Türkeş-Bahçeli ve medya

Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök sık sık Alparslan Türkeş'in "devlet adamlığı"na vurgu yaparak PKK'yla yaşanan sıcak savaş günlerinde bir "Kürt-Türk savaşı" yaşanmamasındaki rolünü hatırlatırdı.

Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök sık sık Alparslan Türkeş'in "devlet adamlığı"na vurgu yaparak PKK'yla yaşanan sıcak savaş günlerinde bir "Kürt-Türk savaşı" yaşanmamasındaki rolünü hatırlatırdı. Son günlerde yaşanan ırkçı-milliyetçi sokak saldırılarında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin tutumu da Türkeş çizgisinin bir devamı olarak görülüyor. MHP'nin sokağa çıkmasını önerenlere edebi bir üslupla "bunu önerenler önce kendi çocuğunu sokağa çıkartsın" diyerek karşı çıkması övgü alıyor. Gerçekten de Türkeş, o günlerde MHP'yi sokak çatışmalarından uzak tutarak "sağduyulu" bir tutum mu takınmıştı? Bu tutumun "Kürt sorunu"nun demokratik bir çözüme kavuşmasında pozitif bir katkısı mı olmuştu? Türkeş'in "ne mozaği ulan!" şeklindeki tehtitkar yaklaşımı düşünüldüğünde gerçeğin hiç de Ertuğrul Özkök'ün çizdiği şekilde olmadığı görülebilir. Evet Türkeş "sivil bir güç olarak" MHP'yi doğrudan sokak çatışmalarına sürmemişti. Ama MHP kadroları bu kez Özel Tim'in; Özel Harekatçıların içinde varlık bulmuşlar ve savaşın en keskin noktasında görevlerini ifa etmeyi sürdürmüşlerdi. "Bozkurt kolyeli" özel timcilerin ya da silah kabzalarına üç hillali sembolleri yerleştiren özel harekatçıların gazetelerde yayınlanan fotoğrafları hala hatırlardadır. Susurluk'ta ortaya çıkan ilişkiler bir tesadüf olmasa gerektir.

Üstelik elindeki "savaşkan gücü" kullanmamış -aslında başka ve daha güvenli şekilde kullanmış- olmanın övgüye neden olması Türkiye'deki siyasetin bir garipliği sayılmalıdır. Herhangi bir demokratik ülkede ırkçı-milliyetçi bir katliam gücünü elinde bulundurmak bu güç kullanılsın ya da kullanılmasın büyük bir insanlık suçudur. O gücün kulanıldığı 12 Eylül öncesi dönemin yarattığı acılar henüz tazeyken çizilen "sağduyulu devlet adamı portresi" ise en hafif deyimle "ırkçı-milliyetçi" bir bakış açısının meşrulaştırılması anlamına gelir. Evet MHP'nin Devlet Bahçeli'nin ağzından ifade edilen fikirleri;bu tür provakatif eylemlerde "ülkücülerin" yer almaması türünden ikazları samimi kabul edilirse iyidir. İyidir de aynı Bahçeli'nin "milli hassasiyetler"e vurgu yaparak Kıbrıs konusundan,Kürt sorununa; İdam cezasının kaldırılmaması gerekliliğinden, AHİM'in Apo konusundaki yeniden yargılamaya ilişkin itirazlarına varan düşüncelerinin "demokratik ve barışçıl bir gelecek" vaad ettiği söylenebilir mi? MHP'nin savunduğu türden bir milliyetçilik eleştirilmesi gereken esas nokta değil midir?

Eğemen medyada sıkça rastladığımız her türlü milliyetçiliğin kutsandığı bir siyasal iklim Türkiye'de barışçıl ve demokratik bir ortamın gelişip güçlenmesi açısından son derece vahim sonuçlar yaratacaktır. Trabzon, Adapazarı vb.. kentlerde gösterilen tepkilerin haklı ve meşru olduğu, ama yöntemin kabul edilemeyeceği şeklindeki bir sunumun "demokratlıkla" en ufak bir ilişkisi yoktur. Savunulması gereken bildiri dağıtma, örgütlenme, en aykırı düşünceleri bile özgürce dile getirme gibi en temel insani haklar değil midir? "Fikirlerinize katılmasam bile onları özgürce ifade etmeniz için canımı veririm" diyen Voltaire demokrat bir tutumu on yıllar öncesinde tanımlamışken; "fikirlerinize katılmıyorum, bunun için sizi linç edebilirim; ama şimdi değil" şeklindeki düşünceleri övgüyle karşılamak bizim medyamıza özgü bir gariplik olsa gerek.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
‘Öldü’ denilen itirafçı, 8 ay önce Jandarma’da memurmuş Diyanet’ten hadisli 1 Mayıs mesajı İşe yeni girdim hasta olduğumda ne yapacağım? Abdülhamitçiler, Osmanlıcılar, İslamcılar; nerdesiniz? Hoş geldin kadınım