Bu toplum nereye?

Bu toplum nereye?

 

Türkiye’nin gündeminde hemen her gün yeni bir konu var. Gerisinde de, iktidarın kendi gündemini hızlı bir biçimde hayata geçirme gayreti!

 

Her iktidar aynısını yapıyor diyenler olabilir; bir yere kadar haklılar da. Ancak bunu diyenlerin çoğu, geçmişte yapılan toplum mühendisliğini eleştiriyorlardı; şimdi ne oldu? Örneğin bugün, toplumun mutabakatını aramak şöyle dursun, konuların fazla dallanıp budaklanmasına bile izin vermeden toplumu kendince düzenleme ısrarını yeterince ürkütücü bulmuyorlar mı? Örneğin eğitim sisteminin 4+4+4 olarak parçalanması.... Birçok kesim ayaklandı; görüş üstüne görüşler yayınlandı; dinleyen oldu mu?

 

Konu çok, birkaçından söz edeceğim.

KÜRTAJ VE KADIN HAKLARI

 

Geçen haftaki yazıda da yazdım. İktidarın Uludere olayındaki tutumu ürkütücü olduğu gibi, kürtaj konusundaki yaklaşımı da ürkütücü. Baksanıza, tecavüz mağduru kadınların bile doğurmasını istiyorlar!

 

Biliyoruz ki, doğum kontrolü ve kürtaj kadının özgürleşmesinde büyük rolü olan kazanımlar.... Bugün istenilense, -genç nüfus meselesi, işgücü meselesi bir yana- her şeyden önce bu kazanımların ellerinden alınması! Bu ülkedeki kadınların çoğunluğu da konuyu böyle değerlendirmekte; o nedenle karşı çıkmaktadırlar.

 

Öte yandan, bu zihniyetin, annelik ve çocuğu önemser görünmesine de inanmak zor. Çünkü, kürtajın kadının hakkı olmasının gerisinde, yalnız “kadının bedeniyle” ilgili tasarruf hakkı değil, bir de annelik ilişkisi var....Kürtaj, istenmeyen, doğru dürüst bakılamayan, terkedilen çocukları azaltmak için de gerekli. Bu nedenle, çocuk doğurup doğurmamak, istediği zaman ve sayıda çocuk doğurmak, annelik görevi nedeniyle de kadına ait bir karar ! Doğurmakla kalmayıp bakmak ve büyütmek gibi bir sorumluluğu olan O.

 

Özetle, kürtaj kararı, toplumun, erkeklerin, dinin meselesi olamaz; bu karar ancak kadınların hakkı ve özgürlüğüdür!

KÜRTAJ VE DİYANET

 

Ama ne oldu? Meselenin hak ve özgürlük yanından çok, kürtaja dinen nasıl bakıldığını dinledik, okuduk bu ülkede. Bir de Diyanet Başkanlığı’nın fetvası.... Kürtaj haram ve cinayetmiş!

 

Şimdi bazı yazarlar, Batı’da da kilisenin ve sağ partilerin kürtaja karşı olduğunu söyleyerek durumun kurtarmaya çalışıyorlar ya; öyle değil! Her şeyden önce, meselemiz, dinlerin neye karşı olduğuyla değil, hükümetlerin, yasaların neyi dikkate aldığıyla ilgili!

 

Laik ve demokratik bir ülkede, kürtajdan söz edildiğinde, din ne diyora değil, kadının hak ve özgürlükleri neyi gerektiriyora bakılması gerekir. Öyle bakılmıyorsa, hem laiklik hem de haklar konusunda bir yanlışlık var demektir.

 

Bir de türban gibi bir örnek var önümüzde. Hatırlarsınız; orada kadının dini inancına göre istediği gibi giyinme hak ve özgürlüğünden söz ediliyordu. Şimdi, nasıl oluyor da kürtaj konusunda kadının seçim hakkından değil, doğmamış değil, henüz oluşmamış bir ceninden hareket ederek kadın kısıtlanmakta? Hele, böyle, onun hayatıyla ilgili önemli bir konuda!

