Yine uzun uzun Nil’e baktı

Feminist, şair ve yazar Shafik 14 Aralık 1908’de doğdu, Tanta’da… Kral Faruk iktidarının kadın hakları konusunda verdiği sözleri tutmaması nedeniyle 1951 Şubat’ında bin beş yüz arkadaşıyla gizlice toplanıp parlamentoyu basmıştı.

İLYAS TUNÇ

Pencerenin önündeki sandalyeye oturur, uzun uzun nehre bakardı. Tılsımlı, gizemli, şiirsel bir nehirdi… Artık Tanrı olarak tapınılmasa da verimli vadileriyle hâlâ insanlara hayat veriyordu. Baktıkça büyülenir, sonsuzluk duygusuna kapılırdı. Henüz çocuktu o zamanlar; ufacık, çok güzel bir kızdı. Başını dışarı uzatıp suların nerede bittiğini görmeye çalışır; ancak çevik elleriyle onu belinden kavrayan dadısı buna izin vermezdi. Giderilmeyen merak kemirgendir. Ölüm bilinçli bir tercihse bu tercihin nedenini sonsuzluğu görme merakında da aramalıdır.
Ufacık kızın adı Doria Shafik, nehrin adı Nil’di.
Feminist, şair ve yazar Shafik, 14 Aralık 1908’de doğdu, Tanta’da… Varlıklı bir aileden geliyordu. Çocukluğunun ilk yıllarını Mansura’da geçirdi. İskenderiye’deki St. Vincent de Paul Fransız Lisesi’ni bitirdikten sonra Mısır Eğitim Bakanlığı tarafından Sorbonne Üniversitesi’ne burslu gönderildi. Victor Basch, Emile Brehier, Maurice Halbwachs, Charles Lalo, Raymond Weill gibi dönemin ünlü profesörlerinden dersler aldı. İslam’da Kadın konulu teziyle Felsefe doktoru olarak mezun oldu. 1937’de hukuk öğrencisi Nour Al Din Ragai ile evlendi. İki kız çocuğu dünyaya getirdi; Aziza ve Jehane… Paris’te yaşadığı hayat, edindiği deneyimler ufkunu daha da açmıştı. Ne var ki Kahire Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne başvurusu ‘fazla modern bir kadın’ olduğu gerekçesiyle dekan Ahmad Amin tarafından kabul edilmeyecekti.
Shafik’i kadın mücadelesine yönlendiren Uluslararası Kadınlar Birliği delegesi Huda Sha’rawi’dir; İtalya dönüşü gemiden inerken peçesini çıkaran o yürekli kadın…
Ortadoğu topraklarının ilk feministi, yargıç Kasım Amin anısına 1928’de bir makale yarışması düzenlenir. Yarışmayı L’ Egyptienne’de yayımlanan makalesiyle Shafik kazanır. Ödül töreninde ilk kez karşılaştığı Sha’wari, kendisinden ‘ülkemizi uluslararası alanda temsil edebilecek en akıllı, en nitelikli kız’ diye söz eder. Feminist Derneği’ndeki toplantılara birkaç kez katılan Shafik, hayranı olduğu Sha’wari’yle çevresindeki kadınlar yüzünden yeterli iletişim kuramaz. Entrikalar, dedikodular, feminist hareketin bu iki yetenekli kadınını birbirinden koparır.
Shefik, geleneksel evli kadın rolünü üstlenecek karakterde biri değildi. Bir süre orta öğretim kurumlarında Fransızca dersi verdi, müfettişlik yaptı. 1945’te Kral Faruk’un eşi Şivekâr’ın kültür ve edebiyat dergisi La Femme Nouvelle’de (Yeni Kadın) editörlük önerisini kabul etmiş, aynı yıl kasım ayında Arapça yayımlanan Bint Al-Nil’in (Nil’in Kızları) ilk sayısını çıkarmıştı. Üç yıl sonra 1948’de Bint Al-Nil Derneği’ni kurdu. 1949’da Zürih’e gitti, Bint Al-Nil’i Uluslararası Kadın Konseyi üyeleri arasına kattı. Amacı kadınlara ekonomik ve sosyal güvenceler sağlamak, onları politik hayata katılmaya teşvik etmek, evlilik yaşını yükseltmek, okuma-yazma seferberlikleri düzenlemek olan dernek 1952’deki Mısır Devrimi’nin ardından siyasi parti konumuna gelecekti. Partinin sesi, Bint Al-Nil Al-Siyassa adlı ek bir dergiyle duyuruluyordu.
