Şair Müşür Kaya Canpolat yaşamını yitirdi

KADİR İNCESU

Avukat-Şair Müşür Kaya Canpolat bugün yaşamını yitirdi. Canpolat’a geçtiğimiz yıl "İstanbul Barosu Yaşam Boyu Onur Ödülü" verilmişti.

“Sevgi Halleri” ve “Düşünceden İçeri” adlı iki şiir kitabı da olan Canpolat bugüne kadar aralarında Can Yücel, Yaşar Kemal, A. Kadir, Rıfat Ilgaz, Dağlarca ve Kemal Özer’in olduğu pek çok edebiyatçının da avukatlığını yaptı.

Canpolat için, meslektaşı avukat ve gazeteci Yasemin Arpa tarafından “Hayatını Kazanan Avukat Müşür Kaya Canpolat” adlı bir kitap ve belgesel hazırlanmıştı. Kitapta Canpolat ile yapılan bir söyleşi, hakkında yazılan yazılar, şiirleri, yazıları ve bir fotoğraf albümü yer alıyor.

Canpolat ile yaptığımız uzun söyleşinin bir bölümünü sizlerle paylaşıyoruz:

>> Hukuk Fakültesi’ni tercih etmenizin nedeni neydi?

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne isteyerek ve bilerek yaptığım bir tercih ile girdim. Savunma mesleğini bilerek, isteyerek seçmiştim. Sol görüşlere katıldığım için siyasal mücadelede işime yarardı. Başkalarını ve kendimi savunabilirdim. Çocukluktan beri emeğin yanında yer almıştım. Şiirle, edebiyat, sanat ve felsefe ile hukuk çatışmaz diye düşünüyordum. Ancak avukatlık mesleği çok zamanımı aldığından hukuka hakim olan düz mantığın şiir yazmaya engel olduğunu da gördüğümden, dar zamanlara sıkıştırabildim şiirlerimi…

>> Şiir yaşamınıza nasıl girdi?

Kadirli’de ilkokul öğrencisiydim. İstanbul’dan Vedia Hanım isimli bir öğretmenimiz vardı. Müzikten, şiirden, edebiyattan anlayan birisiydi. Öğretmenimiz derslerinde bize şiir okutuyordu. Öğretmenimden esinlenerek şiir yazmaya başladım. İlkokul dördüncü sınıftaydım. Ortaokulda Türkçe öğretmenimiz Cengiz Turhan şiir yazıyordu. O sıralarda 2. Ortaokulun kitaplığını yönetmeye başladım. Kitaplarla baş başa kalmak beni çok mutlu etmişti. Ramazanoğlu Kitaplığı’na da gidip gelmeye başladım. Burada Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiirleriyle tanıştım. Dağlarca’nın şiire getirdiği farklı sesi ilk kez ortaokul öğrencisiyken fark ettim.

Adana Lisesi’nde okurken Bugün gazetesinin yöneticisi Çoban Yurtçu ile –Işık Yurtçu’nun babası- tanıştım… Gazetenin sanat sayfasında her çarşamba şiirim yayınlanıyordu. Çoban Yurtçu bir süre sonra o sayfayı bana emanet etti. O sayfa için gönderilenler arasından şiir seçmeye başladım. Dolayısıyla o gazete benim için bir şiir okulu oldu.

>> Şiirin, edebiyatın sizi çok küçük yaşlarda etkisi altın aldığı görülüyor. Ancak ilk kitabınız “Sevgi Halleri”nin yayımlandığı tarih 1990... Neden bu kadar çok beklediniz?

Avukatlık döneminde yer yer şiirle baş başa kalmakla beraber, şiirden uzak bir havada bürodaki işler bastırmaya başladı.

Aynı zamanda devrimci mücadelenin içinde yer alan bir avukat olduğum için bir taraftan hukuk mücadelesiyle adliyelerde, bir yandan edebiyatın içinde… Daha önce bir yerde söylediğim gibi şiiri ben avukatlığın elinden zor kurtarabildim, kısmen kurtarabildim. Evet, müthiş zaman alan bir şey… Sadece zaman değil… Aynı zamanda avukatlığın savunma mantığı şiirin mantığıyla ters düşer. O yüzden gerçekten şiiri kurtarmak çok zor oldu. Zaman zaman onun bunalımını yaşadım.

>>Hukuk ve edebiyat arasında kurduğunuz bağdan söz eder misiniz?

