BETAM Direktörü ekonomist Prof. Dr. Seyfettin Gürsel: Halk, iktidarın ‘vatan, millet söylemi’ yerine dövize sığınıyor

Liradaki değer kaybına dair komplolar bıkkınlık verdi. Milyarlarca dolar yatırmış yöneticiler döviz kurunu neden yükseltsin

MELTEM YILMAZ @meltemmmylmz

Liradaki değer kaybının önüne geçilemiyor. Enflasyon ve işsizlikte çift hanelerde. Her geçen gün de işsizlik de enflasyon da tırmanıyor. Gıdadan ilaç ve akaryakıta kadar her alanda zam üstüne zam gelirken ekonomik kriz giderek derinleşiyor. Son birkaç ayda çok sayıda kişi yaşadıkları ekonomik kriz nedeniyle kendisini yaktı. Krizi komplolarla açıklamaya çalışan siyasi iktidar yaşananlara karşı “kayıtsız” kalırken, Erzurum mitinginde konuşan AKP Lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, vatandaşlardan yastık altındaki döviz ve altınlarını Türk lirasına çevirmelerini istedi.

Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Direktörü ekonomist Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, bu haftaki Pazartesi Söyleşisi’nin konuğu oldu. Türk lirasının değer kaybının dış komplolar olduğu iddialarına karşı çıkan Prof. Dr. Gürsel, “Komplo iddiası artık bıkkınlık verdi. Varsa kim bunlar? Neden bir türlü komplocular isimlendirilmiyor?” sorularını dile getirdi.

Partilerin seçim beyannamelerini de değerlendiren Prof. Gürsel, şöyle devam etti: “2001 krizinden sonra oluşturulan ekonomik kurumsal düzene, yani başta Merkez Bankası’nın para politikası bağımsızlığı olmak üzere, enflasyon hedeflemesi, sermaye akımları serbestliği, diğer kurumların özerkliği, mülkiyet hakları ve tabi hukuk devletine kim kararlı bir şekilde sahip çıkıyor? Muharrem İnce ve Meral Akşener bu sahipliliği açıkça ilan ediyorlar. Recep Tayyip Erdoğan ise bu alanda ikircikli bir söyleme sahip. Bakıyorsunuz, hesabı seçimden seçime ben vereceğime göre ekonomi benden sorulur diyor, piyasalarda hararet yükselmeye başlayınca da bu sefer açık piyasa ekonomisinden taviz vermeyiz diyor. Neye inanacağınız size kalmış.”

»1 Ocak’tan bu yana dolar 3.74 liradan 5 TLye dayandı. Türk Lirası Ocak ayından bu yana dolar ve avro karşısında yüzde 30 değer kaybetti. Ve sonunda Merkez Bankası müdahale etti. Bu müdahalenin zamanlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tabii ki çok geç kaldı! Erdoğan’ın Londra açıklamalarının ardından zaten çıkışta olan döviz kuru hızla artmaya başlamıştı. 16 Mayıs Çarşamba günü Doların Merkez Bankası efektif satış kuru 4.47’yi bulmuştu. O gün Merkez Bankası bir açıklama yaparak kurun yükselişini yakından izlediğini, enflasyona olumsuz etki yapmasına izin vermeyip gerekeni yapacağını söyledi. Kur sakinleşir gibi oldu ama MB’nin seyretmeye devam ettiği görüldükçe kur artışı devam etti. Aradan bir hafta geçti. 23 Mayıs Çarşamba günü 4.86’yı bulmuştu. Gün içinde 4,92’yi görüp biraz gerilemişti ama bu saatlik şiddetli iniş çıkışlardan söz bile etmiyorum. Para Politikası Kurulu’nun neden acilen toplanmadığını herkes merak ediyordu. Sonradan Reuters merakımızı giderdi: Merkez Bankası başkanı Murat Çetinkaya, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve Maliye Bakanı Naci Ağbal ile toplantı yapmış.