Kendi ifadesiyle Shafik, devrimci değil reformist bir feministti. Ama bu, onun cesaret isteyen eylemlerini görmemize engel değildir. Örneğin, Kral Faruk iktidarının kadın hakları konusunda verdiği sözleri tutmaması nedeniyle 1951 Şubat’ında bin beş yüz arkadaşıyla gizlice toplanıp parlamentoyu basmıştı. Eylemlerinin yasal olmadığını söyleyen Meclis Başkanı yardımcısı Gamal Serag Al-Din’le tartışmaya başlar:
-Haklarımızın gereği olarak buradayız.
-Söyle arkadaşlarına, çenelerini kapasınlar.
-İki yıldır sesimizi yasal bir düzlemde duyurmaya çalıştık; ama dinlemediniz. Sizden söz almadıkça arkadaşlarım susmayacak.
Tartışmanın ardından Shafik, o günkü oturuma katılamayan Meclis Başkanı Zaki al-Urabi Paşa’yı telefonla arar, Anayasa’nın 3. maddesine göre hakların verilmesi gerektiğini bizzat kendisinin söylediğini hatırlatır. Paşa’nın söz vermesiyle dağılırlar.
Feminist mücadeleyi ulusal kurtuluş mücadelesinden ayrı düşünmeyen Shafik, İngiliz işgaline karşı 1951 sonbaharında iki bin kadını örgütleyerek hemşirelik yapmak, hatta savaşmak üzere Port Said ve İsmailiye cephelerine gönderir. 23 Ocak 1952 ise Bint al-Nil’in askeri birimi üyesi yirmi kadın Shafik’in bürosundan çıkar, Barclays Bank’ın faaliyetlerini sembolik olarak yirmi dört saat boyunca durdurur. Bu arada İngilizler, İsmailiye’deki Mısır polisiyle çatışarak elliyi aşkın polisi öldürmüştür. Ertesi gün, 26 Ocak 1952’de halk Kahire’yi ateşe vererek tepkisini gösterir. Olay, tarihe Kara Cumartesi olarak geçer. Sorumlusu olmasa da Kara Cumartesi, iç dünyasındaki militan ruhu kontrol edemeyen Shafik’i eylemleriyle yüzleşmeye götürür. Artık, pasif direnişçi Gandi’yi örnek alacaktır.
Shafik, devrim sonrası anayasayı hazırlamakla görevli Kurucu Komite’de hiç kadın üye bulunmamasını protesto etmek için ilk açlık grevine başlar; 12 Mart 1954’te. Shafik’e katılan sekiz kadın daha vardır. Altıncı gün hastaneye kaldırılırlar. Kahire valisi Mahmud Nour’un hükümet adına uzlaşması sonucu sekizinci günde grevden vazgeçerler. Gelişmeler, ulusal ve uluslararası basında anında yer almaktadır. Grevi ‘yeni bir halk bilinçlenmesi’ olarak destekleyenlerin yanında ‘fahişeler gebersin, kocaları onları dövmeli, kuran böyle emrediyor’ diyenler de olacaktır.
Açlık grevi sonucu ilgi odağı olan Shafik, Mısır demokrasi mücadelesini, kadın sorunlarını dile getirmek amacıyla İtalya’dan Sri Lanka’ya kadar çok sayıda ülke dolaşır. Japonya’da geyşalığı eleştirir, Pakistan’da ikinci eşini alan Başbakan Chaudry Muhammed Ali’yi… Pakistan’daki konferansları, belki de bu nedenle, kendi ülkesindeki Müslüman Kardeşler’in kışkırtmalarını aratmayacak şekilde kışkırtılacaktır.
Shafik, 1957’de Hindistan Elçiliği’nde on iki gün süren ikinci açlık grevini gerçekleştirir. Amacı, uluslararası kamuoyunu Filistinli mülteciler sorununa çözüm bulmaya çağırmak, İsrail’in işgal ettiği Mısır topraklarından çekilmesi için bir kamuoyu oluşturmak, hem de yeni anayasayla tek aday olarak devlet başkanı seçilen Cemal Abdül Nasır’ın uygulamalarını protesto etmekti. Nasır, kadınlara oy hakkı vermişti; ancak Shafik’e göre sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerini Sosyal İlişkiler Bakanlığı’na bağlayarak feminist dinamizmi olumsuz etkilemişti.  
