Dayanışma merkezlerine olan ihtiyaç artıyor: Sığınak istiyoruz!

İktidardan cesaret alan erkekler kadına şiddeti giderek artırırken ‘Sığınak istiyoruz’ kampanyası başlatıldı. Mor Çatı gönüllüsü Özgür Can Sunata, “Sığınak hakkımızın karşılanmasını talep ediyoruz” diyor.

Anıl VARLI

Erkek şiddeti sonucu her gün birden fazla kadın yaşamını yitirirken kadınların sığınak, danışma ve dayanışma merkezlerine olan ihtiyacı kat be kat artıyor. Erkek şiddetini önlemek için göstermelik faaliyetler yapan, İstanbul Sözleşmesi’nden bile çıkan AKP iktidarı, elinden geleni ardına koymasa da kadınlar, taleplerini yükseltiyor. “Yaşamak istiyoruz” diyen kadınlar, mücadeleye devam ederken Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezi Kurultayı bileşenleri, ‘Sığınak istiyoruz’ kampanyası başlattı.

Kurultay bileşenlerinden Mor Çatı’nın gönüllüsü Özgür Can Sunata, kampanyayla ilgili sorularımızı yanıtladı.

Neden böyle bir kampanya başlattınız?

Dayanışma merkezleri ve sığınaklar, kadına yönelik şiddetle mücadelenin önemli kazanımlarından. Sığınaklar; şiddete maruz kalan kadınların varsa çocuklarıyla birlikte kalabilecekleri, şiddetsiz bir ortamda kalarak kendi hayatlarında ne istedikleri, ne yapmak istedikleri üzerine düşünmelerine olanak veren, şiddetten uzak ve bağımsız yaşamlar kurabilmeleri için ihtiyaç duydukları psikolojik, sosyal, hukuki vb destekleri alabilecekleri ve şiddete maruz kalan kadınlarla dayanışma kurabilecekleri yerler. Da(ya)nışma merkezleri de kadınların şiddetten uzaklaşmak veya şiddetle baş edebilmek için güçlenmesi ve ihtiyaçları doğrultusunda gerekli destek ve dayanışmanın sağlandığı kurumlar. Bizler 23 yıldır Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezi Kurultayı bileşenleri olarak ana sözümüzü ‘Sığınaksız bir Dünya’ olarak kuruyoruz. Kadınların şiddetsiz bir dünya kurabilmeleri için mücadele eden bizler, sığınak hakkımızın karşılanmasını talep ediyoruz.
Geçen yıl gerçekleştirdiğimiz Sığınaklar ve Dayanışma merkezleri kurultayının sonuçlarından biri “Sığınak İstiyoruz” kampanyasını yapmak oldu. Sözümüzü tüm kamuoyu ile paylaşıp, nitel ve nicel olarak sığınakların durumunu ortaya koyarak, belediyeler ve kamu hizmetlerinden sorumlu kurumları görevlerini yerine getirmelerini için zorlamayı hedefliyoruz.

Salgında sığınaklara duyulan gereksinim arttı mı?

Erkek şiddeti pandemiden önce de vardı. Salgın ya da afet durumları şiddetin kaynağını değiştirmiyor, yani salgın sona erince erkek şiddeti bitmeyecek. Ve şiddetle mücadele mekanizmalarına olan ihtiyacımız ortadan kalkmayacak. Salgın döneminde erkek şiddetinin yoğunluğunun artması, şiddeti tetikleyen unsurların çoğalması ve şiddetle baş etme mekanizmalarının yetersiz kalması, şiddetten kurtulmak için ihtiyaç duyulan destek mekanizmalarına ulaşmayı daha da zorlaştı. Pandemi ile birlikte acil önlem mekanizmaları çalışmadığı için durum kriz halini aldı.


Özgür Can Sunata

Nasıl bir kriz yaşanıyor, gözlemleriniz neler?

