Suç göçün değil emperyalistlerin

Göç Senfonisi’ni izleyicilerle buluşturan Fuat Saka, “Derdim bir sanatçı olarak göçmenlerin dili olmaktı” diyor. Saka, AKP’nin yasaklarıyla ilgili de “Amaç, özgürlüklerin kırıntısını da yok etmek” açıklamasını yapıyor.

Sercan MERİÇ

Usta müzisyen Fuat Saka, pandeminin yoğun yaşandığı dönemlerde Göç Senfonisi’ni hazırladı. Senfoni, 10 Haziran’da Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde ilk kez dinleyicilerle buluştu.

Gelecekte Almanya, Fransa ve Yunanistan’da da sahnede olacak. Emperyalistlerin işgalci politikaları nedeniyle çıkardığı savaşların ardından göç etmek zorunda kalan milyonlarca mültecinin sesi olmaya çalıştığını söyleyen Saka, yaşanan sorunların sorumlusunun göçmenler olmadığını kaydederek, şöyle diyor: “Dünya hepimize yetecek kadar büyük. Bunun sorumlusu göçmenler değil. Emperyalizme karşı olanlar değil. Bizatihi emperyalistlerin ta kendileri neden oluyor ve kendileri şikâyet edip ondan sonra kendi ülkelerinde bunu politik olarak ırkçılığı öne çıkartarak ‘Bak işte göçmenler geliyor’ diyorlar.”

Göç Senfonisi’ni nasıl hazırladınız?

Besteyi pandemi sırasında, 1 buçuk yıl önce hazırladım. Daha sonra bestelerin orkestraya yazılma süreci oldu. Aşağı yukarı 7-8 ay sürdü bu çalışma. Yunanistan’daki arkadaşlarım vesilesiyle Vangelis Zografos ile tanıştık. Besteleri çok beğendi ve beraber çalışmaya başladık. 8 ayın sonunda İstanbul’da da Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde prömiyer yaptık. Orkestranın şefi de Atina’dan bir arkadaştı. Yunan şarkıcı Ionna Forti de bize katıldı. Prömiyerde 2 şarkı söyledi. Bir de Girit kemençesi çalan bir arkadaşımız yer aldı. Cemal Reşit Bey Orkestra bize eşlik etti. Cihan Yurtsever de kavalıyla eşlik etti.

Dünya göçlerle karşı karşıya, mülteciler her daim gündemde. Göç Senfonisi’nde temel olarak sizin anlatmak istediğiniz neydi?

Derdim bir sanatçı olarak bu konuya işaret etmekti. Sanat yoluyla beraber insanların dili olmaktı. O insanların birebir yaşadıklarını anlatmak mümkün değil ama ben de eski bir göçmen olarak yaşadığım için bu duyguları, galiba daha etkili olabildiği yazdığım besteler.

POLİTİK GÖÇMENDİK

Siz de uzun yıllar yurt dışında göçmen olarak ikamet ettiniz. 12 Eylül darbesinin ardından Fransa ve Almanya’da yaşadınız. Göçmen olmak sizin için ne ifade ediyor?

Bizimki politik göçmenlikti. Normalde önce bir yabancılık çekiyorsunuz gittiğiniz yerde. Uyum gösterebilmek için gayret sarf ediyorsunuz. Gittiğiniz, yaşadığınız yer dış göç olduğu için sonuçta dil de değişiyor orada. Bu anlamda da göç tabii bir benim için de ağır geçti. Sonradan uyum göstermeye başlayınca alışıyor insan. İnsanlarla da kaynaşabiliyor. Tabii herkes sizi kabul etmiyor bir göçmen olarak orada. Her ülkede olduğu gibi benim yaşadığım ülkede de ırkçılar vardı. Onları da yaşadık. Bir de kimliksiz dolaşırdık orada. Size verilmiş bir yazılı kimlik var. O kimlikle her yeri ziyaret edemezsin. Bunlar benim yaşadığım ağırlıklardı. Ben bir de sanatçı olduğum için başka ülkelere konserlere gidemiyordum. Bu durum birkaç yıl sonra değişti. Oraya alışmaya başladık. 20 yıl sürdü göçmen hayatım. 20 yıl sonunda insan kendi ülkesine çok özlem duyuyor. Sadece coğrafyasını değil, insanlarını da özledim. Çok acı verici bir şey aslında. Onu yaşamayan biraz zor anlar. Türkiye’ye döndüğümde fark ettim ki benim geçmişte öğrendiğim Türkçe değişmiş. İfade anlamında tabii. O da bize göçten kalan bir travmaydı.