»Cumhurbaşkanını ikna etmenin yollarını aramışlar!
Evet. Esaslı bir faiz artışının gerekliliği üzerine mutabık kalmışlar ama Cumhurbaşkanını nasıl ikna ederiz derdine düşmüşler. Sonunda Başbakan Binali Yıldırım’a gidilmiş ve ikna görevini o üstlenmiş. Belli ki ikna başarılı olmuş. Nihayet çarşamba akşamı Para Politikası Kurulu olağanüstü toplanarak Merkez Bankası fonlama faizini yüzde 13.50’dan 16,5’e yükseltti. Dolar kuru da bir kaç saatliğine 4,54’e kadar geriledikten sonar tekrar yükseldi. Cuma kapanışta 4,74’tü. Gelişmeler tam da Reuters’ın aktardığı gibi mi oldu bilemem ama bana çok mantıklı görünüyor. Merkez Bankası yönetimi gerçekten politika bağımsızlığına sahip olduğuna inansaydı bir hafta beklemez çok daha önceden yapacağını yapardı, kur da bugün çok daha düşük bir düzeyde olurdu.

»Doların bu derece yükselmesinde iç gelişmeler mi yoksa dış gelişmeler mi daha etkili?
Dış gelişmelerden ABD Merkez Bankası FED’in para politikasını giderek sıkılaştırması sonucu doların, avro dâhil diğer güçlü paralara karşı değerlenmesi kast ediliyorsa, evet bu gelişme doların türk lirasına karşı değer kazanmasında kısmen pay sahibi oldu. Gelişmekte olan ülkelerin paraları bir miktar değer kaybetti. Ama hiçbiri paldır kültür yuvarlanmadı. Arjantin pesosu hariç. İflasın eşiğine gelerek IMF’ın kapısını çalan bir ülke ile kıyaslanmak de istemeyiz herhalde, öyle değil mi? Kaldı ki doların güçleneceği biliniyordu. Merkez Bankası para politikasını çoktan ona göre konumlandırmalıydı. Sözü uzatmaya gerek yok. Türk lirasının yokuş aşağı yuvarlanmasının ardında Cumhurbaşkanı’nın para politikasında dümeni artık eline almaya kararlı olduğunu, dümeni de ısrarla savunduğu “enflasyon sonuç faiz nedendir, dolayısıyla faizleri idari kararla indirmek gerekir” iddiasının bulunduğu çok açık.

»Ya iktidar ağzının dillendirdiği, TL’deki değer kaybının dış komplo olduğu iddiaları?
Bu özgün ekonomi teorisinin doğru mu eğri mi olduğunu tartışmaya gerek duymuyorum. Diyelim ki doğru. Ne var ki doğruluğuna büyük fon yöneticileri inanmadıkları gibi bizim vatandaşlar da inanmıyor. Dolayısıyla tasarruflarını hangi parayla tutacaklarına neye inanıyorlarsa ona göre karar veriyorlar. Bakın, Londra serüvenine kadar yabancılar türk lirası varlıklardan pek çıkış yapmıyorlardı. Dolar kuru bizimkilerin dövize rağbet etmeleri sonucu yükseliyordu. Ayrıca dövizle borçlanmış şirketler, hatta ithalatçılar da doların yükselmesini beklediklerinden dolar alıyorlardı. Bu manzaraya bakıp komployu yüzbinlerce Türkiye vatandaşı başlattı mı diyeceğiz? Kaldı ki beğenelim beğenmeyelim döviz piyasasının tüm aktörleri kazanmak ya da en azından kaybetmemek için hareket ederler.

»Nasıl?
Geçmişin kötü deneyimlerini unutmayan yerliler vatan, millet söylemine değil yanlış politikaların uygulanacağı endişesiyle dövize sığınırlar. Yabancılar da yatırım yaptıkları türk lirası cinsinden bono ve tahvillerin döviz cinsinden getirisini kollarlar. Faizden kazanacakları türk liraların kurun hızla yükselmesi tehdidi altında buharlaşacağından endişe duymaya başladıklarında varlıklarını bir an önce satıp anında döviz çevirip kaçmaya bakarlar. Geç kalanlar da zararın neresinden dönsek kardır hesabına girerler. Ortalık sakinleşip döviz kuru öngörülebilir bir istikrara kavuşuncaya kadar da böyle bir piyasaya uğramazlar. Olan budur. Türk Lirası varlıklara on milyarlarca dolar yatırmış olan uluslararası fon yöneticileri büyük zararları göze alıp neden döviz kurunu yükseltsinler? Bunlar mazoşist mi? Bu zararların hesabını kendi yatırımcılarına nasıl verebilirler? Komplo iddiası artık bıkkınlık verdi. Varsa kim bunlar? Neden bir türlü komplocular isimlendirilmiyor?

