Hitler’e çay! Misafiri var...

1958’de ölen emekli general Hüsnü Emir Erkilet, Çınaraltı dergisinde ve Cumhuriyet gazetesinde milliyetçi, anti-komünist ve Nazi yanlısı yazılar yazmış, emekli olduktan sonra da hayatını Türkiye’de faşizmin ve nazizmin gelişmesine adamış, azınlıklara karşı şiddetli bir dil kullanmıştı. ‘Paşa’, Hitler’le de görüşmüş ve çok etkilenmiş, “alnına düşen kâkülüyle, tatlı, canlı ve insana yakındı” diye yazıyordu...

Çınaraltı dergisini biliyor musunuz? Ağustos 1941- Haziran 1948 arasında, Orhan Seyfi Orhon ve Yusuf Ziya Ortaç tarafından 161 sayı yayımlanmıştır. Derginin sloganı, yükselen Rus milliyetçiliği ve pan-Slavizme karşı pan-Türkizme katkıları olmuş Gaspıralı İsmail’in ‘dilde, fikirde, işte birlikte’ söylemidir. Finansman, Enver Paşa’nın Türkçü kardeşi Nuri Killigil tarafından sağlanmaktadır.
Killigil, kendi adıyla anılan, o yıllar için ileri teknoloji ürünü olan ve prototipi halen İstanbul’da Askeri Müze’de bulunan 9 mm çapında yarı otomatik bir tabanca tasarlar... Zeytinburnu’nda bir kömür deposunu ‘madeni eşya fabrikasına’ dönüştürerek askeriyenin ihtiyacı olan matara, gaz maskesi vb. malzemeler üretmeye başlar. Savaştan sonra fabrikasını Sütlüce’ye taşıyarak işi büyütür. Silah üretmediğini söylemektedir ama ürettiği malzemeler arasına mermi ve tabancayı da katmıştır. 2 Mart 1949’da fabrika büyük bir patlamayla havaya uçar, cesedinden hiçbir iz bulunamaz, 27 işçi ölür. Cenazesinde boş bir tabut verilir toprağa. Zamanında, iki yılda bir Nazileri ziyaret eden, Ribbentrop ve Goebbels gibi Hitler kurmaylarıyla bizzat görüşen bir ağır abidir Killigil... Ve faşistlerin ev ev gezip kafatası ölçümleri yaptığı günler... İstanbul Üniversitesi önünde dağıtılan Nazi rozetleri...
‘Çınaraltı’, yayımlandığı dönemde Türkçülük ve milliyetçiliği benimsemiş ‘Gökbörü’, ‘Bozkurt’ gibi ‘sert’ dergilerle kıyaslandığında milliyetçilik ve dine ılımlı bakışıyla geniş kitleleri peşinden sürüklemiştir. (Bu dergileri Reha Oğuz Türkkan çıkarmıştır.) Çınaraltı’nın ideologu, adı geçen iki şairin dışında dönemin emekli generali Hüsnü Emir Erkilet’tir.
Erkilet kimdir? 1883 Gazze doğumlu, 1907 Harp Akademisi mezunu, 1932’de tümgeneral emeklisi. 1958’de ölür. Bu kadar mı? Değil tabii. Erkilet, emekli olduktan sonra hayatını Türkiye’de faşizmin ve nazizmin gelişmesine adamış, ‘Çınaraltı’ndaki ve Cumhuriyet’teki yazılarında milliyetçi, anti-komünist ve Alman yanlısı yazılar yazmış, azınlıklara karşı şiddetli bir dil kullanmıştır.
O zamanlar Cumhuriyet bugünkü gibi değil. Nadir Nadi’ye “Nadir Nazi” denilirmiş, hatta adını yukarıda andığımız Türkkan, bir gün gazetenin bürosunda otururken Yunus Bey’in oğlu Nadir Nadi'nin, nazi selamı vererek kapıdan içeri girdiğini görmüş. Hitler sevmek o ara revaçta demek: Peyami Safa’nın, tek satır Almanca bilmediği halde radyodan Führer’i dinlerken düşüp bayıldığı anlatılırmış.
Derken, Alman ordusunun daveti üzerine bir Türk askerî heyeti Doğu cephesini ziyaret eder. Heyette harp akademileri komutanı Ali Fuat Erdem ile Bükreş ateşemiliter vekili Kenan Kocatürk vardır. (Kenan’ımız boldur!..) Heyete, bizim emekli general Erkilet de asker yazar olarak refakat eder. Abiler 15 Ekim 1941’de Bükreş’te buluşur. Hilmi Kitabevi 1943’te Erkilet’in bu gezide tuttuğu notları ‘Şark Cephesinde Gördüklerim’ adıyla yayımlar.
Bu kitabevi Tüccarzade İbrahim Çığıraçan’ındır. 1876 doğumlu. ‘Avrupalılaşmak’ adlı kitabın yazarı. Maneviyat ve ahlaki terbiye konusunda Türkler ve Müslümanlar, ‘Avrupalılardan çok üstün olduğu için’ onların ahlaki değerlerini edinmemize gerek olmadığını, teknik ve bilim açısından onları örnek almamız gerektiğini söyler. O da iyi...
Erkilet’in kitabından kısa bir bölümü aktaralım. Paşamız ne hissetmiş “Ekselans Adolf Hitler”inin yanında bakalım:
“Aynı zamanda gözlerimizin içinde bir şey arar gibi bakıyordu. Koyu gözleri ve alnına düşen kâkülüyle, resim ve filmlerde göründüğünden daha tatlı, daha canlı ve insana daha yakındı(!). Hareket ve edasında hiçbir yapmacık yoktu. Cenup şivesi, onun çok mazbut ve mükemmel Almancasıyla orijinal tok sesine tam bir hususîlik veriyordu.”
‘Çınaraltı’dan bahsediyorduk. Derginin şiirlerine çokça yer verdiği şair Edip Ayel’den bir dörtlükle yazımızı sonlandıralım. Atatürk bu dörtlüğü okusa Ayel’e ne derdi acaba: Zindan kesilen ruhlara bir nur gibi doğdun / Türk ırkının en son ulu peygamberi oldun. / Ölmez bize cennetlerin ufkundan inen ses, / İnsanlar ölür; Türklüğe Allah olan ölmez!
Sevgili okurlar, siz bu yazıyı okurken Ankara’da bir yerlerde kahve içiyor olacağım. Kızılay’da, Kurgu Kültür Merkezi (0312-417 79 90) var. Şair Alaattin Topçu’nun emekleriyle burada her hafta yapılan edebiyat etkinlikleri kapsamında bugün, saat 15:00 – 16:30 arasında küçük bir söyleşi yapacağız. İlginenlere duyurulur...

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Hoş geldin kadınım Abdülhamitçiler, Osmanlıcılar, İslamcılar; nerdesiniz? Bilimler ve Teknolojide "Yakınsama" 2007'den bizde kalanlar Ormancı mı, militan mı?