Almanya’nın NSU sınavı!

Alman kamuoyu 10 yıl önce bu günlerde patlayan sağ terör skandalının şokunu yaşıyordu. 2000-2006 yılları arasında dokuz göçmeni, 2007 yılında da iki Alman polis memurunu kurşuna dizen (biri öldü, diğerini ağır yaralandı) üç kişilik bir Neonazi yeraltı örgütü ortaya çıkarıldığı resmen açıklanmıştı. Öldürülen dokuz göçmenin sekizi Türkiye kökenliydi, Yunanistan kökenli diğer göçmenin de Türk olduğu sanılarak öldürüldüğü ortadaydı.

Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) adlı örgütün biri kadın, üç kişiden oluştuğu ileri sürülen üyelerinin çeşitli şiddet eylemleri nedeniyle arandığı açıklanmıştı. Soruşturma derinleştikçe, hemen hemen tüm cinayetleri aynı silahla işleyen örgütün bu arada çok sayıda kişinin ağır yaralandığı (bazıları bu yaralar nedeniyle yıllar sonra öldü) üç bombalı saldırı ile en az 15 silahlı banka soygunu gerçekleştirdiği; bu eylemler sırasında 50’ye yakın cinayete teşebbüs suçu işlediği açıklandı.
Resmi açıklamalara göre, örgütün tüm şiddet eylemlerini gerçekleştiren iki üyesi, 4 Kasım 2011 sabahı yaptıkları banka soygunun ardından polis takibine uğramışlar ve canlı yakalanmamak için intihar etmişler, bu arada delilleri yok etmek için de eylemlerde kullandıkları karavanı yakmışlardı. Bu sırada örgütünün üçüncü üyesi olan ortak sevgililerine, birlikte yaşadıkları evi kundaklayıp, ortaklıktan kaybolması için zaman kazandırmışlardı. Örgütün yaşayan bu tek üyesinin de cinayetlerden, saldırılardan haberi olmadığı (ya da çok sonra haberdar olduğu) asıl görevinin lojistik ve kamuflajı sağlamak olduğu ileri sürülmüştü.

İPUÇLARINA RAĞMEN...

Federal Başsavcılık tarafından yapılan NSU soruşturmasında güvenlik güçleri ve istihbarat örgütleri, birbiri ardına patlayan birçok skandalın kahramanı oldular. Polisin cinayetleri soruştururken, tüm açık ipuçlarına rağmen, sağ terör kuşkusunu göz önüne almadığı, cinayetlerin ve saldırıların faillerini de göçmenler arasında aradığı, yaslı aileleri ağır suçlamalarla, kuşkularla taciz ederek, acılarının daha da derinleşmesine neden olduğu ortaya çıktı.

Bütün bunların polisin ‘beceriksizliği’yle açıklanamayacağı ortadaydı. Dolayısıyla cinayetlerin aydınlanması değil, aydınlanmaması için çalışıldığı kuşkusu güçlendi. Aynı durum istihbarat örgütleri için de geçerliydi. NSU ortaya çıktıktan sonra bile üyesi olduğu ileri sürülen kişilerle ilgili istihbarat raporlarının imhasına devam edilmişti. Aşırı sağcı eğilimleri bilindiği için ‘Küçük Adolf’ lakabıyla tanınan bir istihbarat ajanının bir cinayet anında, olay yerinde olduğu ortaya çıktı. Bu konu halen daha karanlıkta.

Göçmenlerin devlete olan güveninin tamamen sarsılmasına neden olan skandallar, 2013’te Münih’te başlayan dava boyunca da devam etti.

Kamuoyundan gelen soruşturmanın genişletilmesi yolundaki tüm çağrılara kulağını kapatan mahkeme heyeti, savcılığın üç kişilik örgüt tezini kabul etti. 2013-18 arasında devam eden davada bir kişi örgüt üyesi olmaktan, dört kişi de örgüte silah, kimlik, para vs. tedarik etme suçlamasıyla yargılandılar.

Dava boyunca ortaya çıkan yeni bilgiler, birinci derecede önemli tanıkların peş peşe kuşkulu biçimde ölümü, Federal Meclis’te ve çeşitli eyaletlerin meclislerinde kurulan soruşturma komisyonlarının raporları, NSU adı verilen bu terör örgütünün üç kişiden oluştuğu iddiasının saçmalığını ortaya koyuyordu. Ama bu durum, mahkeme ve iddia makamı etkilemedi bile.

