Fonların arkası ötesi berisi

Siz her türlü sınır tanımayan saldırıyı örgütleyeceksiniz, solcular, demokratlar ise kendilerini ulusal sınırlar içine kapatacaklar, öyle mi? Hayır bu tuzağa düşmeyecekler.

Tuhaf bir tartışma başladı ya da daha doğrusu ısıtıldı diyelim. Isıtılmasının nedeni de belli aslında. Sosyal medya alanında can sıkan, internet üzerinden yayın yapan, son zamanlarda özgür, bağımsız gazetecilik için ayakta kalma modeli, örneği olma özeliği ile göze batan rahatsız edici yayınların engellenmesi projesi hazırlandı. Projenin yakında “kuvveden fiile” geçirileceği de ilan edildi. Isıtılan, hızlı bir şekilde hem de “gerçek gazetecilik” sloganı ile gündeme sokulan iddia, kimi internet sitelerinin dışarıdan yani “dış güçlerden” fonlandığıdır. Bu gizlenmemiş bir bilginin, gizliymiş, üstün bir “gazetecilik” başarısı ile deşifre edilmiş gibi sunulması ister istemez tartışmanın deşifre edilmeyen yanlarını, gizlerini ortaya koymak zorunluluğu doğuruyor. Bu da ancak açık net sorulara açık net yanıtlar verebilmekle olabilecek bir iştir.

Başlayalım:

***

Hangi medya kuruluşları bu türden fonlardan yararlanıyor?

Kuşkusuz bir liste sunmak durumunda değiliz. Herkesin bildiğini yineleyeceğiz. Sağdan, soldan, liberal, demokrat eğilimlerden pek çok kuruluş, bu arada iktidarın desteklediği kimi kuruluşlar da dahil, özellikle Avrupa Birliği fonlarından ya da başka fonlardan devletin bilgisi, denetimi ve vergilendirmesi kapsamında yararlanıyor. Bu arada fonlardan yararlanmayan, bu türden olanakları kullanmayan örneğin Ünsal Ünlü gibi tek başına yayın yapan cesur gazetecilerin de içinde bulunduğu “demokrat” başlığı altında toplanabilecek yayınların, Medyascop gibi çok sayıda gazeteciye olanak sağlayanların ve benzerlerinin karalanmaya çalışılması aşağıda üzerinde durmaya çalışacağımız projenin bir icabıdır.

Hangi siteler bu türden fonlardan yararlanmıyor ya da yararlanamıyor?

Bu gerçek bir bilgiye dayanmadığımız için ayrıntılı bir yanıt veremeyeceğimiz bir soru; ama sosyalist komünist yayınlar bu türden fonlardan yararlanamıyor ya da yararlanmıyor; hem fon kaynakları kapitalizmle uzlaşmaya yanaşmayan “aşırı” solu desteklemek istemedikleri için hem de bu türden sol siteler kendileri talepkâr olmayı düşünmedikleri için böyle bir fonlama söz konusu olmuyor.

Fonlardan yararlanan medya bağımsızlığını yitiriyor mu?

Burada da belli bir çerçeve içinde konuşmak durumundayız. Fonlardan yararlanan ve demokrat olarak nitelediğimiz siteler, tek tek yazarlar üzerinde hüküm yürütmemek koşuluyla, genel olarak Batı değer yargılarına bağlı sitelerdir. Bu çerçeve, “aydınlanma, modernite, çağdaşlık-sekülerlik” fikri ile sınırlıdır. Ama bu konumlanma demokrasi mücadelesinde onları önemsiz, değersiz kılmaz, tam tersine varlıkları, cesur duruşları ve katkıları büyük değer taşır. Yazar kadrolarında komünistlerin, sistem eleştirisinin ağır basması, emperyalizm söyleminin kapitalist emperyalizm ve sistem karşıtlığının öne çıkması durumunda fon sahiplerinin kapıları kapatacakları ya da geçmişte olduğu gibi belli çevrelerle sınırlandıracakları tahmin edilebilir.

Bu siteler muhalif oldukları için mi fonlardan yararlanıyorlar?

Bu soruya evet yanıtı verilebilir. Ancak sözü edilen sitelerin fonlardan yararlanıyor olması, çağdaş seküler dünyanın artık inkâr edilemez sorunlarda, yüz çevrilemez konularda yoğunlaşması ile ilgilidir. Batı’nın, sistemden değil ama hükümetlerden bağımsız NGO’ların, sivil toplum kuruluşlarının bu türden sorunları gündeme getirmekten kaçınamadıkları gerçeğine dayanır. Bu konular da demokrasi, insan hakları, çevre, kadınlara şiddet, ırkçılığa karşı mücadele, etnik ve inanç farklılıklarını tanıma gibi konulardır. Bu konuların Türkiye’de iktidar partisine muhalif olmadan ele alınması imkânsız konular olduğu da herkesin malumudur. Ama belki vurgulamak gerekir: Bu siteler fonlardan yararlandıkları için muhalif değildirler; ülkede kısıtlanan adeta imkansızlaşan gerçek gazetecilik yapmanın yolları neredeyse tümüyle tıkandığı için, yetersiz kalan okur dayanışmasına ek kaynaklara yöneliyorlar.