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı salgın süresince kadına yönelik şiddetle mücadele için bütünlüklü bir acil eylem planı açıklamadığı gibi kanun ve yönetmeliklerin ihlal edildiğine şahit olduk. Zaten kötü olan uygulamaların virüs bahanesiyle tamamen tıkanmış ve kötüleşmiş olduğunu görüyoruz. Polis başından savmak için "Virüs var, her gün 15- 20 kişi geliyor, uzak durun, kimin ne olduğunu bilmiyoruz" gibi ifadeler kullanıyor. Hatta daha da ileri giderek, "Şikâyetten vazgeç, evine git veya arkadaşına git, sığınaklar kapalı, sığınaklar daha kötü" gibi sözler söylüyorlar. Bu süreçte başvuranlardan edinilen bilgiye göre, polis 6284 sayılı Kanun ile ilgili "Bunu valilik yapıyor, oraya gitmeniz gerekiyor" diyerek yine yanlış bilgiler veriyor. 6284’ü sadece ikamet ettiği ilçedeki karakoldan alabileceği de yine daha önceki dönemlerde olduğu gibi kadınlara verilen yanlış ve caydırıcı bilgilere bir başka örnek.

Kadınların virüs salgınına rağmen çocuklarla birlikte karakol karakol dolaştırıldığına da şahit oluyoruz. Kadınların şikâyet etmesi ya da şiddete karşı adım atması başlı başına zorlu bir süreç. Üstüne salgın tehdidi varken kadınları o kurumdan bir başkasına yolladıklarını, hiçbir çözüm sunmadan, alternatif yaratmadan veya görev ihmal ederek kadınları rahatlıkla geri çevirdiklerini öğreniyoruz.

Yine kolluk birimlerince alınması gereken tedbir kararlarının ise alınmadığını öğrendik. Bu uygulamanın da yönetmelikte bir karşılığı bulunmuyor.

Kampanya ne zamana kadar sürecek? Ne gibi etkinlikler planlıyorsunuz?

Kampanyayı kasım ayında gerçekleştireceğimiz Kadın Sığınakları ve Dayanışma Merkezleri Kurultayı’nda sona erdirmeyi hedefliyoruz. Önümüzdeki 6 ay içerisinde her ay bir sözümüzü ve talebimizi ön plana çıkaracağımız bir kampanya planlıyoruz. Nasıl bir sığınak olmalı? Neden feminist yöntemlerle sığınak ve danışma merkezi hizmetlerinin yürütülmesi gerekir? Politikamızı hep birlikte daha güçlü söylemeyi; sesimizi kadınlarla birlikte yasama, yürütme ve yargı mekanizmalarındaki uygulayıcılara ulaştırmayı hedefliyoruz.

Yapacağımız bilgi edinme başvurularıyla başta belediyeler olmak üzere sığınak ve danışma merkezi hizmeti vermekle yükümlü olan kurumların mevcut durumunu ve bu politikaya yaklaşımlarını ortaya çıkarmayı hedefliyoruz. Bilgi edinme çalışmamızdan sonra aldığımız bu bilgilerle belediyelerle ve kamu kurumlarıyla görüşerek sığınak politikamızı ve taleplerimizi ısrarla anlatmaya devam edeceğiz.

Türkiye'de sığınakların durumu nedir?

Var olan sığınaklardaki denetleyici kuralların, sığınaklara alım kriterlerinin ve kadınları desteklemeyen sosyal çalışmanın kadınların şiddetten uzaklaşması için güçlendirici olmaktan çok uzak olduğunu biliyoruz. Sığınakların ve da(ya)nışma merkezlerinin yalnızca sayıca artmasını değil; kadınların samimiyetle ve etkin bir şekilde şiddetten uzaklaşmasını sağlayan feminist politikalarla yürütülmesini talep ediyoruz. 83 milyonluk Türkiye nüfusunun yarısını kadınlar oluştururken 148 sığınağın toplam kapasitesi 3 bin 576 kişi ile sınırlı. Avrupa Konseyi’nin standartlarına göre, sığınaklarda her 10 bin kişi için kalacak bir yer olması ve her 50 bin kadın için bir dayanışma merkezi açılması gerekiyor. 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 14. maddesinin a bendine göre, büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 100 binin üzerindeki belediyeler, kadınlar ve çocuklar için sığınak açmakla yükümlüler.