Hindistan Elçiliği’nden siyasi mültecilik isteği reddedilen Shafik, Nasır tarafından ev hapsine mahkûm edilir. Bu mahkûmiyet ancak 1970’te Nasır’ın ölümüyle sona erecektir. Partisi Bint al-Nil ise kurulduktan bir yıl sonra 1954’te kapatılmıştır; diğer partilerle birlikte… Bir darbe de yol arkadaşlarından yer Shafik. Yol arkadaşları, onu 28 Şubat 1957’de ‘uğruna ter ve gözyaşları döktüğüm bebeğim’ dediği Bint al-Nil Derneği’nden uzaklaştırır. Hükümet, dernek yönetimine beş kişilik bir kurul tayin eder. Birkaç ay sonra da yayın faaliyetleri; yani Bint al-Nil Dergisi yasaklanır. Shafik’in sosyalist Nasır iktidarıyla ters düşmesine onun feminist eylemlerinin değil, dergisinde yazdığı komünizm karşıtı başyazılarının neden olduğunu vurgulamak gerekir.
Seçkinci; ama saygılı, entelektüel; ama örgütleyici, modern; ama aydınlatıcı, aristokratik; ama eşitlikçi… Gelenekçi, radikal bir toplumda güzellik yarışmasına girecek kadar da cesur… 1935’te katıldığı Mısır Güzeli yarışmasında ikinci değil de birinci olsaydı yurttaşı Charlotte Wassef yerine Dünya Güzeli tacını belki de o giyecekti. Nasır döneminde adı Mısır basınında yasaklanmıştı. Yıllar sonra yine yasaklanacaktı; bu kez 2012’de iktidara gelen Muhammed Mursi döneminde… Shafik’in bireysel tarihi, Mısır’daki kadın hakları tarihinin bir parçasıdır. İkisini birbirinden soyutlayarak anlatmak imkânsızdır. Ülkesinde unutulan, unutturulan Shafik’i Cynthia Nelson, Doria Shafik-Egyptian Feminist (1996) adlı kitabıyla iyi ki yeniden hatırlattı.   
Politik makaleler dışında anılarını da yazdı Shafik, şiirler de… Bir de romanı var: L’ Esclave Sultane (Köle Sultan). Ev hapsi sırasında çeviriler yaparak geçiniyordu. Kuran’ı da İngilizce ve Fransızca’ya çevirmişti. 1959’da avukat eşi Nour Al Din Ragai’den boşandı; otuz bir yıl süren bir evlilikten sonra…  
Yalnız yaşadı, yalnız bırakıldı Shafik; Nil’in dört bir yandan kuşattığı Zamalek’teki evinde… Kimseye anlatamadı kendini ya da kimse onu anlamak istemedi. Annesini henüz çocukken kaybetmişti, ona yeni bir kardeş armağan edeceği sırada… Babası ise gözlerinin önünde can verecekti; tesadüfen karşılaştığı bir tren istasyonunda… Kalp krizinden… Birlikte bir kahve içemeden… Oracıkta yığılacaktı yere! Hayranlık duyduğu bu içten, bu dürüst, bu erdemli adam… Son yıllardaki tek tesellisi torunu Nazlı’ydı. Shafik’in bunalımlı ruh dünyasına bir anlam katıyordu Nazlı. Ancak, birkaç hafta önce kızı Jehane’ye kendini çok kötü hissettiğini, doktora gitmek istediğini söylemişti. Doktoru Ahmad Okasha’nın verdiği sakinleştirici ilaçlar da işe yaramamıştı, Nil kıyısında yaptığı yürüyüşler de…
 “… Şiirsiz
Nasıl yaşanır?!
Nasıl katlanılır
Ritimsiz bir hayatla
Geçen günlere
İçi boş günlere…”
(Doria Shafik, Rythme de Vie)
Katlanamadı Shafik!.. 1975 yılıydı, yirminci günüydü eylülün, bir cumartesi günü, öğle sonrası, saat 01.00 sularıydı… Balkona çıktı, uzun uzun Nil’e baktı; çocukken baktığı gibi… Bir ara telefon çaldı, içeri girdi, Jehane arıyordu. Sabahleyin de aramıştı:
-Nasılsın, anne? Başın hâlâ ağrıyor mu?
-Evet, çok ağrıyor…
Yine balkona çıktı, yine uzun uzun Nil’e baktı… Mısırlı kadınları bilinçlendiren duru ve aydınlık, sağlam ve ilkeli bilinci boşalmıştı sanki. Oturduğu sandalyenin üzerine çıktı. Giderilmeyen merak kemirgendir, demiştim.  Sonsuzluk orada olmalıydı; orada, aşağılarda… Nasılsa onu belinden kavrayacak dadısı da yoktu…
 

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Baby Reindeer'ın 'gerçek Martha'sı Netflix'e dava açacak Ertan Saban'ın Atatürk'ü canlandırdığı filmden ilk kareler Oyuncu Sevda Ferdağ hayatını kaybetti Prof. Dr. Gülçin Aksoy yaşamını yitirdi Live-action olacak: Scooby-Doo efsanesi yeniden çekiliyor