Milyonlarca insan emperyalistlerin başlattığı savaşlardan kaçarak dünyanın çeşitli yerlerine göç etti. Bu göç aynı zamanda ırkçılığın da artmasına neden oldu. Türkiye’de de son dönemlerde popülist sağ ırkçılığı tetikliyor. Bu ırkçılığa nasıl tavır alınmalı?

Göçün nedenlerini ortadan kaldırmak lazım bir defa. İnsanların ülkesine, onların zenginliklerine saldırıp, resmen gasp ederek insanların yaşam alanlarını daraltıp, hatta savaşlar çıkartarak yaşama alanı bırakmayan emperyalistlerinin yapması gereken savaş çıkarmamaktır. Savaş çıkartmayacaksınız, açlığa mahkûm etmeyeceksiniz insanları. Yoksul kalmayacaklar. Susuz kalmayacaklar. Dünya hepimize yetecek kadar büyük. Herkes sınırlarını çizmiş, keşke sınırlar olmasa ama var maalesef. O zaman sen sınırları işgal etmeyeceksin. O insanları da yollara dökmeyeceksin. Bunun sorumlusu göçmenler değil. Emperyalizme karşı olanlar değil. Bizatihi emperyalistlerin ta kendileri neden oluyor ve kendileri şikayet edip ondan sonra kendi ülkelerinde bunu politik olarak ırkçılığı öne çıkartarak "Bak işte göçmenler geliyor" diyorlar. Sanki göçmenler durup dururken kalkmışlar, ülkelerini işgal etmişler. Hayır! Siz onların ülkesini işgal ettiniz. Bu nedenlerin ortadan kalkması lazım. Bunu da onlar yapmayacağına göre, bizim de bu konuyla düşüncelerimizi anlatmamız gerekiyor.

GÖÇ BİTMEYEN BİR YARA

Göç Senfonisi bundan sonra izleyicilerle buluşacak mı?

Onun çalışmalarını yapıyoruz. Prömiyerde Köln Belediye Başkanı da vardı. Ekrem İmamoğlu’yla onlar buluştular. 2023’te Almanya’da, Fransa’da, Yunanistan’da izleyicilerle buluşacağız. Bir tur yapacağız. Bir konserlik çalışma olmaması lazım. Çünkü göç bitmeyen bir yara, dinmeyen sızı. Bugün var, dün de vardı, yarın da var olacak. Benim bildiğim dünyada daha göç üzerine böyle bir senfoni yazılmadı. Bizim ülkemizde bile neredeyse kendisine sosyal demokrat diyen insanlar göçmenlere sırt çevirdiler. Hatta bağırıp çağırırlar, küfrederler. O nedenle bu tip çalışmaların artması, yoğunlaşması, çoğalması benim isteğimdir. Ben bir sanatçı duyarlılığı ile bunu yaptım ama çok pahalı bir iş. İnsanlar bunu desteklemeseydi biraz zor gerçekleşirdi. Orada 100 kişilik orkestra çaldı ama devamı olacak.

Peki dijital bir kaydı yayınlanacak mı?

Onun da hazırlığını yapıyoruz. Videolar var hazır elimizde. Kısa sürede yayınlanacak.

Pandemiyle birlikte müzisyenler çok zor şartlarda hayatını geçindirmeye çalıştı. Önce müziği akşam saat 00.00’da yasakladılar. Bunun dışında da son dönemlerde konser yasaklarıyla karşı karşıya kaldık. İktidarın müzik alanına dair bu müdahalelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu bir yasak değil aslında. Bu tamamen engellemek üzerine kurulmuş bir şey. Siz bunu kafadan yasaklıyorsunuz zaten. İnsanlar müzik yapmasınlar, dinlemesinler, beni dinlesinler diyen bir ülkede yaşıyoruz. Bunun sonucu da konuşmayı engellemek, müzik, sanat, tiyatro yapmayı engellemek, gazetelerde yazı yazmayı engellemek... İnsanların ellerinde ne kadar kırıntısı kaldıysa özgürlüklerin onların önünü kesmek ve yok etmek. Bu da onlardan bir tanesi. Müziğin akşam saat 01.00’den sonra çalınmaması, pandemiyi ne artırır, ne eksiltir. Böyle bir virüs değil ki bu. Yani "01.00’den sonra kusura bakmayın ama ben uykuya da gideceğim, siz ne yaparsanız yapın" mı diyecek yani? Bunun amacı insanları susturmak, insanların birbiriyle olan kontaklarını kesmek, diyaloglarını kırmak ve yalnızlaştırmak. Müzik çünkü birleştirici bir unsur.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Cannes jürisinde Ebru Ceylan da var Ertan Saban'ın Atatürk'ü canlandırdığı filmden ilk kareler Silik parçalar 43. İstanbul Film Festivali'nin ödülleri sahiplerini buldu Dünya Dans Günü’nde dansa davet: Bedenini dört aç