Kürtaj hakkı: Eril tahakküme başkaldırı - III

Dilek Bulut - Akademisyen

Kürtaj, toplumsal cinsiyet rejimlerinin inşasında kadınların bedenlerini ve yaşamlarını kuşatan önemli bir iktidar alanıdır.

İktidarın toplumsal cinsiyet rejimi inşasını biyopolitik bir bakışla değerlendirdiğimizde; kadın muhafazakâr ailenin içinde “sağlıklı nesillerin yetiştirilmesinde, “anne, eş” olarak”, “dindar ve kindar” nesilleri yetiştirme göreviyle tanımlanır. Öte yandan devlet el çektiği kamusal görevlerini aileye devrederek, kadının yeniden üretim ve bakım emeğini sömürür. AKP’nin neoliberal-muhafazakâr bu denklem üzerine kurulu “kutsal ailesi” ve iktidarın toplumsal cinsiyet rejimi de bu zemin üzerinde yükselir. 

12. Kalkınma Planında[1] “Nitelikli İnsan, Güçlü Aile, Sağlıklı Toplum” formülü AKP’nin küresel liberal-piyasacı entegrasyonu için kadınların doğurganlığının sermaye açısından nasıl önemli olduğunu vurgular.  İktidar “güçlü aile güçlü devlet” ile doğum yanlısı politikalara devam edeceğinin altını çizerken “kürtaj düzenlemeleri” de onun önemli bir politik aracı olarak devrededir. 

Yasal Ancak Erişilebilir Değil 

Türkiye’de isteğe bağlı kürtaj 1983’den beri 10 haftaya kadar yasal ancak kürtajda eş izni istenmesi ataerkil bakış açısını yansıtıyor. Kürtaj süresi cinsel saldırı varsa, hâkim kararı ile 20 haftaya kadar uzayabiliyor. Ancak çoğu zaman hâkim kararının gecikmesi bu sürenin aşılmasına ve kadının doğurmasına kadar gidebiliyor. 

AKP’nin biyopolitik yaklaşımının izini sürmek açısından iki tarih önemli; Erdoğan’ın 2008’deki 3 çocuk söylemi, hükümetin doğum yanlısı politikalara geçtiğinin göstergesi iken yetiştirilmesi istenen nüfusun “dindar ve kindar nesiller” olması iktidarın biyopolitik hamlesinin ideolojik boyutuna işaret eder. Aynı zamanda iktidarın sermaye için ucuz emek gücüne, ordu için askere ihtiyacı olduğunu da söyler. 

2012’de, “her kürtaj bir Uludere’dir” açıklamasından ve kürtajı kısıtlamaya ilişkin yasal düzenlemelerin yapılacağının duyurulmasının ardından, de facto bir kürtaj yasağına giden yolun taşlarının döşenmesi, AKP’nin kadın politikalarının ılımlı dönemden sertleşmeye ve ideolojik inşaya geçişi gösteren bir döneme denk gelmesi açısından kritiktir. Yine aynı dönemde Sağlık Bakanı’nın "Tecavüze uğrayan doğursun gerekirse devlet bakar” söylemini de unutmamak gerekir. 

İktidarın doğum yanlısı politikaları sonucu kadınlar, sağlık hizmetlerinin Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) ile özelleştirilmesi ve sağlık ocaklarının kapatılmasıyla ücretsiz dağıtılan doğum kontrol hapı, kondom, rahim içi gibi araçlara ulaşamamakta, aile planlama ve korunma yöntemleri ile ilgili bilgi almakta güçlük yaşamaktadır. 

Halihazırda 81 ilin 53’ündeki devlet hastanesinde isteğe bağlı kürtaj hizmeti verilmiyor.  Bu de facto kürtaj yasağında Sağlık Bakanlığı’nın baskısı, iktidarın muhafazakar eril dilinin ve uygulamalarının etkisi açık.  Sadece özel hastanelerde ulaşılabilen hizmete mesafe ve ücretler nedeniyle özellikle yoksul kadınların ulaşımı ise söz konusu değil. 

Muhafazakâr tondaki ahlakçı ve vicdan ağırlıklı söylemlerin güçlenmesi kadınların en haklı talebini boğuyor. Kürtaj konusunda kadınların bilgiye erişimini engelliyor. 

AKP döneminde hayata geçirilen SDP ile; hekimlerin kürtaj performans puanının düşük olması ve mesleki sorumluluk sigortasından yararlanamamaları, vicdani ret hakkını kullanmaları sebebiyle kürtaj yapmayı tercih etmemeleri sonucunu doğuruyor. Doğum kontrol yöntemlerine ulaşmadaki sıkıntılar ve doğum kontrolüne yönelik muhafazakâr yaklaşımların artması, eş izninin daha katı bir şekilde uygulamaya konulması nedeniyle fiili kürtaj yasağı yaygınlaşıyor. 

Bugün feminist söz kürtaj yasal olmasına rağmen yasaların neden yeterli olmadığına dikkat çekmeli, iktidarın yaşam anlayışını tüm pratikleriyle ortaya koymalıdır. Bir kadının hayatının“yaşayabilirliğinin” nasıl bir bedensel özerklik uygulamasına ve bu özerkliği sağlayan sosyal koşullara bağlı olduğunun anlaşılmasını vurgulamak, sürdürülebilir bir hayatın savunusu” üzerine politik bir mücadele örmek gereklidir.[2] 

Kürtaj kadının yaşanabilir ve sürdürülebilir bir hayat için verdiği bir mücadele, yasaklandığında da yaşamını ortaya koyduğu bir direniş alanıdır. Bu sadece kadına ait olan bedeninin hakkı ile ilgili değildir; aynı zamanda tümüyle onun üzerine kurulmak istenen eril tahakküme bir başkaldırıdır. 

Yeni faşist iktidarların uyguladıkları biyopolitik yöntemler birbirinin kopyası. Bu iktidarlar, kürtaja erişimi zorlaştırarak özellikle yoksul kadınlar için imkânsız hale getirerek, ahlaki, vicdani söylemlerle, kutsalı temel alan psikolojik ve duygusal baskı yöntemleriyle, ikna ve zor aygıtlarıyla kadınları doğurmaya zorluyorlar. Çünkü kapitalist sistemin devamı için ucuz emek gücü, savaşacak asker ve muhafazakâr nesillere ihtiyacı var. 

İktidarın kadın bedeni üzerinde kurmaya çalıştığı tahakküme, inşa etmek istediği toplumsal cinsiyet rejimine karşı, muhafazakâr-milliyetçi-piyasacı aile modeline dayalı bu “planı” bozmak, eşit, özgür, sömürüsüz bir ülkeyi inşa etmek için sosyalist feminist bir mücadeleyi büyütme sorumluluğu taşıyoruz. 

[1] Bkz. SOL parti Eşitlik Birimi 12. Kalkınma Planı değerlendirmesi  https://www.birgun.net/haber/kalkinma-planinda-toplumsal-cinsiyet-yok-478795 

[2]Judith Butler 

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Yaşam hakkına tayin engeli Murat Göğebakan'ın eski eşi Sema Bekmez'in ölüm nedeni belli oldu Cin şişeden çıktı bir kere! 20 suç kaydıyla cezaevinden izinli çıkan erkek, annesini ve kız kardeşini öldürdü Bu pazarda her şey kadınların