Çizgilerden müziğe bir sanatçı: Aptülika

Yağmur BOZACI

Radyo programlarıyla, yazılarıyla ve kendine has karikatürleriyle insanların aklında yer edinmiş; Türk rock müziğine çok emeği geçmiş olan Aptülkadir Elçioğlu, nam-ı diğer Aptülika, 11 Kasım’a kadar sürecek olan yeni sergisi “Cem Karaca’dan Zappa’ya”yı Kuzguncuk Nail Kitabevi’nde sergiliyor.

Karikatür yapmaya nasıl başladınız?

Ben karikatüre genelde karikatürcülerin başladığı gibi başlamadım. Çok sonradan karikatüre yöneldim, üniversitenin ikinci senesinde karikatüre başladım ama daha öncesinde karikatür düşüncesi yoktu kafamda. Beni karikatüre çeken şey ‘dergi’ kavramıydı. Bir şeyleri yayın yoluyla paylaşmayı seviyordum, her hafta bir yere bir şeyler yayınlatmak hoşuma gitti. Lisedeyken falan da elle dergiler yapardım.

Gırgır’da Grup Perişan diye bir karikatürünüz vardı… Bir de Şebek adında bir heavy metal fanzininde yer aldınız. O işe nasıl giriştiniz?

Evet. Gırgır’da başladım sonra Hıbır’da devam ettim. Aşağı yukarı 90’ların sonuna kadar da devam ettirdim. Zaten karikatürlerin yanında rock ile ilgili bölümlere yer verdiğim için öyle bir dergi çıkarma fikri da oluşuverdi zaten. 2000’li yıllara doğru da dergi piyasasından ayrıldım.

Dergi piyasasından ayrıldıktan sonra neler yaptınız?

Cumhuriyet ve Aydınlık’ta siyasi karikatürler yaptım bir süre, bir yandan da müzik yazıları yazmaya başladım. Sonradan da kitap karikatürleme gibi şeyler yapmaya başladım. Sonra gazetelerle de bağım koptu. Dedim ki ben resimden başladım, sergi açayım. Çizdiğim yazar portrelerini toparladım, yine Kuzguncuk’ta, Nail Kitabevi’nde ‘Sait Faik’ten Kafka’ya’ diye bir sergi açtım. Nereye varacağını bilmeden yaptım bu işi. Fakat bir baktım ki benim yıllar önce yaptığım çizimleri insanlar biriktirmişler, kimi dergiyi getiriyor, kimi dergiden kestiği bölümleri getiriyor… Ve bu insanlar çocuklarıyla, hatta torunlarıyla geliyorlar sergiye. Dergilerde çıkan karikatürlerimin bir yerde ‘müzeleşmiş’ olduğunu gördüm. Sergideki işleri alan insanlar da oldu, onların da evlerinde o eserlein saklanacağını bilmek fikri de hoşuma gitti. Şimdiki niyetim geçen sergiyi ve bu sergiyi kitaplaştırmak.
Radyo programları da yapıyordunuz sanırım.

Evet, özel radyoların kurulmasıyla radyo programları yapmaya başladım. En istikrarlı programım yaklaşık 10 yıl süren ‘Blues Perişan’dı. Grup Perişan karikatürümden alıntı yaptığımız bir isimdi. O programın da 70’li yıllara dönen bir konsepti vardı. Programı yapma nedenim de şuydu: Müzik dinlemek ve müzik adına bir şeyler üretmek. Çünkü yazıp çizecek bir mecra da kalmayınca belirli bir süre sonra müzik dinlememeye de başlıyorsun, müzikten uzaklaşıyorsun. Beni bu konuda da motive etsin istiyordum. Hem motive oldum hem de artan bir dinleyici kitlesiyle buluştum. Keşifler yapıp bilinmeyen grupları, şarkıları dinleyiciyle buluşturmak hoşuma gidiyordu. Popüler olanı çalmak hoşuma gitmiyordu pek. Sonra Rock FM satıldı ve bir boşluğa düştüm. O yüzden de zaten sergi fikri oluştu. Ama tekrar radyo programı yapacağım gibi görünüyor.

Sizce 90’larda Türkiye’de dinleyenleriyle, icra edenleriyle rock müziğin bugünkü halinden farkı ne?

Türkiye’de de dünyada da rock gruplarının başlangıcı hep aynı olur. İlk başlarda sanayileşmez, belirli çevrelerde dinlenir. Ondan sonra markalaşmaya başlar. Geçmiş rock grupları o markalaşmayı sağlayamamıştı belki. Erkin Koray’lar, Barış Manço’lar, Cem Karaca’lar da ilk başlangıç döneminde Alman Lisesi, Galatasaray Lisesi gibi yerlerde konser vererek başladılar. Gerçi 80 sonrası grupların, önceki gruplarla arasındaki köprüler kopmuştu. Dolayısıyla onlar da serüvene yeniden başlıyorlardı. Benim de karikatür dergisinde böyle bir şeye kalkışmam şu yüzdendi: Aklımca o kopukluğu düzeltmek istiyordum. Daha yeraltı bir düzende o gruplarının konserlerini haber veren bir köşe oluşmaya başladı.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Cannes jürisinde Ebru Ceylan da var Ertan Saban'ın Atatürk'ü canlandırdığı filmden ilk kareler Silik parçalar 43. İstanbul Film Festivali'nin ödülleri sahiplerini buldu Dünya Dans Günü’nde dansa davet: Bedenini dört aç