Lazarus’un iki bin yıl sonra dirilişi

Sümeyra GÜMRAH

Lazarus'un diriliş hikâyesi, bu kez bir hastane koridorunda, karanlıkta yalnız başına ayakta durmaya çalışan bir adamın iç mücadelesiyle karşımıza çıkıyor. Devecioğlu'nun eseri, hem tarihsel bir simgeyi hem de modern insanın içsel dönüşümlerini ele alarak okuyucuları derin bir sorgulamaya davet ediyor. Devecioğlu ile eserinin doğuş sürecini, karakterlerin derinliklerini konuştuk.

Kitabınızın ismi Lazarus ilk iki bin yıl önce karşımıza çıkıyor. Anlatır mısınız?

Lazarus ismi tarihsel, dini bir anlatı olarak mevcut. Kaynağı İncil. Lazarus isimli bir ölü dördüncü günde Hz. İsa tarafından yaşama döndürülür. Bu isim yaşama dönen hastaların yaşadıklarına verilen isim olarak tıpta kullanılır. Tarihte inanç, umut ve dönüşümün sembolüdür Lazarus’un dirilişi. Mesela Dostoyevksi’nin Suç ve Ceza adlı kitabında Lazarus’a atıf var. Kitapta, Raskolnikov vicdan azabı çektiği sırada, sevgilisi ona Lazarus’u hatırlatır. Anlamı, insan, her zor durumda, hayatını yeniden inşa edebilmesidir. Kitaptaki karakterin ikinci hayatı, böylesi umudu temsil ediyor. Tarihi Lazarus, ölümden dört gün sonra dirilir, hayata yeni bir başlangıç yapar. Kitaptaki Lazarus metaforik diriliş yaşayarak içindeki karanlıklarla yüzleşir ve değişir. İki hikâyeyi düşündüğümüzde, farklı çağlar ve bağlamlar içinde, yeniden doğuş ve dönüşümün temsilcileridir. Değişimin iki bin yıllık hikâyesi.

Lazarus’unuzun doğma süreci?

Lazarus, hastane koridorlarında doğdu. Bir hastalık sebebiyle üç farklı nöroloji kliniğinde bir dönem yaşamak durumunda kaldım. Hastane, kendine has bir dünya gibiydi. En çok etkilendiğim, bilinçleri kapalı ve terk edilmiş hastalar oldu; özellikle yemek saatlerinde baş uçlarında dokunulmadan bekleyen tepsiler sarsıcıydı. Bir gece, tomografi sırasında altı yaşlarında, kimsesiz ve ağır hasta bir çocuk gördüm; bu olay, Lazarus'un ilk notunu ve kitabın başlangıcını tetikledi. Hastane koridorlarından ilhamla, terk edilmiş hastaların yanında yeni bir varoluş yaşayan Lazarus karakterini yazmaya başladım.

Kitabın başkarakterini anlatır mısınız? 

Lazarus, hastanede refakatçi olmadan önce, bir üniversitede fotokopici. Çektiği fotokopiler sayesinde bazı konularda fikri var. Örneğin öldürme amacı doğrultusunda, Schopenhauer’un düşüncelerini kullanabiliyor. Burada, En'âm Suresi 43. Ayet’e yani “Şeytan, emelini haklı gösterir’’ temasına atıf var.

Karakter, sevgi yoksunu halinin üstünü kapatmak için kahramanlık rolleri üstleniyor. İç güdülerine teslim olup öldürme arzusuna yöneldiğinde ise kendine tanrısal anlamlar yükleyerek üst benlik oluşturuyor. Âşık olduğunda, katil kimliğinden sıyrılarak partiler organize edip dans eden birine dönüşüyor. Ancak sevgiden uzaklaştığında, karanlık düşünceleri geri dönüyor. Bunu Erich Fromm'un ‘‘yaratmayan insan yok etmek ister’’ düşüncesiyle de açıklayabiliriz. Yok ederek hayattan intikam alıyor. Lazarus’un, teknik açıdan evrensel ölçütleri karşıladığını düşünüyorum.

Kitabınızda Schopenhauer, Ericc Fromm ve Freud’un izlerini sürüyoruz. Size ilham veren yazarlar kimler?

Stefan Zweig, intihar düşüncesi üzerine çalışmalarıyla benim için ilham kaynağı. Onun "Amok Koşucusu" eseri, kitabımdaki bir karakterin ölmek üzere olan bir insana okuduğu sahnelerde öne çıkıyor; bu sahneler karaktere annesini hatırlatıyor. Ayrıca Paul Auster ve Herman Melville gibi yazarların yanı sıra, Robert De Niro ve David Bowie de eserlerimde önemli birer etki oluşturuyor. Bowie'nin "Lazarus" şarkısı özellikle kitabımın adına ilham verdi.

Lazarus bir novellaya dönüşmeden önce THINK House’da izleyiciyle buluşturduğunuz bir tiyatro oyunuydu. Tiyatro eseri ve bir novella yazmak arasındaki belirleyici nokta nedir?

 Her yazarın tiyatro metni yazmayı denemesini tavsiye ederim. Tiyatro, yazarı disipline eder. Eseri, süre ve oyuncuların hareketlerini göz önünde bulundurarak yazmanız gerekir. Eğer metni iyi konsolide etmezseniz, yönetmen düzenlemeler yapmak zorunda kalabilir. Tiyatro metni yazmak, en güçlü ifadeyi en sade şekilde vermeyi öğretti bana. Lazarus oyunu, izleyiciler tarafından güçlü bir şekilde benimsendi ve her oyun sonrası yapılan söyleşiler, oyunun ve ekibin etkisini güçlendirdi. Novella yazmaya başladığımda, zengin bir deneyim birikimiyle doluydum. Kitap ve oyun arasındaki geçişler, izleyicilere farklı bir deneyim sunuyor.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Çocuk gibi düşünebilmek Witold Gombrowicz evreninin ipuçları Nietzsche, Jung ve Karşıtların Birliği Ah bu kadınlar Özgür bir insan olma uğruna nelerden feragat edebilirsin?