İspanya’nın Unutma Paktı: Trajedi, hakikat ve iki kadın

Bu yıl İspanya için son derece kritik bir yıl. Mayıs ayındaki yerel, aralık ayındaki genel seçimler ülkenin geleceğini belirleyecek. Aşırı sağ ve muhafazakâr kesim yeni yasanın, Unutma Paktı'nı baltaladığını, kin güttüğünü savunarak yasaya karşı çıkmaya devam ediyor.

Semiha DURAK

İspanya’nın kayıp şairi alıp beni çocukluğuma taşıdı. Bu nasıl oluyor? Çünkü dünya tuhaf; insan, hayat ve tarih.

Mariluz Escribano Pueo, aslında kayıp sayılmaz. Tüm varlığıyla, 83 yaşına kadar yaşamış. Kayıp olan kendisi değil; şiiri, şairliği. Saklanmak, gizlenmek onun doğasına işlemiş olmalı. Çocukluğunda kaçıp gizlenerek büyüyenler anlayabilir ancak bunu. Neden ve kimden kaçtığını bilmeyenler.

Ölümünden üç yıl sonra şiirlerinin toplandığı kitapla ilgili bir makale sayesinde haberim oldu Mariluz’dan. “Merhum İspanyol şair, sonunda beğeni topluyor” başlığının hemen altında, bir eli çenesinde gülümseyerek bakıyordu. Beyaz saçlarında, iliklenmiş gömleğinin üzerine taktiği turkuaz kolyesinde bir sıcaklık, tanıdık bir birşeyler buldum. Hüzün ve yasla karışık, inatçı bir umut vardı yüzünde gizlenen. “Babamın Gözleri” adını taşıyan şiiri makalenin sonuna iliştirilmişti. Bazı şiirler bünyeye zararlı. Sarsıldım. Eylül günlerinden, sessizliklerden bahsediyor şiir. İspanya İç Savaşından uzanıp tarihin ve insanin bitmek bilmeyen iç savaşlarına tutunuyor dizeler. Sanki başka ülkelere, başka Eylüllere de dokunuyor.

Mariluz’un hayatını belirleyen an, bir Eylül gecesinde, o henüz 11 aylık bir bebekken gelmiş. Granada’daki öğretmen okulunun müdürlüğünü yapan babası Agustin ve annesi Luisa ile yaşadıkları öğrenci yurdunun kapısının çalınmasıyla gelişen olaylar, Marilus’un hayatını olduğu kadar, tarihin akışını da belirlemişti. İspanya İç Savaşının başladığı yıllarda, Franco’nun görevlendirdiği Granada valisi José Valdés’in emrindeki sarhoş askerler, yurtta kalan kız öğrencileri eğlencelerine “davet etmek” için kapıyı çaldı. Luisa kapıyı açmayı reddederek kızları korumayı başarmıştı. Ertesi gün Agustin, Falanjist vali Valdés’i ve askerlerini şikâyette etmeye gittiğinde tutuklandı. Aile dostları Federico Garçía Lorca'nın öldürüldüğü günlerde oluyordu bütün bunlar. Ve Lorca’nın vurulmasından üç hafta sonra, Mariluz’un babası Agustin de Granada Mezarlığı önünde vurularak öldürüldü. Takvimler 12 Eylül 1936’yı gösteriyordu.

Vali Valdés, Agustin’in infazıyla yetinmemiş, "rejim düşmanı" oldukları gerekçesiyle Luisa'nın malvarlığına el koymuştu. Luisa ve küçük kızı Marilus, ellerinde ahşap bir bavuldan başka bir şey olmadan, Granada'dan ayrılmak zorunda kaldılar. Mariluz, babasıyla ilgili hiçbir anıya sahip olamayacak kadar küçük olsa da, “Ben büyürken, beni izliyor’ dediği babasının gözleri hayatı boyunca onunla beraber gibiydi.

Mariluz’un şiirlerini derleyip editörlüğünü yapan Remedios Sánchez, “Bu şiirler acıyla ve yenilenlerin anılarını kurtarmak için yazılmış” diyor. “İnsanların hendeklerde kaç ölü olduğunu unutmaması için; kaç annenin oğlunu, kaç kadının kocasını bir daha hiç görmediğini ve tıpkı onun gibi kaç çocuğun babasıyla hiç tanışmadığı gerçeğini unutturmamak için.”

Şiiri kadar çocukluğu da gizli saklı Mariluz’un. Adından söz edilmeyen, kanlı bir tarihin içinden geçip giden bir çocukluk. Yaşattıkları acıların yokmuş gibi davranılmasını isteyen iktidarın gölgesinde bir yaşam. Franco’nun ölümünden iki yıl sonra, parlementoda kabul edilen Unutma Paktı ve 1977 Af Kanunu ile İspanya'da “unutmak” yasal bir bir zorunluluk olmuş. Sanırım bu yüzden tutunmuş şiire Marilus; acıya dayanmak, olanları anlamak ve geçmişin kaydını tutmak için kalemine sarılmış. Unutmamak, unutturmamak ve günün birinde hakikatle yüzleşilmesini sağlamak için.