Eski malzemeyi saptırarak politika yapmak doğruculuk mu oluyor?

Öncelikle söyleyelim, “doğrucu davutluk-her zaman gerçeği söyleyen vezir” masalı Amerikan usulü, gerçeği çarpıtma yöntemidir. Kimi zaman “gerçek” göründüğü gibi olmayabilir, gerçek olmaktan çıkar, hasmın elinde demagojiye, kötücül bir yalana, öldürücü bir silaha dönüşür. Ford Vakfı’nın, CIA’nın finanse ettiği sonradan ortaya çıkan ünlü Encaunter dergisi üzerinden telif ödenen yazarlar arasında Borges, Hemingvay, Bertrand Russel’ın da bulunduğu söylenir. Ne oldu peki sonra, bu yazarlar değersizleşti mi? Russel Vietnam’da ABD’yi yargılayan Uluslararası Mahkeme’nin başkanı olarak ABD’yi suçlu ilan etmedi mi? Kimi zaman kullandıklarını zannedenler kullanılana dönüşmez mi? Öyleyse her olayı, her durumu bağımsız ele almak gerekir. Gerçeği öğrenmek istiyorsanız unutmamak, yakın-uzak tarihle ilişkisini bilmek zorundasınız. Zamandan, mekândan, koşullardan bağımsız gerçek yoktur, gerçekler algıyla da değiştirilemez, karmaşa içinde de olsa yolunu bulur. Medya dünyasındaki son örneklerden birisi, arkadaşlarını yalancı tanıklıkla mahkûm ettirmek isteyenlerin birbirine düşmesi, bir tarafın sendika düşmanı olmadığını kanıtlamaya çabalarken, öteki tarafın “insan hafızası unutur” sözüne güvenip kahramanlığa soyunmasıdır; ibretliktir.

Peki fonlardan yararlananlara saldırı neden şimdi ısıtıldı?

Bu sorunun yanıtını başta vermiştik, biraz ayrıntılandırarak yineleyelim. İktidar partisi 2002’den bu yana medyaya hâkim olmak için elinden gelen, gelmeyen her yolu denedi. İktidarın ilk yıllarında hem toplumsal desteği artırmak, hem demokrat bir görüntü vermek için ihtiyatlı adımlarla ilerledi. Bu dönemde en büyük desteği liberal aydınlardan ve Avrupa Birliği’nden gördü. O günlerde AB fonları yoğunlukla liberal çevrelerce kullanıldı. İktidar da hem fonları denetleyebildiği hem de işine yaradığı için çok mutluydu; fonlar konusunda şimdi yaptığı gibi sosyal medyayı ve liberallerin hâlâ etkin olarak kullandığı fonları mesele yapmıyordu. Sonra köprülerin altından çok sular aktı, dereler, ırmaklar taştı, köprüler yıkıldı. İktidarın medya üzerindeki hakimiyeti neredeyse mutlak sınırlara ulaştı. Liberallerle ittifak bozuldu. Geriye sosyal medyada henüz hizaya sokulmamış gerçekleri aramakta kararlı kanallar kaldı. Şimdi eski “bilginin” yeniymiş gibi piyasaya sürülmesi, bu alanda da hakimiyeti mutlaklaştırma çabasıdır. Başarabilirler mi? Evet, başarabilirler; o nedenle de bu saldırıya karşı çıkmak yalnızca politik ahlak sorunu değil, geleceğin karartılmasının önüne geçilmesi meselesidir.

***

Sosyalistler bu konuya bir başka açıdan da dahil olmalı ve tüm sınırları sermayeye açmış adını “küreselleşme” koymuş emperyalist merkezlerin işbirliklerine karşı çıkarken kendi uluslararası, enternasyonalist karakterlerini unutmamalıdırlar. Siz her türlü sınır tanımayan saldırıyı örgütleyeceksiniz, solcular, demokratlar ise kendilerini ulusal sınırlar içine kapatacaklar, öyle mi? Hayır bu tuzağa düşmeyecekler. Sınır tanımayan sermaye, sömürüyü baskıyla, zorbalıkla, savaşla sürdürürken, sol da hem kendi ideolojik politik bağımsızlığını korumayı başaracak, hem de gerçeğin peşinde koşan sınır tanımayan gazeteci, doktor vb. örgütlerle, diğer demokratlarla birlikte saldırılara karşı enternasyonalist bir dayanışmayı savunacaktır.

Öyleyse, gazeteciliği ayakta tutmaya çabalayanlara yönelen ve “içerden” havası verilerek sürdürülen saldırıya karşı çıkmak, bağımsız gazeteciliği yaşatmak için “ama” sözcüğüne gerektiğinden fazla anlam yüklemeden çaba göstermek, baskı altındaki arkadaşları savunmak her koşulda daha doğru olacaktır.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Şimşek’in Programı: İşsizlik, borçluluk, daha fazla yoksulluk Şimşek, ekonomi ve gerçek Dizi önerileri Ekonomik politikalar ve bütçe “Gurbeti ben mi yarattım?”