Neden mevcut sığınaklar kadınları güçlendirmiyor, nasıl bir işleyiş var?

Kadınlar öncelikle ilk adım denen yerlere alınıyorlar. Normalinde buralarda 15 gün kalmaları gerekirken bu süre çok uzayabiliyor. Bu süreçte acil ihtiyaçları olan sosyal, psikolojik ve hukuksal desteklere ulaşmaları pek mümkün olmuyor, çocuklarının eğitimi de sekteye uğruyor. Daha uzun süre kalacağı ve bu desteklere ulaşacağı sığınaklara yönlendirilmelerinin ardından nöbetle sigaraya çıkmak, izinle telefon hakkı verilmesi ve pandemi bahane edilerek karantina uygulanması, kadınların aşılanmasının öncelenmemesi gibi uygulamalar söz konusu. Bu uygulamalar hak kayıpları oluşturuyor ve sığınakların, kadınların kısa süre kalıp şiddet ya��adığı ortamlara dönmesine bile sebep oluyor.

Son olarak talepleriniz neler?

Bizler yıllardır kadına yönelik şiddetle mücadele eden ve kadınların deneyimlerine tanıklık ederek, onlardan öğrenen feministler olarak; gerek ulusal ve uluslararası mevzuat, gerekse kadınların ihtiyaçları dikkate alınarak, kadın da(ya)nışma merkezleri ve sığınakların sayısının artırılmasını talep ediyoruz. Kadınlara güçlendirici, nitelikli desteklerin verilmesinin tüm kurumların sorumluluğu olduğunu hatırlatıyoruz. Yine kayyum atamalarıyla değişen yönetimlerin kapattığı kadın dayanışma merkezleri ve sığınakların yeniden açılmasını, var olan da(ya)nışma merkezlerinin ve sığınakların korunmasını ve güçlendirilmesini istiyoruz.

Türkiye’de sığınakların açılması feminist hareketin yıllar boyunca kararlı duruşu ve mücadelesiyle mümkün oldu, bundan sonra da şiddetsiz bir hayat kurmak için yeterli sayı ve kapasitedeki sığınaklar açılıncaya ve feminist yöntemle kadınları güçlendiren bir sığınak çalışması mümkün oluncaya kadar mücadelemizi sürdüreceğiz!

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN VAZGEÇMİYORUZ!

“Türkiye, İstanbul Sözleşmesi gibi bütünlüklü bir şiddet önleme sözleşmesinden bir gecede hukuksuz şekilde çıkma kararı alıyor. 6284 gibi şiddet uygulayanı uzaklaştırabilmek için son derece etkili ve önemli bir mekanizma yasalarda varken, yasa ile ilgili uygulamalarda çok ciddi görev ihlalleri yaşanıyor... Sonuçta yasalar ve sözleşmeler uygulanabilirse çözüm üretilebilir. Türkiye’de kadınların, feministlerin mücadelesi sonucu kazanılmış haklarımızın elimizden alınmaya çalışıldığı bu dönemde daha iyiyi istemek yerine mevcut kazanımları kaybetmemek için mücadele verir hale geldik. Hayatlarımızdan ve haklarımızdan vazgeçmeyeceğimizi her mecrada duyuruyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz!”

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Kartal'da kadın cinayeti: Rezidansta katlettiği kadının ailesini "intihar etti" diye aramış Marmaris'te kadın cinayeti: Bıçaklanarak katledildi Kuruçeşme'deki ünlü mekânda cinsel istismar: 12 yıla kadar hapis istemi ABD’de ölü bulunan Yağmur Taktaş'ın ailesi, Andre Can F.'den şikayetçi oldu Yaylada cansız bedeni bulunan kadının üç arkadaşı gözaltına alındı