Çünkü tarihin bütün adaletsizliklerini ve hayatın ucubeliklerini gizlemek için üzerimize örtülen karanlıklardan bizi yalnızca hakikat kurtarabilir. Kişisel anılar ve toplumsal olaylar arasında tarihsel bağ kurarak aktarılmış bir geçmişle yüzleşmek, saklanıp gizlenmek zorunda kalmış bir kuşağı, o derin yasın içinden çıkarıp iyileştirebilir. Toplumların genetik yapısına kodlanmış gibi duran melankolinin, umutsuzluğun kökeninde, yaşadıkları acıyı gizlemek zorunda kalan, şarkı söyleyememiş, dans edememiş kuşaklar var. Ama insanın hikâyesine sahip çıkarak hakikatle yüzleşmesi, zamanla kolektif bir umuda dönüşebilen iyileştirici bir diyaloğun kurulmasını sağlayabilir.

İspanya’da bir süredir böyle bir diyaloğun kurulması yönünde adımlar atılıyor. 2019’da Sosyalist Parti ve Podemos tarafından kurulan koalisyon hükümetinin öncülüğünde, diktatör Franco’ya verilmiş unvanlar geri alındı. Mezarı, ölümünden 44 yıl sonra Düşenler Vadisi’ndeki dev anıttan çıkarılıp başka bir yere taşındı. Geçen yıl ekim ayında kabul edilen Demokratik Hafıza Yasası, iç savaş ve diktatörlüğün kurbanlarına olan borcun ödenmesini amaçlıyor. Yasada isimsiz mezarlarda yatan on binlerce insanın kalıntılarının bulunup kimliklerinin tespit edilmesine yardımcı olacak bir nüfus sayımı ve DNA bankası oluşturulması da yer alıyor. Mariluz’un bütün bunları göremeden ölmüş olması üzücü.
Bu yıl İspanya için son derece kritik bir yıl. Mayıs ayındaki yerel, aralık ayındaki genel seçimler ülkenin geleceğini belirleyecek. Aşırı sağ ve muhafazakâr kesim yeni yasanın, Unutma Paktı'nı baltaladığını, kin güttüğünü savunarak yasaya karşı çıkmaya devam ediyor. Muhafakâr Halk Partisi (PP) seçimi kazanmaları durumunda bu yasayı yürürlükten kaldıracaklarını söylüyor. Seçimler ve gelecek ile ilgili karamsar olmak da mümkün, umutlu olmak da. Çünkü dünyanın her yerinde olduğu gibi İspanya’nın siyasi atmosferinde de belirsiz bir hava hâkim. Belirsizlikler çağındayız. Yükselen faşizm ve düşüşe geçen Podemos’un durumuyla yürekler kararmak üzereyken, Başbakan Yardımcısı ve Çalışma Bakanı Yolanda Díaz’ın solu birleştirmeyi hedefleyen yeni bir parti (Sumar) kurmasıyla manzara bir anda değişti.

Franco’nun diktatörlüğü döneminde hapsedilmiş bir sendika başkanının kızı olan Yolanda Diaz, uzmanlığını işçi hakları üzerine yapmış bir hukukçu. Öncelikli meseleleri arasında çalışma, istihdam ve barınma var. Franco’nun ünvanlarının geri alınmasında ve Demokratik Hafıza Yasası’nın yürürlüğe girmesinde payı büyük. Marksist teorisyen olduğu ve yakın zaman önce bir yayınevi tarafından yeni baskısı yapılan Komünist Manifesto’nun önsözünü yazdığı söyleniyor. Vaktini aşırı sağa veya monarşiye sövmeye harcamıyor; günlük hayata ve pratik çözümlere odaklanmasıyla beğeni ve yine aynı nedenlerle eleştiri topluyor.

"Dinlemek" ve "diyalog" kelimelerinin altını çiziyor, siyasi kültüre hâkim olan kavgacı ve saldırgan üsluptan kaçınıyor. Diaz’ın 2014 yılında Podemos kurulurken danışmanlığını yaptığı Pablo Iglesias ile yollarının yeniden kesişip kesişmeyeceği solda da, sağda da bir merak konusu. Bir yandan birbirlerine karşılıklı çağrı yaparken, bir yandan da eleştiri okları fırlatıyorlar. Fakat birleşmeden seçime girmeleri sol için de, İspanya halkının geleceği için de bir trajedi olur deniyor. Her ikisini de eleştirecek bir dolu şey bulunabilir. Ama onları bir araya getirecek unsurlar, ayıranlardan çok daha fazla.

Yolanda Diaz kısa sürede ülkesinin en popüler siyasetçisi haline gelmiş durumda. "İspanya'nın ilk kadın başbaşkanı olmak istiyorum, çünkü görmezden gelinmekten yorulduk. Artık kadınların zamanı” diyor. Son dönemde Podemos’un eleştirildiği şekilde “orta sınıf tabanında kimlik siyasetini” ön plana çıkaran bir tavırla söylemiyor bunu. Sessizliğe gömülmüş, görmezden gelinmiş, kaybolmuşlara ses olacakmış gibi görünüyor.

Çocukluğu, sakin duruşu, geçmişi sahipleniş biçimi, hafıza ve diyaloğa olan inancıyla Mariluz’u anımsatıyor. Bir anlığına, Mariluz’un ölmediğini, hâlâ bu tuhaf dünyada olduğunu hayal ediyorum. Başını sol yanına çevirip fotoğrafındaki gibi vakur ama masum bir edayla gülümseyerek "Bunca yağmurdan / ve ağır günbatımlarından sonra, / şimdi barış, / barış ve hafıza zamanı" diyor. Çünkü artık kaybedecek vakit yok. Halk, yeni bir trajedi ve travma kaldıracak durumda değil.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Şimşek’in Programı: İşsizlik, borçluluk, daha fazla yoksulluk Şimşek, ekonomi ve gerçek Dizi önerileri Ekonomik politikalar ve bütçe “Gurbeti ben mi yarattım?”