Saflık ve salaklık üzerine..

Saflıkla salaklık arasında ince bir çizgi olduğu her daim söylenegelir.

Saflıkla salaklık arasında ince bir çizgi olduğu her daim söylenegelir.
İlk gençlik yıllarımda,  ‘ Nerede oturuyorsun?’sorusuna ‘Abdal Caddesi’ diye yanıt verdiğimde genelde ilk tepki bir dudak kıvırma, bir tebessüm şeklinde olurdu. Vatandaş genellikle ‘Abdal ‘ ile ‘Aptal ‘ sözcüğünü hep karıştırmıştır.
Vatandaş belli ki safça duygularla böyle bir karışıklığa düşmekte. Madalyonun bir de öteki yüzü var. Hiç de saf olmayan niyetlerle karışıklık yaratıp mevzuu saptırma hevesinde olanlarla hemen her gün yüz yüze gelmek işten bile değil. Tüm gerçeklik ayan beyan orta yerde dururken sizi salak yerine koyan tipler adım başı karşımıza çıkar oldu son zamanlarda.
Bu tür kişiliklere gülüp geçebilir miyiz?
Tahsin Yücel; “ Salaklık Üzerine Denemeler” adlı yapıtında, salaklığın salt ‘güldürgenlik’ üzerine temellendirilemeyeceğini, tarihin bugüne kadar nice saçmalık üreticisine, nice görkemli salağa tanık olduğunu, ama bunların her zaman güldürmediğini vurgular. Hitler ve Evren örneklerini verir. Yine Tahsin Yücel’e göre;
“ bilgi”ye, “nitelikli veri”ye ve de “olgu”ya sırt çevirerek görüş beyan eden bu tiplere gülüp gerçemeyeceğimizi aksine böylelerini teşhir ve tecrit etmek gerektiğini söyleyebiliriz.
Anımsayın! Melih Pekdemir’in türban konusunu ele alan “ özgürüz ama salak değiliz” yazı başlığını döviz yapan protestocu gençleri akıllarınca tiye almaya kalkan köşe aymazlarını. Kulluklarının teşhir edilmesi karşısında nasıl hopladıklarını anımsayın! Ve şöyle son birkaç günün gazete başlıklarına bir göz atın, göreceksiniz ki  teşhir olanlar, ipliği pazara çıkanlar bir kez daha vatandaşı salak yerine koyup kendilerini aklamak peşindeler..
Wikileaks’in ABD Dışişleri Belgelerini ortaya dökmesi ile birlikte inkar ve yalanlama çabaları hemen kendini gösterdi. Dışişleri Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı pişkinler koalisyonu oluşturup bir şey olmamış gibi dış ilişkileri sürdürürken Savunma ve Maliye Bakanı da inkar ve yalanlamaya yönelik açıklamalarda bulundular. Maliye Bakanı Şimşek;
 İngiltere ziyaretindeki Doğan Grubu ile ilgili sözlerini içeren Wikileaks bilgilerini yalanladı. Oysa aynı günün akşamı Hilary Clinton gizli belgelerin doğruluğunu teyit etti ve belgeleri açıklayanları hırsızlıkla suçladı. Böylece Clinton bu açıklaması ile Maliye Bakanı’nı ilk elden yalanlamış oldu. Ayrıca Bakan Şimşek’in Eylül 2008’de “ Doğan hisselerini elinizden çıkarın zira onlar gidici” sözlerinin ardından  08 Eylül 2008 tarihli Yeni Şafak Gazetesi’nin
 “ Borsa coştu, Doğan Grubu Hisseleri Çakıldı” haberi durumu açıklar nitelikteydi.
Bu durumda Bakan Şimşek için;” Ne de olsa aynı zamanda İngiliz vatandaşı dolayısıyla vatandaşlık görevini yapmış” diyebilir miyiz?
Demeye çalışanlar var.  
ABD tarafından gerçekliği kabul edilen belgeler için hala “ ciddiyeti şüpheli “ diyebilen Erdoğan,  “ belgeleri Dışişleri mensuplarının geyik muhabbetleri” olarak niteleyen Akif Beki, belgeleri hemen yalanlayan Mehmet Şimşek, Vecdi Gönül, “Ahmet Davutoğlu'nun 'yeni-Osmanlıcı' olduğu yakıştırmalarının veya aslı esası olmayan başka iddiaların kıymet-i harbiyesi yok elbette...” diyen Fehmi Koru ve daha onlarcası …..
Vatandaşı salak yerine koymaya devam ediyorlar..    Ve öyle görünüyor ki bu bir süre daha devam edecek. Saflar saflıklarının farkına varıncaya dek..
Bugünün yazısına burada nokta koyacaktım ki e-posta kutuma bir basın açıklaması düştü. Okuyunca birkaç cümle etmek farz oldu. Üstelik konu salaklık ve saflık üzerine iken.
KESK Kadın Sekreterliği’nin basın açıklaması idi bu. “ Emeğime, bedenime,kimliğime dokunma”  kadın yürüyüşünün en büyük destekçisi KESK’in Kadın Sekreterliği açıklamasında; “ Diğer önemli bir nokta ise; böylesine ciddi bir iddia karşısında ne kişiyi ya da anlayışı koruma, kollama refleksi ile hareket edilmiş ne de “ beyan esastır”dan yola çıkılarak yargısız infaza gidilmiştir.” demektedir.
“Beyan esastır” dan yola çıkmayan KESK Kadın Sekreterliği çok değil beş gün önce 25 Kasım’da bileşeni olarak altına imza koyduğu Ankara Kadın Platformu’nun basın açıklamasında ise; ” Çalışan kadınların işyerlerinde yaşamakta olduğu şiddet son yıllarda giderek artan boyutlara ulaşmıştır. Mobbing ülkemizde artık sistematik bir hale dönüşmüş, kadın çalışanlar bu yöntemle işlerini kaybetmek ya da bu koşullarda ağır bir psikojik şiddet altında çalışmak zorunda bırakılmıştır. İşyerinde cinsel taciz son derece yaygın bir şekilde yaşanmaktayken, “kadının beyanı esastır” ilkesinin yerleşmemiş olması kadınları yalnızlaştırmakta ve bir kez daha şiddete uğramalarına yol açmaktadır” demiyor muydu?
İşte böyle, Abdallar aptal edilip, saflar salaklık yerine konurken dünya dönmeye devam ediyor ve pişkinlerde pişkinliklerini pişirmeye…

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Eğitim Bakanlığı Müsteşarı'nın kızına YGS'de VIP torpili! Hoş geldin kadınım Abdülhamitçiler, Osmanlıcılar, İslamcılar; nerdesiniz? ‘Öldü’ denilen itirafçı, 8 ay önce Jandarma’da memurmuş Diyanet’ten hadisli 1 Mayıs mesajı