 

Aslında kürtaj konusunun ortaya dökülmesiyle AKP iktidarının hem kadınlara bakışının hem de laiklik ve demokrasi anlayışının biraz daha açığa çıktığını düşünmek mümkün. Böylece, siyasal İslam’ın kadına bakışının hak ve özgürlükler değil, görevler ve yükümlülükler, kısıtlamalar ve yasaklar üzerinde tarif edildiğini gösterdi bu konular. Aynı zamanda da, laikliğin kadınlar için neden bu kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koydu, sanırım.

 

Bir de Bekir Bozdağ, “Diyanet İşleri Başkanlığı, laik olmaz” diye buyurmuş. Biz de aksini söylemiyorduk zaten! Aksine, laik olmayacak bir din kurumunun laik bir ülkede –bütçesiyle, kadrosuyla, protokoldeki yeriyle- bu kadar devlet koruması altında var olması nasıl olur diye soruyorduk!

GREV HAKKI

 

Hava işkolunda grevin yasaklanması meselesi ise, başka bir hak gaspı! ILO sözleşmelerine bakılacak olursa, havacılık hizmetlerinde grev yasağının olmaması gerekiyor. Ve bu ülkede sendikal örgütlenmeden grev hakkına kadar birçok konuda yetersizliklerimiz ve aykırılıklarımız olsa da, 1983 yasalarında bile bu işkolunda grev yasağı yoktu. Şimdiyse, yeni doğmuş nur topu gibi bir “yasağımız “ var. Gerekçe de, Maliye Bakanı’na göre grevin, “Türkiye turizmine, havacılık sektörüne darbe vurması” ymış!

 

Tabii vuracak; amaç bu! İşverenin gücü karşısında emeğe göreceli bir güç-dengesi kazandıran tek silah, grev! İşveren için bir tehdit anlamı olmayacaksa, grevin işçi için anlamı ne; yararı nerede? Yok, işe, ekonomiye zarar vermesi istenmiyorsa, önlenmesi için işveren de kendine düşeni yapar! Başka da yolu yoktur! Grev hakkı olmadığında ne oluyor derseniz, bkz. kamu personeli....

 

Özetle, ortaya atılan her konu “nereye gidiyoruz” sorusunu da tazeliyor. Yanıtın, demokrasiye doğru olduğunu söylemek ise, zor!

Not 1: CHP’nin Kürt meselesinin çözümüyle ilgili girişiminden de söz etmek isterdim. Daha önce birçok yazımda buna duyulan ihtiyaca değinmiştim. Bunu yazmayı sonraya bırakarak, bugün en azından, ne getireceği bilinemese, zorlu bir yol olacağı şimdiden belli olsa da, bu sorunla ilgili inisiyatif alması açısından CHP’nin doğru bir yolda olduğunu söylemek isterim.

 

Not 2: İçinde birçok kadın kuruluşunun yer aldığı "Şiddete Son Platformu", kürtaj yasağıyla ilgili çalışmalar sürdükçe Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile hiç bir konuda işbirliği yapmayacağını kamuoyuna duyuran bir bildiri yayınladı. Geçen yazımda, kadın kuruluşlarıyla ilgili olarak ilkesel-siyasal bir karşı-duruş ihtiyacından söz etmiştim. Bu nedenle "Şiddete Son Platformu"nu kutlamak isterim. Ötekl kuruluşlara da örnek olması dileğiyle...

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Abdülhamitçiler, Osmanlıcılar, İslamcılar; nerdesiniz? İşe yeni girdim hasta olduğumda ne yapacağım? ‘Öldü’ denilen itirafçı, 8 ay önce Jandarma’da memurmuş Diyanet’ten hadisli 1 Mayıs mesajı Türban neyi örtüyor?