fakat Pakdil illa yasak konusunda diretiyorsa o zaman bugün de “Tanrı” demek yasak, öyle değil mi?

“Dindarlar üzerine baskı uygulanıyordu” savını da dilinde düşürmüyor Pakdil. Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki kimi uygulamaları eleştirmek başka, iftira atmak başkadır. Şöyle ki çokça baskı olduğu iddia edilen dönemde Kur’an Türkçeye çevrilip ücretsiz dağıtılmış, aynı şekilde Buhari Hadisleri için benzer bir çalışma yapılmış ve bugün dahi en iyi tefsir kitaplarından biri olarak kabul edilen Kur’an tefsiri Elmalı Muhammed Yazır’a yaptırılmıştır. Bunları yaptıran da bugün Pakdil’in ismini ağzına dahi almak istemediği Mustafa Kemal’dir.

Nuri Pakdil’in “dünyayı kurtaracak” fikirleri ile devam edelim. Neredeyse bütün “İZM”lere karşı olan yazar kendini devrimci olarak tanımlar ve “Kendinizden hep devrimci olarak söz ediyorsunuz. Neye karşı nasıl bir devrim?” sorusuna da şu cevabı verir: “İslamiyet'in hükümlerini egemen kılmak için devrim yapmak gerektiğine inanıyorum. Ona vurgu yapıyorum.” Tam da bu düşüncesine paralel olarak bir belediye tarafından düzenlenen etkinlikte şöyle konuşur Pakdil: “Değerli arkadaşlar, ben bu değerli toplantımızı bir slogan cümleyle bitirmek istiyorum. Ve slogan cümle biter bitmez de hepinizden yoğun alkış bekliyorum. Yaşasın Şeriat!” (5)

Alkışlar eşliğinde sahiplenilen o şeriat anlayışında kadınlara yer yoktur, evliliğinin devamı bile erkeğin iki dudağının arasındadır, mirasta ancak ikiye karşı bir pay alabilir kadın. Yine şeriat kanunlarına göre zina eden, namaz kılmayan, “kutsal değerlere” hakaret eden, dinden dönen öldürülür; içki içene, zina iftirası yapana 40 ya da 80 değnek vurulur; bekârlar zina yaparsa 100 değnek vurulur, hırsızlık yapanın eli kesilir, yine yaparsa diğer eli kesilir; müziğe, resime, heykele ve genel olarak sanata hoş bakılmaz. Bu liste böyle uzar gider. “Şeriat” dünyası böyle bir dünyadır işte!

Pakdil, “Allah demenin yasak olduğu dönemde büyüdüm” derken elbet maddi bir gerçekliğe işaret etmiyor. Fakat biz biliyoruz ki Türkiye’de bir gün “şeriat” hâkim olursa değil biz, belki kendisi bile konuşamayacaktır. Nitekim IŞİD vakasında olduğu gibi tarih böylesi ibretlik örneklerle doludur! Ve unutulmasın ki geçmişin şeriat günleri iç kavgalardan, çatışmalardan geçilmez. Belki Pakdil gibiler bundan ders almamış olabilir ama laiklik bir kesimin değil dinsel sömürü ve kaosa karşı bütün toplumun tek ilacıdır. Ve elbet o ilaç bırakıldığı anda zehir tüm vücuda yayılacaktır.

***

1 Habertürk Gazetesi, 16 Kasım 1914

2 Hamle Dergisi, “Kurtuluş Destanı” isimli şiir, 1954, akt Mehmet Erdoğan, Eleştiri Denemeleri.

3 http://www.abcgazetesi.com/necip-fazil-boyle-mi-kusatacak-insanligi-4921h.htm

4 Star Gazetesi, 12 Ağustos 2017

5 http://hurseda.net/Guncel/134584-Nuri-Pakdil-Yasasin-Seriat.html

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Şimşek’in Programı: İşsizlik, borçluluk, daha fazla yoksulluk Şimşek, ekonomi ve gerçek Dizi önerileri Ekonomik politikalar ve bütçe “Gurbeti ben mi yarattım?”