Aristoteles ve Ercan Kesal

Anlatıcı yazar zaman zaman duygusallaşan, lirikleşen bir dille de yazıyor. Ben özellikle romanın o bölümlerini daha çok sevdim; ama nedense bu duygusallığın farkına varmışçasına o dilden vazgeçiliyor

CEM KERTİŞ

“Beklemek cehennemdir,” demiş W. Shakespeare bir şiirinde. Ercan Kesal’ın son kitabındaki kahramanı Dr. Kemal Güner de bekleyişin cehennemine atıyor kendini. Askerliğin bitişini, sınavın sonucunu, evleneceği günü, doğumu… ve ölümü beklemeye yazgılı insanoğlunun trajikomik hikayesini anlatmış Kesal, Nasipse Adayız adlı kitabında.

Bir rüya ile başlıyor roman; çocukluğa, ölüme dokunan bir rüya. Ve ne oluyorsa ondan sonra oluyor. Bir partiden aldığı teklifle yalnız yaşayan dul doktorun hayatı birden bire değişiyor. Hali vakti yerinde, toplum içinde sayılan sevilen bu adam neden böyle bir cenderenin içine sokuyor kendini? Kesal bunu açıklamıyor. Dikkatli okura bu sorunun cevabı ya da cevaplarını sezdiriyor. Senaryolarında da benzer bir üslup var. Demem o ki kelimeleri kusarak değil de yutarak yazan bir yazar Ercan Kesal. Okuyucuya fırsat veren onun hayal dünyasına saygı duyan bir anlatımı tercih ediyor.

Anlatıcı yazar zaman zaman duygusallaşan, lirikleşen bir dille de yazıyor. Ben özellikle romanın o bölümlerini daha çok sevdim; ama nedense bu duygusallığın farkına varmışçasına o dilden vazgeçiliyor. Bu biçemin romana ayrı bir devinim kazandırdığını düşünüyorum. Biraz daha açmam gerekirse, karşınızda ağladığını gizlemeye çalışan bir anlatıcı var ve bu durumu çaktırmamak için size espriler yapıp güldürüyor sizi.

“Ben kendimi tanıyamadığım bir yerdeyim bugünlerde.”

“Tamam,” gibi bir şeyler söyledi ya da bana öyle geldi. Devam ettim sonra:

“Ama kişinin öznesinin yazılı olduğu yer tam da bu kör noktaymış.”

•••

Romandan alıntıladığım yukarıdaki satırlar metnin güzelliğinin yanı sıra derinliğini de gösteriyor. Nasipse Adayız, düşündüren de bir eser. Kitabı bitirdiğimde en çok da “İnsan neden akıldışı davranır?” diye düşündüm mesela. Biz insanlar kuş beyinli diye aşağılarız birbirimizi; ama bir kuş kendi rahatını bozacak hiçbir şey yapmaz. Peki, biz akıllılar nasıl oluyor da hayatlarımızı cehenneme çevirecek işler yapıyoruz?

Dikkatimi çeken bir başka nokta da Kesal’ın metinlerindeki sahicilik. İnsandan, özellikle de çocukluktan beslenen metinler yazıyor. Zaten insanı edebiyattan çıkarırsan geriye ne kalır ki? Bu bakımdan Nasipse Adayız tam da hayatı anlatan bir roman olmuş.

Metinde eleştirdiğim noktalar da var. Eleştirim yazardan çok yayınevine olacak. İletişim yayınları kütüphanemde çokça kitabı olan, önemli eserler yayınlamış bir yayınevi; ama bu güzel kitabı aceleye getirmiş gibi bir hisse kapıldım. Yazar yazarken o duygu yoğunluğu esnasında kendi kusurlarını ya da sürçmelerini göremeyebilir. Bu noktada yazarı destekleyen editördür, düzeltiyi yapandır. Nasipse Adayız’da çokça hata var. İkinci baskıda bu hataların giderileceğini umuyorum.

Son söz olarak Ercan Kesal’a teşekkür ediyorum; doktorluğuyla şifa dağıtan, oyunculuğuyla, güzelim eserleriyle ruhumuzu sağaltan biri. Kendisini Aristo’ya benzetirim; çünkü Kesal’ın kartviziti de oldukça dolu.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Şimşek’in Programı: İşsizlik, borçluluk, daha fazla yoksulluk Şişli Meydanı’nda üç kız “Gurbeti ben mi yarattım?” Dizi önerileri Şimşek, ekonomi ve gerçek