Kadınların sözü albüme ses oldu

Psikolog, müzisyen Asena Akan, deprem öncesi ve sonrasında kadınlarla yaptığı atölye çalışmalarından sesleri, sözleri albüme dönüştürdü. İhtiyaçların görünürlüğünü amaçladığını belirten Akan, “Kadınlar orkestranın parçası” dedi.

Işıl ÇALIŞKAN

Ülkeyi yasa boğan 6 Şubat Maraş depremi öncesi ve sonrasında kadınların ihtiyaç ve beklentilerinin müzik aracılığıyla daha fazla duyulur hale gelmesi için bir çalışmaya imza atıldı: ‘Duy Sesimi’. Psikolog ve müzisyen Asena Akan, yaptığı atölye çalışmalarında kadınların sözlerinden ve seslerinden ilhamla bestelediği 8 parçayı bir albümde topladı. Kadınların özgüven ve yaşam kalitelerini arttırmalarını, seslerini güvenle çıkarmalarını amaçlayan projenin gelirinin tamamı kadın çalışmalarına aktarılacak. Akan ile atölye çalışmalarında yaşananları ve bunların albüme dönüşme sürecini konuştuk.

Atölye çalışmalarında yer alan kadınlar neye göre belirlendi?

Farklı kesimlere ulaşılmaya çalışıldı. Mesela İstanbul’da Beşiktaş, Şişli, Fatih ve Kadıköy’ü seçtik. Bunun dışında Adana Seyhan’da, Antep Nurdağı konteyner kentinde kadınlarla buluştuk. Deprem sonrasında travma geçirmiş insanlar oldukları için orada biraz çalışmayı değiştirdik. Geçmişte psikoloji eğitimi aldığım ve bir yandan psikolojik danışman olduğum için orada tek başıma bulundum. O dönem daha çok psikolojik ilk yardım eğitimi üzerine yoğunlaştım. Oradaki müzisyenlere de başka bir projeyle eğitim verdik. Albümdeki ilk dört şarkı İstanbul’da, iki tanesi Adana’da, son iki tanesi ise Antep’te geçiyor.

KADINLARI DUYMAK İÇİN ‘DUY SESİMİ’

Deprem öncesi ve sonrası projeye nasıl yansıdı?

Albümün yarısı depremden sonra. İlk şarkı dinlediğinde deprem geçirmiş kadınlar gibi hissediliyor. Albüme “Duy sesimi” dedik kadınları duymak için. Depremin de slogan sözü “Beni duyuyor musun?” idi. Deprem sonrası projede öncelikler değişti, başka atölyeler yaptık. Bedensel farkındalık, sesini çıkarabilmek, iç sesini dışarıya doğru yansıtabilmek, kendini ifade etmek, duyguları dönüştürmek. Müziği bu amaçlarla kullanıyorum. Mesela Adana’da çıkan “Korkmuyorum” diye bir şarkı var. Orada genel kadın ihtiyaçlarına dair sözler de var, bir yerinde mesela depreme yönelik göndermeler de var.

Peki deprem öncesi ve deprem sonrası yakarışlar hangi noktada ortaklaştı?

Deprem sonrasında da kadın olmak diye bir gerçeklik var. Orada zaten çok fazla dayanışma vardı. Bir sürü harekete tanık olduk. Çünkü en temel ihtiyaçlarda, mesela tuvalet ihtiyacı gibi o zamanlar daha fiziksel ihtiyaçlar söz konusuydu. Kadınların adet dönemi var, mesela bir paket ped alabilmek için bir zorluk var. O bölgenin gerçeği böyle. Dolayısıyla burada isteklerini, ihtiyaçlarını dile getirmek noktasında aslında deprem olmasa da zorlanılabiliyor. Benim gözlemim bölge ataerkil bir sistemden geliyor ama aslında kadının kadına aktardığı şeyler var. Bu uyanış bence insan olmaya dair. Mesela ilk şarkıda şu sözler var: Gözlerim kapalı, karanlıktayım/ Bir gürültünün ardında kalmışım/ Kendi sesime yabancıydım/ Uğultuların arasında. Bu depremden önce aslında. İç içe geçti, beni en çok etkileyen o aslında.

SON ŞARKIYI UMUTLU BİR ŞEKİLDE BİTİRDİM

Sen bu çalışmada neleri öne çıkardın?

Ben tam terapi ifadesi kullanmam çünkü terapi dediğiniz nokta süreklilik arz eden, kanıta dayalı güvenli bir ortam. Psikolojiden yararlanıyorum elbette. Ben bunu bir atölye olarak yaptım. Yıllardan beri gerçekleştirdiğim bir format var, sadece ihtiyaca dönük olarak yeniden biçimlendiriyorum. Temelde bir akış var. O da bağ kurmak. Kendinle, bedeninle, etrafındakilerle bağ kurmak. Duyguları dönüştürmek, ifade etmek, potansiyellerini ortaya çıkartmak ve yaratıcılığını yükseltmek gibi bir akışta kurguluyorum. Oradaki herkes bir orkestranın parçası gibi bir uyumlanma süreci yaşıyor. Atölyenin bir saatinde zaten bir sürü farklı faaliyetler, egzersizler, aktiviteler yapılıyor. Birbirine uyumlanmış enstrümanlar gibi oluyor, hedefim bu oluyor benim. Bastırıldığını, yeterince duyulmadığını hissettiğiniz, seslendirmek istediğiniz şeyleri burada ifade etmenizi istiyorum. Bunu da sözlerle, bir şiir olabilir, sadece bir slogan olabilir, resim yaparak olabilir, beden hareketlerinizle olabilir, sadece birtakım ahlar uflamalar da olabilir, her şey kabul. Konteynır kentinde tabii ki ağırlıklı olarak sessizliği daha çok kullandım ben. İnsanların ağlamaları, gözyaşları, yas sürecini birlikte yaşamak, biraz rahatlamalarını sağlamak... oradaki hedef biraz daha önde oldu. İki şarkı var oradan çıkan. Albümün yedinci şarkısı “Her şey çok güzel olacak”. Onlardan gelen sözler var orada. Daha çok ah ve of içeriyor. Son şarkı çok enteresan. O da yine konteynır kentten. Bütün çalışmada, bütün ifadelerden umuda doğru bir şey de çıktı. Hemen hemen her şarkıda umut sözü geçiyor. Kadınların umuda tutunuşunu bırakmadığı çok net bir şekilde gözüküyor. Bu umut hissini ben de yeşertmek ve büyütmek için son şarkıyı daha umutlu bir şekilde bitirmek istedim. Ama ilham kadınlardan geldi. O konteynır kentte, Antep Nurdağı’nda, aklıma bir şey gelmiyor, bir şey söyleyemiyorum atölyenin o aşamasına geçtiğimiz zaman. İsteksizlik var tabii, bir şey çıkmıyor. Ne kimse kağıtlara bir şey çiziyor ne de kimse bir şey söylemek istiyor. O esnada tam biterken bir kadın katılımcı bana kâğıttan gemi yapmış. Kâğıttan bir gemi verdi ve “Bu gemiyle okyanusa açılın” dedi. Bu beni çok etkiledi. Kalpten kalbe bir şey oldu orada.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Baby Reindeer'ın 'gerçek Martha'sı Netflix'e dava açacak Yazar Paul Auster hayatını kaybetti Psişik zincirler Başka Türlü | Hani bize özel olacaktı? Prof. Dr. Gülçin Aksoy yaşamını yitirdi