Boşa dönen çarklar

Çarkların boşa dönmesi iktidar mekaniğinin çalışmasına engel olmaz, ancak, bütün bir yaşamın hareketini sağlayacak dinamiklerden de söz edilemez. Kaldı ki, iktidar çarkının mili her geçen gün kurumaktadır, yağlanması için ‘akçe’ gereklidir, bulunamazsa ‘tabi ölüm’ kaçınılmazdır

’Sonra dedim ki, insanlara ne anlatırsan anlat ama kendini anlatma. Bilirim, anlamazlar’ / Charles Bukowski

Bir konuyu anlamamakta ısrar eden insanları tanımlamak için kullanılan ‘Nato kafa nato mermer’ deyimi Rumcadan gelir ve aslı ‘Na to kefali, na to marmaro’dur. Türkçe karşılığı ise ‘İşte kafa, işte mermer’ demektir. Namı diğer taş kafa!
Biri iktidar yanlısı öteki iktidar karşıtı iki yetişkin sosyal medyada tartışıyor. İktidar yanlısı ‘taş kafalı’ olduğundan söylenenleri anlamamakta ısrar ediyor. Yetinmiyor, muhalif olanı ‘vatan hainliği’ ile suçluyor. Muhalif olan aklıselim düşünebildiğinden, ‘Devletin şeker fabrikalarını satarak mı vatansever olunuyor?’ diye soruyor. İktidar yanlısından gelen cevap tartışmaya son noktayı koyuyor: ‘O fabrikalar satılmadı, iflas ettikleri için geçici süreyle özelleştirildiler!’

Nem oranının çok düşük olduğu iklimlerde gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı yüksektir. Bu duruma dayanamayan kayalar zaman içinde tuzla buz olurlar. Diyeceğimiz; uygun koşullar oluştuğunda ‘taş kafalar’ da çözülür. Mesele, ‘katı olan her şeyin buharlaştığı’ politik yaşamda ‘yeniden ama yeni bir tarzla’ başlama iradesini ve sabrını gösterebilmektir. Sistemin sahipleri en iyi tarzın ‘temsili seçim’ olduğunda ısrar ediyor. Muhalifler olarak kuşkuyla yaklaşmamız gerekirken sandığı görünce fara tutulmuş tavşan gibi kalakalıyoruz.

Burjuva temsili siyaseti ‘iktidar-muhalefet’ ikiliği üzerine kurulur ve -normal şartlarda- iktidar tabanıyla muhalif tabanın birbirlerini ‘etkilemeleri’ esasına dayanır. Etkileşim, ‘kurumsal iktidar’ ve ‘kurumsal muhalefet’ merkezleri tarafından organize edilen ‘kurumsal temaslarla’, yani propaganda faaliyetleriyle mümkün hale gelir. ‘Kurumsal’ sözcüğünün üç kez kullanıldığı bu cümle ‘planlı kötülükleri’ tarif etmek için kurulmuştur. Amaç, ‘hakiki iyiliklere’ giden ‘kurumdışı’ yollar hakkında düşünmeye teşvik etmektir.

İktidar yanlıları ile muhalifler arasında kurulan ‘günlük’ ilişkilerse ‘kurumsal olmayan’ temaslardır. Bu tür ilişkilerde ‘propaganda’ doğrudan ve bilinçli olarak yapılmaz; şikâyet etme, dert yanma, sıkıntı paylaşma, laf sokma, öfke kusma gibi mekâna ve duruma bağlı anlık dışavurumlar dolayımıyla gerçekleşir. Pazar yapan muhalif kadınla soğanın kilosunu 7 TL’den satan iktidar yanlısı pazarcı arasındaki ağız dalaşı sayısız temastan biridir. Muhalif kadın ürün etiketlerindeki fiyatları görüp isyan ederken, pazarcının cevabı akıllara ziyandır: ‘Bu sene yağmur yağmadı, mahsul az oldu. Allah’ın işine karışılmaz!’