11 Temmuz 2018’de verilen kararda örgüt üyesi olduğu kabul edilen Beate Zschaepe ömür boyu, örgüte silah temin etmekle suçlanan bir kişi 10 yıl, diğer sanıklardan ikisi üçer, biri de iki yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Defalarca yazılan bu bilgileri, bugünkü konumuzun daha iyi anlaşılması için tekrarladık. Bugünkü konumuz NSU davasında en az cezayı alan kişiyle ilgili…

İnançlı bir ‘nasyonal sosyalist’ olduğunu mahkemede de açıklamaktan çekinmeyen, bu tutumunu vücudunun çeşitli yerlerine yaptırdığı dövmeleriyle de gösteren sanık Andre Eminger, sadece ‘polis tarafından aranan eski tanıdıklarına banka kartını vermek’ suçundan cezalandırıldı.

Oysa savcılık onun teröristlerin kullandıkları karavanları kiraladığını ortaya çıkarmış ve bu eylemlere yardımcı olduğu suçlamasıyla hakkında 12 yıl hapis cezası talep etmişti. Bir ara iddianameye örgütün dördüncü üyesi olarak girmesi bile söz konusu olmuştu...

Mahkemenin verdiği cezayı yetersiz bulan savcılık, bu nedenle kararı Federal Adalet Mahkemesi nezdinde temyiz etti.
Önceki gün bu başvuruyu karara bağlayan yüksek mahkeme de, Münih’teki ilk mahkemenin kararını onayladı.
Bu karar, Almanya’da adalet mekanizmasının zirvesinden de NSU davasıyla ilgili soruşturma ve yargılama sürecini onayladığını ortaya koydu.

Gözlemciler, halen NSU örgütüne yardım ve yataklıkla suçlanan 10 kişiyle ilgili soruşturmaların da ‘takipsizlik’le sonuçlanmasını bekliyorlar.

Böylece kısa bir süre önce siyaseti bırakıp, emekliye ayrılan eski Federal Başbakan Angela Merkel’in, şu anda görevde olan ve bir dönem daha kalacağı tahmin edilen Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in defalarca verdikleri ‘cinayetlerin sonuna kadar soruşturulup, aydınlatılacağı’ sözü yerine getirilmemiş oldu.

Merkel’in hükümetinde Federal Başbakan Yardımcısı olarak görev yapan Olaf Scholz, bir haftadır Almanya’nın yeni başbakanı. Scholz’un İçişleri Bakanı olarak görevlendirdiği Nancy Faeser, uzun yıllar Hessen Eyalet Meclisi’nde muhalefet milletvekili olarak görev yaptı. Hessen, son yıllarda çok sayıda sağ terör eylemi gerçekleşen bir eyalet. Bu olayların hemen hepsinde polis ve istihbarat ağır ihmallerle, hatalarla, vurdumduymazlıkla, suçu ve suçluyu görmemezlikten gelmekle (ve daha ağır iddialarla) suçlanıyor.

Örneğin NSU davasının en karışık, en karanlık olaylarından biri olan Halit Yozgat cinayeti Hessen’in Kassel kentinde işlendi.

Federal Almanya Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir politikacı (CDU’lu Walter Lübcke) Hessen’in bir kasabasında (Kassel yakınlarındaki Istha) sağcı teröristlerin gerçekleştirdiği bir suikast sonucu öldürüldü.

NSU’nun öldürdüğü insanların ailelerinin avukatlarını, anti-faşist politikacı ve sanatçıları ölümle tehdit eden ‘NSU 2.0’ skandalı, Hessen’in en önemli kenti Frankfurt’un 1 No’lu karakolunda patladı.

Ve Hessen’in bir diğer kenti olan Hanau’da yapacaklarını internette yayınladığı manifestoyla duyuran bir sağcı terörist, bir gece 10-15 dakikada dokuz göçmen gencin hayatına ruhsatlı tabancalarını kullanarak son verdi.

Bütün bu olaylarda da polis ve istihbarat ağır suçlamalarla karşı karşıya.

YENİ BAKANIN ‘SINAVI’

Federal İçişleri Bakanı Feaser, kısa süre öncesine kadar milletvekili olduğu Hessen Eyalet Meclisi’nde suçlamaları soruşturan komisyonların çalışkan bir üyesi ya da ana muhalefet lideri olarak merkez sağ-yeşil koalisyon hükümetinin en sert karşıtlarından biriydi.

Kamuoyu onu Hanau’da çocukları öldürülen ailelere yaptığı içten taziye ziyaretleriyle hatırlıyor.

Şimdiye kadar Almanya’da ne güvenlik ne de adalet mekanizması, kamuoyunun örgütlü sağ terörün aydınlatılmasına ilişkin beklentileri yerine getiremedi.

Bakalım yeni bakan bir şeyler yapabilecek mi?

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Lübnan karışırsa Ortadoğu yanar KFC İsrail boykotuna katıldı: 108 şube kapatıldı İran’da gergin bekleyiş Üst düzey AB yetkilisi tarih verdi: Pek çok üye ülkenin Filistin devletini tanıması bekleniyor İsrail ile ticaret, tepkiler için değil ‘engelleme’ yüzünden kısıtlanmış