»İktidar ile ana muhalefet partisinin beyannamelerinde yer alan ekonomi alanındaki vaatleri değerlendirdiğinizde nasıl bir tablo çıkıyor karşımıza?
Vaatler sonsuz! Doğrusu bunlarla ilgilenmiyorum. Baktığım tek bir konu var: 2001 krizinden sonra oluşturulan ekonomik kurumsal düzene, yani başta Merkez Bankası’nın para politikası bağımsızlığı olmak üzere, enflasyon hedeflemesi, sermaye akımları serbestliği, diğer kurumların özerkliği, mülkiyet hakları ve tabi hukuk devletine kim kararlı bir şekilde sahip çıkıyor. Muharrem İnce ve Meral Akşener bu sahipliliği açıkça ilan ediyorlar. Recep Tayyip Erdoğan ise bu alanda ikircikli bir söyleme sahip. Bakıyorsunuz, hesabı seçimden seçime ben vereceğime göre ekonomi benden sorulur diyor, piyasalarda hararet yükselmeye başlayınca da bu sefer açık piyasa ekonomisinden taviz vermeyiz diyor. Neye inanacağınız size kalmış.

***

Senaryodan senaryo beğen!

»24 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye’yi nasıl bir dönem bekliyor? Ekonomideki gidişatın nasıl seyredeceği düşüncesindesiniz? Hangi senaryoya göre nasıl bir sürece gireceğiz?
Senaryolar bir hayli kabarık. Bir kere 24 Haziran’a kadar neler yaşanacak kestirmek güç. Seçimlere bir aydan az bir süre var ama bana bir yıl varmış gibi uzun geliyor. Emin değilim ama öyle anlaşılıyor ki 24 Haziran’a kadar ekonomi yönetimi, yani Hazine, Maliye ve Merkez Bankası standart önlemlerle döviz kurunu sakinleştirmeye öncelik verecekler. Cumhurbaşkanı da diğer vaatlere odaklanacak. 24 Haziran akşamı dört ihtimal var:

1) Recep Tayip Erdoğan birinci turda seçilir, bu aynı zamanda cumhur ittifakının TBMM’de çoğunluğu aldığı anlamına gelir. Bu senaryonun kritik sorusu Erdoğan’ın ekonomi politikasında inandıklarını uygulamaya gidip gitmeyeceğidir. Giderse şimdilik şunu söyleyebilirim. İnandığı enflasyonla mücadele yöntemini mevcut makroekonomik kurumsal düzende uygulayamaz. Tutarlı olmak için ekonomi rejimini de değiştirmesi gerekir.

2) Erdoğan birinci turda az bir farkla seçilemez ama cumhur ittifakı en az yüzde 47 oy alır ya da HDP barajı az bir farkla aşamaz ve TBMM’de çoğunluğu sağlarsa… İkinci turda Erdoğan seçilecektir. Birinci senaryo gündeme gelir.

3) Erdoğan birinci turda seçilemez, cumhur ittifakı en fazla yüzde 46 oy alır, HDP barajı geçer millet ittifakı da yüzde 42 alırsa. Cumhur İttifakı TBMM’de azınlıkta kalır ama ikinci turda Erdoğan kazanırsa. Daha şimdiden ülkeyi böyle yönetmeyeceğini ilan ettiğine göre her iki seçim de yenilenecek demektir. Bu arada ekonominin sert bir durgunluğa girmesi yüksek ihtimal.

4) Cumhur İttifakı yine azınlıkta kalır ama ikinci turda Muharrem İnce ya da Meral Akşener seçilir. Kısa vadede ekonomide bir rahatlama olur. Orta vadede ne olacağı ise şu iki senaryodan hangisini seçeceklerine bağlı olacaktır: Popülist vaatlerini hemen yerine mi getirmeye çalışacaklar yoksa önce bozulan dengeleri ve AB ile ilişkileri süratle düzeltmeye artı yapısal reformlara öncelik verip sosyal vaatleri ekonomi güçlendikçe adım adım mı uygulamaya sokacaklar? Orta vadede ekonomi bu tercihe göre şekillenecektir.

Günün Manşetleri için tıklayın

Çok Okunanlar
Engelli personel için ne yapmalıyız? “İnsanı insanla kırdılar” -1 İşverenin fazla mesai talebine uymayan işçi işten çıkarılabilir mi? Yoksunluk, yalnızlık ve işçilik: Market işçisi Şahin 2 günlük yevmiye kesilmesi yasal mıdır?