Zombileşen iktidar ve mücadele

Siyasal alanı aynı sesin farklı tonlarından ibaret bir sıkıcılıktan kurtaracak yeni bir sesi güçlendirmek… Bıkmadan, usanmadan… Her güne yeni baştan yaparak, tekrarlayarak, ısrar ederek bunu yapmaya devam etmek… İşte yapılması gereken bu… Çürümeye karşı yeniden kurmanın umut noktalarını, onun devrimci sesini olanca gücümüzle haykırmak…

ZOMBİLEŞME

AKP-MHP iktidarı halkın hiçbir ihtiyacına yanıt veremiyor. Artık insanların en sade beklentilerini karşılamayacak kadar ölü ama aynı zamanda da yıkıcı gücüyle kaosu sürekli kılacak kadar canlı bir iktidardan söz ediyoruz. Korkut Boratav, kriz sonrasındaki kapitalizmin kurucu tüm gücünü kaybederek sadece yıkıcı bir güçle hükmetme çabasını zombileşme olarak tanımlıyordu. AKP ve MHP iktidarının aldığı biçimi de buna benzetebiliriz.

Siyasi iktidarın ömrü doldu ama iktidarda durmaya ve durmanın yollarını aramaya devam ediyorlar. Toplumu cezbedecek bir gelecek tahayyülleri de krize yanıt verebilecek zerre kapasiteleri de kalmamış durumda. Ama bu halde de iktidar sürdürülebilir ki bunu yapıyorlar. ZOMBİLEŞME bunun ifadesidir ki yıkıcı olan gücünü agresifleştirerek ilerlemenin siyasal ve toplumsal sonucu ise çürümedir. İşte bugün siyasal alanı kuşatan ve bir toplumsal bunalımı da tetikleyerek çöküntüye yol açan şey budur.

ÇÜRÜME

Türkiye’de siyasetin bir parçası olagelmiş mafyatik ilişkilerin bir kez daha görünür hale gelmesi; daha da ötesine geçerek iktidar güçleri tarafından alenen sahiplenilmesi bundan ayrı değerlendirilemez. Son günlerde siyasetçi ve gazetecilere yönelen (MHP uzantılı) saldırılar, saldırı sonrasında süren tehditler… Bu olup biten karşısında hukukun devre dışı ya da göstermelik kalması… Siyaset dilinin kin ve nefretle dolup taşmasının yanı sıra ele geçirilmiş olan medya ağı eliyle bunların tekrar edilmesi… Bunlar bildik anlamda siyasetin (burjuva siyasetinin) dışında siyasetin biçimlendiği yeni bir sahayı işaret eder. Bu düzlem her zaman çirkin olan burjuva siyasetinin bildik kutuplaşma retoriklerinin, çirkin söz düellolarıyla karşılaştırılmamalı. Bunu onlardan ayıran iki faktörden birisi hakim olan tek adam rejiminin özellikleri, diğeri de iktidarın ayakta kalabilmesinin tek koşulunun siyaseti (her biçimiyle) sönümlendirmesine bağlı hale gelebilmesi. Gezi’ye yönelik bitmeyen korkunun yeni bir toplumsal hareketlenme karşısındaki önleyici bir müdahale zinciri olduğu aşikar. Ama öte yandan burjuva muhalefet alanının da bu düzeyde tahrip edilmesi ve terörizmle eşleştirmeye tabi kılınması bunun bir sonucu.

UMUTSUZLUK

Ancak bu çürüme sadece bununla da sınırlı değil. Çürüyen sistemin tüm dişlileri benzer bir akıbete sürüklenmekten kurtulamıyor. Tüm kurum ve yapıların kontrol altında tutulması arzusu liyakatı, bir iç eleştiriyi dahi kabullenmeyerek kurşun asker diziliminde kurulmaya çalışılıyor. Bu da tüm kurumlar için bir çürümeye tekabül ediyor. Siyasal İslamcı rejim, devleti ele geçirmeyi ve siyasal İslamcı bir rejimin temel mevzilerini kazanmayı başardı. Ancak, bu mevzileri pekiştirme ve rejimi kurumsallaştırmakta yaşadığı tıkanma onu bu çürüme anına sürükleyen faktörlerden birisine dönüşüyor. Topluma baktığımızda ise artan sorunlarıyla baş başa kalmış durumda. Büyük bir yalnızlık ve onun da ötesinde sorunlarını çözebileceğine olan inanç kaybının yol açtığı kör bir umutsuzluk. Bu da toplumsal çürümenin başladığı yere işaret eder. Böyle bir toplumda öfkenin nasıl bir yerde patlayacağını ve nereye doğru yenebileceğini kestirmek hiç de kolay değil. Toplumsal bağları iyiden iyiye zedelenmiş bir ilişki ağının şimdi böyle bir süreçte etnik ve dini karşıtlıklar içine öfkesini birbirine döndürmesi de pekala muhtemel ki aslında çağımızın bu kıyıcı virüsüne pek çok yerde tanıklık etmeye devam ediyoruz. İşte böyle bir durum karşısında düzen muhalefetinin yetememezliliklerini de bir yana bırakalım; zira bugün yapılması gereken şey, onların zaten yapamayacağı bir şey…

UMUT

Sesi siyasal alanda duyulmayanların sözcülüğünü yapabilmek; daha da ötesinde onlarla bütünleşmek ve siyaseti bu öfkenin içinden yapabilecek yolları bulmak… Toplumun ağır ve derinleşen yalnızlığına karşı umut ışıkları yaratacak dayanışmacı ve paylaşımcı pratikler içine çaba göstermek…. Her mahallede, iş yerinde, okulda bir kişinin sorununu ortak sorun haline getirecek örgütlenmeler kurma girişimlerini sürekli kılmak… Bunları çoğaltmak… Ve siyasal alanı aynı sesin farklı tonlarından ibaret bir sıkıcılıktan kurtaracak yeni bir sesi güçlendirmek… Bıkmadan, usanmadan… Her güne yeni baştan yaparak, tekrarlayarak, ısrar ederek bunu yapmaya devam etmek… İşte yapılması gereken bu… Çürümeye karşı yeniden kurmanın umut noktalarını, onun devrimci sesini olanca gücümüzle haykırmak…

solsiyaset.org'dan alınmıştır

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Şimşek’in Programı: İşsizlik, borçluluk, daha fazla yoksulluk Şimşek, ekonomi ve gerçek Dizi önerileri Ekonomik politikalar ve bütçe “Gurbeti ben mi yarattım?”