Bunlar bilinen şeyler. Bilinmeyen demeyelim de, temsili siyasete ve seçime haddinden fazla odaklanıldığı için gözden kaçırılan ‘bir hal’ var: İktidar yanlılarıyla muhalif bireyler arasındaki temaslar -kurumsal ve kurumsal olmayan biçimlerde- sürmesine rağmen, ‘etkileşimin’ zemini neredeyse ortadan kalkmıştır. Günlük ilişkiler –biraz da beşeri yaşamın gereği olarak- kendi mecralarında akıp giderken, mevzu parti/lider siyasetine geldiğinde bütün diyaloglar ‘totolojiye’ dönüşmektedir.

Mantık, doğru düşünmenin kurallarını inceleyen felsefi bir disiplindir. ‘Totoloji’ ise onlarca mantık hatasından biridir. (Özellikle) temsil siyasetinde kutuplaşmanın arttığı dönemlere damgasını vurur. Taraflar aynı şeyleri farklı biçimlerde yineleyip dururken, -tartışmada üstünlük sağlama hırsıyla- diğer mantık hatalarına da açık hale gelirler.
Türkiye siyasetindeki en ünlü totoloji örneği ‘Dün dündür, bugün bugündür’ diyerek muhalefetin itirazlarını “boşa çıkaran” Süleyman Demirel’e aittir. Bugünün iktidar sahiplerine gelince; kendi sorumsuzluklarından kaynaklanan kötülüklerin –yukarıdaki pazarcı gibi- Allah’tan geldiğini iddia ederek totolojinin alasını yapmaktadırlar. İktidar yanlılarıyla muhalifler arasında kurulan temasların bir ‘temsili’ olarak tv kanallarında yapılan tartışma programları da en güzel totoloji örnekleriyle doludur. Bağlam, program editörü ve moderatör tarafından belirlense de konuşmacılar kafalarına göre takılırlar. Temasın olduğu ve fakat etkileşimin(sentezin) gerçekleşmediği bir uzun geceyi daha bitirerek evlerine dönerler.

Genellemeler, önyargılar, çamur atmalar, saptırmalar, yanlış kıyaslamalar, otoriteyi tek referans göstermeler ve ‘false dilemma’, yani ‘sahte ikilemler’ yaratmalar diğer mantık hatalarındandır ki en belirleyici olanı -son tahlilde- sistemin işleyişine hizmet eden ‘siyasal iktidar-ana muhalefet’ ikilemidir.


Her muhalifin hem fikir olduğu bu ‘kısır halin’ kurucu bir karşıtı olduğuna inanıyoruz ki emeğiyle geçinip iktidar yanlısı olanları da kapsar. Bertolt Brecht‘in, ‘Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya da hiç birimiz’ dizesi, Mihail Bakunin’in, ‘Halkın öfkesi midesindedir’ sözü sadece ‘siyasal iktidar’ karşıtlarına değil, ‘sistemik iktidarın’ sömürdüğü bütün mağdurlara ve madunlara yöneliktir. Öte yandan, beşerin ve tabiatın hiçbir ‘hali’ neden-sonuç ilişkilerinden bağımsız olmadığı gibi, hiçbir ‘oluşum’ da mutlak değildir. Muhaliflerin bu kavrayıştan uzaklaşmamaları, her türlü mantık hatasından da uzak durmaları kurucu politikanın gereğidir. Sorumlu bireyler olarak ‘imkânsızlıktan’ söz etme lüksümüzse kesinlikle yoktur.

‘Kısır halin’ karşıtı olan çözümleri -ne yazık ki- etkin biçimde üretemiyoruz. ‘16 yıllık (yeni) statükoyu’ söküme uğratacak ‘kurumdışı’ aparatları günlük yaşama monte etmekte güçlük çekiyoruz. Sistemin çarklarını yağlayıp duran bir ‘ana muhalefet’ programına tabiyiz ve -ne hikmetse- özerkleşemiyoruz. İşin tuhafı, iktidar çarkının dişleriyle ana muhalefetinki birbirine değmiyor, bu da ’16 yıllık statükonun’ işine geliyor. Her ‘seçim’ yenilgisinden sonra sıradaki ‘seçime’ bilenmenin etkileşimin olanaklarını yaratmadığını anlamak için daha kaç ‘seçim’ yaşamak gerekiyor? ‘Seçim’ sözcüğünün üç kez kullanıldığı bu soru ‘planlı yenilgileri’ işaret etmek için sorulmuştur. Amaç, ‘hakiki zaferlere’ giden ‘seçimdışı’ yollar hakkında düşünmeye teşvik etmektir.

