Sovyet kahramanı Stanislav Petrov sessiz sedasız öldü: Emre itaat etmedi savaşı önledi

Petrov’un “dünyayı kurtaran emre itaatsizliği” tam on yıl boyunca “yüksek düzeyde” gizli tutuldu. Öyle ki Petrov’un 1997’de ölen eşi Raisa, kocasının nükleer savaşı önleyen bir kahraman olduğunu bilmeden öldü

Sovyet ideallerine ömrünün sonuna kadar bağlı kaldı, disipline de emirlere de onun kadar uyan başka bir asker olmadığını söylüyor, yakından tanıyanlar. Böyle olduğu içindir ki, onun emirlerin dışına çıktığına inanamadı kahramanı olduğu olayı duyanlar. Emirlerin yerine getirilmesi için hayatını bile verebilecek bir asker olan Albay Petrov, tüm askerlik yaşamı boyunca sadece bir kez “emre itaatsizlik” etmiş, böylelikle sadece ülkesini değil tüm dünyayı nükleer bir felaketten kurtarmıştı. Kimsenin duymadığı, ertesi sabah herkesin okuluna, işine gittiği o gece insanlık yok olmadıysa bu Albay Petrov sayesinde olmuştu.

Bir insanın yaşamında bir kez karşılaşabileceği “karar anı” vardır. Petrov o “an”la 26 Eylül 1983 gecesi karşılaştı. Başkent Moskova’ya 100 km uzaklıkta bir orman içindeki gizli bir sığınakta uyduları izlemekle görevlidir o gece. Karşısında oturduğu bilgisayar ekranlarında ABD’den Sovyetler Birliği’ne beş nükleer füzenin fırlatıldığını görür. O dönem bilgisayarların algılama sistemleri bugünkü kadar karmaşık değildir, tarafların birbirlerine tepki göstermeleri için 15 dakika yeterlidir. Albay Petrov’un da 15 dakika içinde karar vermesi gerekmektedir. Tek yetkili odur çünkü. Etrafında vereceği kararı bekleyen 120 görevli vardır. O ne derse o olacaktır. Kırmızı butona bastığı anda, Sovyetler’den de ABD’ye füze yollanacak, korkunç bir nükleer savaş başlayacaktır. O anları şöyle anlatıyor: “Siren ikinci kez çaldı. Sonra da üç ve dört... Dört yeni füze daha geliyordu. Ekranda ‘başlat’ uyarısı yanıp sönüyordu. Bacaklarım gevşedi. Ayağa kalkamayacak haldeydim. Açıkçası çok korktum. Tüm sorumluluk parmak uçlarımdaydı. Bunun gerçek bir saldırı olduğuna karar verir ve yukarıya rapor edersem anında bir karşı saldırı başlatılacaktı.”

Ama Petrov öyle yapmadı. Bunun yanlış bir alarm olduğunu düşündü. Emrindeki 120 askeri görevliye, alarmlara aldırmamalarını ve görev yerlerine dönmelerini emretti. Moskova’yı da uyarmaktan vazgeçti. Aldığı büyük riskti elbette. Yıllar sonra kendisiyle yapılan söyleşide o anda böyle bir karar almasının nedenini, “Ben bir askerim ama yine de en büyük silahım aklım” diye açıklayacaktı. “Eğer ABD’liler gerçekten saldırmak isteselerdi, bunu beş füzeyle değil yüzlerce füzeyle yapmayı tercih ederlerdi” diye ekleyecekti de.

Bu ilk değildi
Tabii anımsatalım hemen. Bu ilk değildi aslında. Benzeri, bir tehlike daha teğet geçmişti dünyamızdan. 1962’de ABD kaynaklı Küba füze krizi zirvedeyken yaşanan bir olay daha vardır. Batılılarca ele geçirilen çift taraflı Rus ajanı Oleg Penkovsky, Moskova’daki İngiliz Büyükelçiliği’nde bulunan Gizli İstihbarat Servisi Direktörü Gervase Cowell’e nükleer saldırının Sovyetler Birliği tarafından sürdürüleceğine ilişkin bir bilgi iletir. Ancak Cowell ajanın verdiği istihbarata inanmadığı için bunu hükümetine bildirmez. Eğer bildirmiş olsaydı, İngiltere de ABD ile birlikte SSCB’ye misillemede bulunacak bir nükleer çatışma meydana gelmiş olacaktı.

Ancak Petrov’unki daha çarpıcıdır. Çünkü karar vermesi gereken tek kişi odur. 15 dakika içinde karşı saldırı için kırmızı butona basması gerekmektedir. Yaptığı işin bir Armageddon’u önlediğini söyleyenler tabii ki abartmıyorlar. Zamanı çok iyi ayarlanmış bir itaatsizlik var ortada. Stanislav Petrov bunu başarmış iyi bir askerdi.

Ancak Sovyet makamlarının Petrov’a yaklaşımının neden soğuk olduğunu, türbesinin neden yükseltilmediğini anlamak zor. Stanislav Petrov raporunda durumu yeterince ayrıntılı anlatmadığı gerekçesiyle kınama cezası almış, bir yıl sonra da silahlı kuvvetlerden ayrılmıştı. Ama yaptığı işin takdir edildiğini biliyoruz, çünkü nükleer savaşı önlediği için hakkında resmi askeri gazetelerde yazılmış onlarca yazı var. Ama herhalde ünlü Sovyet disiplinini ihlal edişi hoş görülmemiş olmalı. Ancak, Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra Albay Petrov’a Batı ülkelerinde ödüller verildi. 2012’de Nelson Mandela, Dalay Lama ve Kofi Annan’ın da aldığı Alman Medya Ödülü’ne layık görüldü.

Eşi bile bilmiyordu
Ertesi yıl da Dresden Barış Ödülü Petrov’a verildi. Ödülü Petrov’a “Stanislav Petrov olmasaydı hayatta olmayacak olan 25 yaşındaki bir Dresden’li” sundu. Petrov’un “dünyayı kurtaran emre itaatsizliği” tam on yıl boyunca “yüksek düzeyde” gizli tutuldu. Öyle ki Petrov’un 1997’de ölen eşi Raisa, kocasının nükleer savaşı önleyen bir kahraman olduğunu bilmeden öldü.

Komutanı açıkladı
Yıllar sonra, 1998’de Petrov’un komutanı General Yury Votintsev Alman Bild dergisiyle yaptığı bir söyleşide bu olaydan söz etmese yine kimsenin haberi olmayacaktı. Söyleşiyi okuyan Karl Schumacher, okuduktan sonra yıldırım çarpmışa döndüm” diyecekti: “Dünyayı kurtaran bu adamla ilgili bir şeyler yapmalıydım”.

Schumacher Rusya’ya uçar, Moskova’nın kuzeydoğusundaki Fryazino kasabasında küçük bir dairede yaşayan Petrov’la buluşup onunla konuşur. Onu Almanya’ya davet eder.

Stanislav Petrov, “an”lık kararların nelere mal olacağının ya da neleri önleyebileceğinin somut örneklerinden biriydi. O “karar anı”nda heyecanına yenilmeyip, soğukkanlılığını koruyarak, “muhakeme” yeteneğiyle, akıl yürütmesiyle insanlığı ciddi bir felaketten kurtarmıştı. Kahramanlığı da geç duyuldu, ölümü de.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Şimşek’in Programı: İşsizlik, borçluluk, daha fazla yoksulluk Şimşek, ekonomi ve gerçek Dizi önerileri Ekonomik politikalar ve bütçe “Gurbeti ben mi yarattım?”