Dilekçe yazdığın mantıkla şiir yazamazsın. Emeğin dili her iki mantığı da kullanmaya elverişlidir. Hem düzyazı mantığını kullanacaksın, hem de şiirin istediği mantığı… O yüzden farklı. Mesela öğretmen bir arkadaşım Hukuk Fakültesini bitirerek avukat olmuştu. Arkadaşım bana yazdığı savunmasını vermişti, okumam için. Okudum, bu savunma olmamış dedim. Çünkü sen bu savunmayı müfettiş olarak yazdığın raporlara benzetmişsin, bu savunma olmaz, dedim. O yüzden avukatın savunmasının gerektirdiği, yeterli saydığı mantık şiirde asla geçerli değildir.

>> Pek çok kişi emekli olduktan sonra asıl işinde çalışmaz. İşi nedeniyle geri planda kalan işlerine yoğunlaşır. Oysa siz tam 60 yıldır avukatlık yapıyorsunuz…

Mesleki birikimimi sonuna kadar kullanmak zorundayım. Götürebildiğim kadar… Vazgeçmem mümkün değil. Doğru da değil… 60 yıllık avukatlık sürecim içerisinde görevimi dolu dolu yaptığım kanısındayım.

MÜŞÜR KAYA CANPOLAT’IN KALEMİNDEN: “BEN KİMİM?”

"Çukurova’da, Kadirli ilçesinde doğmuşum. Yıl 1932. İlkokul sıralarında şiir yazmaya başladım. Şiire duyarlı aile ocağının ve çevrenin bu yolu önüme çıkardığını düşünüyorum.

Konuklarının karnını doyurmakla yetinmeyen bir baba, onlara Karacaoğlan’dan, Namık Kemal’den bir de “senden’’ şiir okumasını isterse… O sırada ağabey yaşındaki Yaşar Kemal de şiirler yazıyor ve Nâzım Hikmet’ten şiirler okuyor ve tek başına çetin bir direnme sergiliyorsa… Karacaoğlan’dan yakayı kurtaramazsın o zaman. Düğünde, dernekte, ağır “ziynette’’ nasıl coşkuyla okunursa o; gamda, firkatte, hüzünde de öylesine okunur. “Yas ile sevincin’’ yıkışmaya başlar, bazen yas bazen sevinç üste çıkar yaşamında. Dağ yollarında topladığın kokulu menekşelere mi hayransın, yoksa sınıfın ortasında utanarak eline tutuşturacağın kıza mı? Karacaoğlan’dan öğrenmeye başlarsın yavaş yavaş doğa ile insan ilişkisini. Benim böyle oldu işte.

Adana Lisesi’nde, İstanbul Hukuk Fakültesi’nde ve avukatlık mesleği süresince sürüp giden bir şiir sevgisi. İlk kez Adana’da yayımlanan Bugün ve Yeni Adana gazetelerinin sanat sayfalarında yayımlanmaya başladı şiirlerim. Sonraları Varlık, Edebiyat, Yazko Edebiyat, Toprak, Sorun, Anadolu Ekini, Karşı, Gurbet, Gençlik, Orkun, Havan, Fikirler gibi pek çok dergide, Varlık Şiirleri Antolojisi’nde, Genç Şairler Antolojisi’nde, Yunus Emre Şiirleri Antolojisi’nde yayımlandı.

İlk kitabım yıllar sonra Anadolu Ekini yayınlarından “SEVGİ HALLERİ’’ adıyla yayımlandı.

Tümü ile kendimi şiire veremeyişime hep hayıflandım. Şiire zararı olmayacağı düşüncesi ile seçtiğim avukatlık mesleği engellerimden biri oldu. Düz mantık ve düz yazı mesleği olduğu için elinden şiiri kurtarmak her zaman güç oldu.

1965 yılından sonra Türkiye İşçi Partisi’nde katıldığım siyasal savaşım ise şiirin esas rakibinin “eylemler’ olduğu gerçeği ile karşı karşıya bıraktı beni. Katıldığım eylemler ve yüklendiğim sorumluluklar şiire ağır bastı. On beş yıl şiir yazamadım. Bu dönemde DİSK’te, Baro’da, Barış Derneği’nde yükselen eylemlerin ön saflarında yer alanlar için şiirin öne çıkarılması olanağı var mıydı? Olağanüstü yargı önünde sanıkların avukatı olarak ya da bizzat sanık olarak aklandık belki. Ancak küstürdüğümüz şiir ile barışmanın daha zor olduğunu bilmez değilim. Yazmaya devam ediyorum."

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Ertan Saban'ın Atatürk'ü canlandırdığı filmden ilk kareler Cannes jürisinde Ebru Ceylan da var Bi'Dünya Şiir yola çıktı Yaklaşık 100 yıldır kayıptı: “Bayan Lieser'in Portresi” 32 milyon dolara satıldı Bozulan organlar