Kesin uzlaşmazlık hallerinden biri olan ‘sermaye-sınıf çelişkisinin’ ilerleme potansiyeli barındırdığı vakıadır. Sınıfın galip gelmesi halinde üretim ilişkileri dönüşür; sistem değişir; çelişki kökten çözülür. Çelişkilerin sürdüğü ancak sınıfın mücadeleyi yükselttiği hallerde ise, ekonomik, sosyal ve demokratik koşulların iyileştiği görülür. Totolojinin güçlendiği bir politik zemindeyse taraflar patinaj yaparlar. Patinaj iktidara zaman kazandırırken, dahası koruyucu kalkan görevi görürken, muhalefet için zaman ve güç kaybına neden olur. Bu tür durumlarda ‘totolojiyi’ ‘çelişkiye’ dönüştürmek, söz gelimi, ‘siyasal iktidar-ana muhalefet’ sahte ikilemini ‘sermaye’ tarafına, dışında kalan bütün unsurları da ‘sınıfın/çokluğun’ tarafına itmek gerekir. Akşamdan sabaha olacak şeyler değil, ancak yarından itibaren neler yapılacaksa, totolojiyi çelişkiye dönüştürecek adımlar olmalıdır.

Duygu, bilgi ve bilinç aktarımıyla ilgili kanalların büyük ölçüde tıkandığı ve etkileşimin bir süre daha mümkün olmayacağı bir politik gerçekliğin içinden çözüm çıkarmak zorundayız. Yersiz iyimserliklere kapılacak halimiz yok, lakin şöyle bir durum (da) var: Evet, totoloji kısır bir gerçekliktir ve ‘boşa dönen çarklara’ benzer. Çarkların boşa dönmesi iktidar mekaniğinin çalışmasına engel olmaz, ancak, bütün bir yaşamın hareketini sağlayacak dinamiklerden de söz edilemez. Kaldı ki, iktidar çarkının mili her geçen gün kurumaktadır, yağlanması için ‘akçe’ gereklidir, bulunamazsa ‘tabi ölüm’ kaçınılmazdır. Bakmayın siz alttakilerin memnuniyetine, tepedekiler o kadar da keyifli değil.



24 Haziran akşamı saat 18.30’da ana muhalefet partisinin sözcüsü ekranlara çıkıp şöyle dedi: ‘Hep yaptıkları gibi filanca orandan açtılar, bizi falanca orana razı edip işi bitirecekler. Bu sefer yağma yok!’ Gece yarısına doğru dediği gibi de oldu. Bu arada doğudaki pek çok sandıkta usulsüzlük yapıldığına dair haberler de geliyordu. Gelgelelim, ne ana muhalefetin genel başkanından, ne cumhurbaşkanı adayından, ne de parti sözcüsünden bir açıklama geldi. Adeta yer yarıldı içine girdiler. Böyle durumlarda muhalif seçmenin aklına ‘doğru yanlış’ her şey gelir, işin o kısmında değiliz, zira kanıtlama şansımız zayıf. O gece olup bitenler sadece ‘kuşku’ uyandırdı, hepsi bu. Kuşku bir duygudur; çoğu zaman hakikate ulaşmanın tek yoludur. Ana muhalefetin cumhurbaşkanı adayı ertesi günü basının karşısına çıkıp söylentiler hakkında ‘Bir grup şizofreninin uydurması’ dedi. 90lı yılların güzelim dergisi Şizofrengi’nin kapak sloganıyla kendisine sesleniyoruz: ‘Bütünüyle kuşkudayız!’

Bilgeye sormuşlar: ‘Her şeyi kaybettik, şimdi ne yapacağız?’ Bilge cevap vermiş: ‘Çay koyun, yeniden başlayacağız’

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Şimşek’in Programı: İşsizlik, borçluluk, daha fazla yoksulluk Dizi önerileri Kuru Otlar Üstüne: Bir sahnenin anatomisi Şeriatçılar neden şimdi sahnede? Devlet, burjuvazi ve AKP iktidarı