Kent yoksulluğu: Varlık içinde, yokluğa katlanmak

Temel haklara erişim, yoksulluğu azaltmanın en önemli parçası olsa de, esas olan insanların aşağılanmayacağı onurlu bir yaşama sahip olması.

Hacer Foggo

TÜİK, 2021'deki araştırma sonuçlarına göre Türkiye’de gelirin en yüksek olduğu şehir de, aynı zamanda gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu il de 8,2 oran ile İstanbul.


Sevgi, Beyoğlu’nda müstakil bir evde oturuyor, gündelikçi olarak çalışıyor. 45 yaşında çok zayıf, incecik bir kadın, kanser, eşinden ayrı, bir oğlu var. Oğlu Ali, lise öğrencisi, 16 yaşında. Oğlu bir Anadolu lisesini kazanmış ama salgın sonrası ulaşım parası bulmakta o kadar zorlanmışlar ki oğlu o okuldan kaydını alıp bir meslek lisesine kayıt yaptırmış. Ali okul sonrası Beyoğlu’nda bir berberde çalışıyor. İleride de berber olmak istiyor. Sevgi son üç aydır, kirayı ödemekte zorlandıklarını, hep aynı şeyleri yediklerini, yani tek tip beslendiklerini, pazardan bile alışveriş yapmakta zorlandığını anlatıyor. Beyoğlu’nda oturdukları mahallenin dışına pek çıkmıyorlar, ikinci el eşya dükkânları, PTT, fatura merkezi, Cumartesi kurulan bit pazarı ve oğlunun okul sonrası çalıştığı berber dükkânı arasında hayatları ve şimdi çok zor geçiyor.

Kahvaltı yapmadan okula giden Ali, zaman zaman okuluna 40 dakika yürüyen Ali, ayakkabısı ayağına artık olmayan Ali’nin istediği zaman yapabildiği tek şey saçlarını günün modasına uygun kesebilmesi ve kestirme özgürlüğü. Kent yoksulluğu dediğimiz şey tam da bu ergen bir çocuğun ışıl ışıl, her şeyin var olduğu bir ilçede, o her şeye ulaşamama yoksunluğu.

Sürekli ev değiştiriyorlar

Konut fiyatlarının artması, kira fiyatlarının da yükselmesi ile birlikte ailelerin şu anda birinci sorunu barınma. Ev sahiplerinin yükselttiği kiralarını kabul etmek zorunda kalanlar, evlerindeki eşyaları sokağa atılanlar, akrabalarına taşınanlar ya da kiralarını ödeyemedikleri için sürekli ev sahipleri ile çatışanlar, kent yoksulluğu bu aynı zamanda. Dönebilecekleri bir köylerinin olması, köyleri olanların, köyde de yapılacak bir işinin olmaması. İstanbul’dan Ağrı’nın bir köyüne, iki çocuğu ve eşi ile birlikte taşınan Rahmi, açlıkla mücadele ettiğini, yeniden İstanbul’a gelmenin yollarını aradığını söyledi. Erdal bir fabrikada asgari ücretle çalışan bir işçi, kira ve gıda arasında sürekli tercih yapmak zorunda kaldığını ve her seferinde yiyecekten kıstığını ve kirayı ödediğini anlatıyor.
Elektrik faturasını ödeyemeyen, elektriği kesilen ve ruhsal bunalıma girdiğini söyleyen Mehmet bey, sadece kapanan elektriğini açtırmak için gece gündüz, günlük iş olarak ne bulursa yaptığından söz ediyor. Tanık olduğum her aile kiralarını ödeyemedikleri için evlerini kaybetme riski ile her gün biraz daha karşı karşıya. Zaten yoksul olduklarından ama şimdi daha da yoksullaştıklarından söz ediyorlar. “Şu anda 4 aylık kira borcum var, ev sahibi çıkın diyor. Fatih gibi bir yer de kira fiyatları 3 bin 4 bin TL, İstanbul’da doğdum, dedem de İstanbullu gidecek bir köyüm yok” diyor Hatice.

Küçükçekmece’de oturan Gülbahar, gıda fiyatlarının yükselmesiyle birlikte, artık her sabah kalktığında, o akşam hangi yemeği yapacağını düşünmediğinden, artık evde olan makarna için sıvı yağın, salçanın az kalmasından dolayı tedirginlik yaşadığından söz ediyor.

Şu anda yaşanan ağır ekonomik kriz, kentte yaşayan yoksulları geçmiş yıllara göre, daha fazla etkilemeye başladı. Yoksulluk özellikle kentte yaşıyorsanız bir erişememe sorunu haline geldi. Eskiden tatile ya da bir eğlence mekanına gidememe durumu, şimdi zorunlu olmadıkça minibüse binmeme sorununa evrilmiş. Güvencesizlik, günlük çalışan için de asgari ücretli için de aynı. Yoksulluk artık kentin ağır koşullarında katlanılmaz halde olduğu için bilip bilmedikleri her türlü işte çalışanlar, çalıştıkları o ağır koşullarda bir takım “aşağılanmalara” da katlandıklarından söz ediyorlar.

Temel haklara erişim, yoksulluğu azaltmanın en önemli parçası olsa da, esas olan insanların aşağılanmayacağı onurlu bir yaşama sahip olması. Bunu sağlamanın da tek yolu da yoksulluğa insan hakları perspektifi ile bakan bir sosyal politika.

Ne eğitimde ne istihdamda

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2021 sonuçlarına göre 84 milyon 680 bin 273 olan Türkiye nüfusunun 12 milyon 971 bin 289’unu 15-24 yaş grubundaki çocuk ve genç nüfus oluşturuyor. Türkiye’de 15-24 yaş arasındaki çocuk ve gençlerin yaklaşık 3 milyon 649 bini ne eğitimde ne istihdamda. Ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranında Türkiye OECD ülkeleri içinde en üst sırada. İstanbul İstatistik Ofisi’nin 2020 verilerine göre kentte 15-24 yaş arası 552 bin genç ne eğitimde ne de istihdamda.

Bu çocukların arasına katılma riski bulunanlardan birisi, okul sonrası berberde çalışan, ulaşım parası bulamadığı zaman, yürüyerek okula giden, ya da o gün okulda tam gün aç kalacağı ve buna katlanmak istemediği zamanlarda okuluna gidemeyen Ali.

Ali ve Ali gibi çocukları koruyacak onları 'muhtaçlık' üzerinden değil hak temelli bir sosyal koruma bakışı ile takip edecek bir yoksulluk politikasına ihtiyaç var.
Yoksa bir gün Ali, ayağını her gün biraz daha sıkıştıran ayakkabısından bıkarak, yeni bir ayakkabı almak için okuluna yürümekten de vazgeçecek. Önümüzdeki yılın 'ne eğitimde ne istihdamda gençler' araştırmasında bir rakam haline dönüşecek.

Çünkü yoksulluk, İstanbul’un orta yerinde ışıl ışıl bir caddeyi kapısı ve penceresi olmayan bir hücreden seyretmek gibidir.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Şimşek’in Programı: İşsizlik, borçluluk, daha fazla yoksulluk “Gurbeti ben mi yarattım?” Dizi önerileri Şeriatçılar neden şimdi sahnede? Devlet, burjuvazi ve AKP iktidarı