Onsuz bir yıl geçti

BirGün yazarı ve şair Refik Durbaş’ın yaşamını kaybedişinin ardından 1 yıl geçti. Eşi ve oğlu Refik Durbaş’ı anlattı

Şair, gazeteci ve yazar Refik Durbaş’ın aramızdan ayrılışının bugün birinci yıldönümü. 1944 yılında Erzurum’un Pasinler ilçesinde doğan Durbaş’ın ilk şiiri İzmir’de Ege Ekspres gazetesinin sanat sayfalarında yayımlandı. Gösteri, Sanat Olayı, Soyut, Papirüs gibi dergilerdeki şiirleriyle dikkat çeken usta şair, arkadaşlarıyla birlikte 1962-1964 arasında Evrim dergisini, 1967’de de Alan 67 dergisini yayınladı. 1971’de ilk şiirlerini Kuş Tufanı adlı şiir kitabında topladı. 1972-1974 yıllarında Yeni A dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. Gazetelerde sanat sayfaları hazırladı. 1992 yılında Cumhuriyet gazetesinden emekli oldu. Usta şair, en son gazetemizde köşe yazarlığı yapıyordu

İkinci Yeni esintisi ile başladığı şiir yaşamı, zamanla toplumcu yönelim kazandı. Kendine özgü dili ve benzetmeleriyle, baştan beri tavrını ve varlığını keskinleştiren, anlam kadar biçime de önem veren şiirler yazdı. Çarşıların, işçi kızların, pazaryerlerinin, çay evlerinin dünyasını yansıtan şair olarak tanındı. Şiirinde günlük konuşma dili içine ustaca serpiştirilmiş eski sözcükler de kullandı.

Ölümünün birinci yılında şair Refik Durbaş’ı eşi Bilge Durbaş ve oğlu Alican Durbaş anlattı.

ŞAİRİN OĞLU OLMAK

Alican Durbaş

Bir şairin oğlu olmanın yanı sıra Refik Durbaş’ın oğlu olmanın değerini; yaş alıp da geçmişime baktığımda daha iyi anladım. Bazı arkadaşlarımın baba baskısıyla, babalarının onların adına aldıkları kararlarla nasıl mücadele ettiklerine şahit oldum. Ben ise şanslıydım. Çünkü babam, beni hiçbir şey yapmaya zorlamadı. Bana bilindik öğütlerde bulunmadı. Tam aksine; ben nasıl mutluysam o şekilde yaşamamı destekledi.

Kendisini eleştirdiğim zamanlar da oldu. Ama bugün başarıların da başarısızlıkların da hayatın bir parçası olduğunu; önemli olanın, bu hayatı bir şey yaratmaya çalışarak, insanları severek ve rüzgârı hissederek yaşamak olduğunu kendisi sayesinde daha iyi anladım. Babamdan edebiyata şiirleri miras kaldı. Bana ise bu şiirlerle beraber; uçurtma şenliğinden, yılbaşı partilerine; arkeolojik gezilerden, sihirbazlık gösterilerine uzanan pek çok maceranın hatıraları kaldı. Ben, onun kitaplarına konuk oldum. O da benim çekeceğim filmlere konuk olacak. Beni, altı yaşımdayken sinema salonlarıyla tanıştıran; sırf ben mutlu olayım diye seri hakkında en ufak bilgisi olmadan beni Star Wars filmlerine götüren şair babam ile bu şekilde tekrar buluşacağım. Çünkü Refik Durbaş, sözcüklerin, görüntülerin ve seslerin arasında dolaşmaya devam ediyor.

MASUMİYETİ ONDAN ÖĞRENDİM

Bilge Durbaş

Refik’ten söz etmek bana acı veriyor. Uzun zamandır kabullendiğim fiziksel yokluğu işte yeniden gelip beni buldu. Şiirlerini okumak yetmiyor. Anlattığı hikâyeler yeniden yeniden aklıma geliyor. Çok güzel hikâyeler anlatırdı, o hikâyeleri özlüyorum. Neşesini, alaycı sesini, kapandığı odasından çıktığını bana seslenen ayak seslerini özlüyorum.

Bana soruyorsunuz “Sizin için Refik kimdi? “diye. Yanıtım çok kısa: O sevgilimdi, yol arkadaşımdı ve en önemlisi şu karmaşık dünyada bana masumiyeti yeniden öğreten kişiydi. Ya da bunu birlikte öğrendik. Bazen ona takılırdım: “Hadi birazcık şairlik tasla, bunalıma gir, yazdığın kâğıtları öfkeyle yırt diye. O da gülerek bana bakar, “Bir şairle evli olmayı özlüyorsun herhalde” der ve elindeki kâğıtları yırtmaya başlardı. Tek kopya yazdığını bildiğim için hemen engel olmaya çalışırdım o yırtmaya devam ederdi. Ben çok üzülürdüm. Sonraları anladım, meğer yedekleri odasındaymış, yırtılan müsveddelermiş.

Onunla birlikte büyüdük, ama çocuk yanımızı hep unutmadık. Ben onun kadar sabırlı hiç kimseyi tanımıyorum. Sevdiklerini çok severdi sevmedikleri var mıydı elbette ama kalp kırmayı sevmezdi. Sadece susardı.
Ben de artık susuyorum ve onun şiirlerine dönüyorum. Çırakları, trikotaj işçisi kızları, idam edilen dostlarını anlatan şiirlerine. Bir yumak var elimde, onun şiirlerinden oluşan bu yumağı usul usul çözüyorum. Bu mutluluk olsa gerek.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Cannes jürisinde Ebru Ceylan da var Silik parçalar Ertan Saban'ın Atatürk'ü canlandırdığı filmden ilk kareler 43. İstanbul Film Festivali'nin ödülleri sahiplerini buldu Dünya Dans Günü’nde dansa davet: Bedenini dört aç