Cehennemde balık tutmak!

Eskişehir’in ünlü ayazı daha eylül ayının sonlarından kendini gösteriyor. Türkmentokat köyünü ile Karatepe’nin sınırda bulunan bozkırda kulak ısıran bir rüzgâr esiyor...

Eskişehir’in ünlü ayazı daha eylül ayının sonlarından kendini gösteriyor. Türkmentokat köyünü ile Karatepe’nin sınırda bulunan bozkırda kulak ısıran bir rüzgâr esiyor. Her yanımızı dev köstebek tünellerinden çıkmış atık toprakla dolu tepecikler çevirmiş.

Ama biz aradığımızı bulamamanın kaygısıyla elimizi siper edip ufuk çizgilerini tarıyoruz.

Köyün tanınmış simalarından Ramazan Bağlan ile lületaşı çıkaran maden işçilerini arıyoruz.

-Nazım Bey, şu ilerdeki ağaç mı, yoksa bize doğru gelen eşekli bir adam mı?

-Orada hareket eden bir şey yok galiba?

Üç kişilik ekibimizin en genci fotoğrafçı Tolga Sezgin, güvenilir bilirkişi olarak açıklıyor:

-Valla orada kimse yok!

Neden sonra baktığımız yerin tam tersinden elinde kazmasıyla Ali Savran geliyor. 15 yıldır bu coğrafyada lületaşı madeni çıkarıyor. Babası Muhittin de onun gibi madenciymiş. Madene inme yaşı 20-21 olarak tespit ediliyor. Ali “bu iş” diyor:

-Çocuk çocuğa göre değildir!

Bir madenden lületaşı çıkarmak için enaz üç kişilik ekip gerekiyor. Bir eksiği de iş görüyor, ama tek başına yapılması mümkün değil. Ali’nin çalışma arkadaşı Karatepe’den Ejder Özorman da beş on dakika sonra ocağın başına geliyor. Ejder’in bu havalinin en ünlülerinden olan “Karatepeli Piçkara Sadık”ın madenciliği hâlâ dillerden düşmeyen bir efsane olarak ortalıkta geziniyor.

Son eleman Yılmaz Öztekin de kulakları kesik eşeğiyle birazdan gruba dahil oluyor. Eşeğin uzun kulakları öne düştüğünde güzelim gözlerini kapatıyormuş. Yılmaz’ın göz güzelliğiyle bir ilgisi yok ama  eşeğin görüş açısını daralttığı için zaman zaman trafik kazalarına neden oluyormuş, Yılmaz da bir kez eşekten düşmüş.

Lületaşı ürünleri öyle astronomik fiyatlarla satılmadığından bu ürünün hammaddesi de kolay elde ediliyor sanısı uyanıyor.

Oysa lületaşı madeni çıkarmak tam anlamıyla bir cehennem azabı şeklinde çalışma koşulları sunuyor. Maden kuyularının derinlikleri 8-10 metreden başlıyor, onlarca metre aşağılara kadar inilmesi gerekiyor. Bizim başında durduğumuz kuyu en kısa olanlardan… 85 metrelik kuyular varmış çevrede… 120 metreden lületaşı çıkarılan kuyular ise çevre köydeymiş.

Ekip tamam olunca Ejder ve Ali aşağıya iniyor. Ramazan da montunu çıkartıp havaya giriyor, ne de olsa eski bir madenci. Tolga da aşağıya salınıyor. Onun işi zor değil, çünkü Tolga’nın sıkı bir dağcılık geçmişi bulunuyor. Ekibin tümü aşağıya inince bende not defterlerimi doldurmaya başlıyorum.

“Eskişehir’de lületaşı madeninin başında bir ben bir de Yılmaz’ın kesik kulaklı eşeği kaldık…”

Ejder çok geçmeden yukarı çıkıp bana sesleniyor:

-Abi aşağı gelsene şenlik var. Bi yandan ceviz yiyip bir yandan kazma sallıyoruz! Hem aşağısı sıcaktır, burada donarsın valla…

Yeraltındaki maden galerilerinin ortalama 23-24 derece olduğunu Zonguldak’taki  238 metrelik Asma Ocağı’ndan biliyorum. Yılmaz’ın davetini kabul edip kuyunun başına geliyorum.

Asansör falan yok. Çıkrıklı bir ip var ama Yılmaz “abi ipe fazla güvenme” diyor. Geriye kalan tek yöntem ise kol ve bacakları kuyunun duvarlarına güçlü biçimde yaslamaktan geçiyor. Yılmaz önden iniyor, bana basacağım oyukları gösteriyor. On metrelik kuru bir kuyuya tepeden bakınca hafifçe ürperiyor insan… Bunun bir de 80-100 metresi olduğunu düşünemiyorum.

Aşağıya iniyorum ki, tam anlamıyla bir şenlik yaşanıyor. Cep telefonun hafıza kartına yerleştirilen türküler eşliğinde bizimkiler kazma sallıyorlar. Sonra indirdikleri yumuşak kayalar arasından yumurta iriliğinde lületaşı parçaları arıyorlar.

Bu tamamen bir kısmet işi! Bütün gün kazıp tek bir parça alamadan çıkmak da var. Cehennemde balık tutmak gibi bir şey.

Kömür madenciliği bile bu kadar ağır değil. Çünkü orada lağımcılar maden damarını bulup, domuzdamcılar da galeriyi açtılar mı, maden işçisi kürekçisiyle birlikte gelirler, kazdıkça kömürü alırlar.

Lületaşçıların böyle bir garantisi yok. Madeni bulmak şans kader kısmet işi… Ama kazma sallamak her zaman garantili bir emek istiyor.

Yeraltında köstebeklerle taş çıkartan bir maharetle tünel kazan bu gençlerin kendi aralarındaki konuşmalarını ses kayıt cihazına alıp dinlerseniz, aklınıza öncelikle şu gelir:

-Bunlar beş yıldızlı tatil köyünün animatörleri güne hazırlık provası yapıyorlar!

İşte o kadar neşeli ve keyifli çalışıyorlar.

Lületaşı madencileri gündelik hayatın epeyce dışında kaldıkları için kentlerin kirinden kendilerini sakınabiliyor. Saf yani yüzde 100 insan olarak yaşıyorlar. Bu yüzden de çalışırken mutluluk saçıyorlar. O koşullar altında:

-Cehennemde balık tutuyorlar!

 

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
‘Öldü’ denilen itirafçı, 8 ay önce Jandarma’da memurmuş Diyanet’ten hadisli 1 Mayıs mesajı İşe yeni girdim hasta olduğumda ne yapacağım? Hoş geldin kadınım Eğitim Bakanlığı Müsteşarı'nın kızına YGS'de VIP torpili!