Mustafa Mıstık arabaya kıstık

İşte birkaç gündür, galiba pazartesiden beri dilime dolandı bu tekerleme. Normalde şarkılar dolanır dilime, genelde de sabah uyanırken dinlediğim şarkılar ki,...

Mustafa Mıstık
Arabaya kıstık
Bir mum yaktık
Seyrine baktık

İşte birkaç gündür, galiba pazartesiden beri dilime dolandı bu tekerleme. Normalde şarkılar dolanır dilime, genelde de sabah uyanırken dinlediğim şarkılar ki, onların bana yaptığına ‘dolanma’ denmez, diyemem artık, çünkü hoş gelmiş sefalar getirmişlerdir dilime. Ama bazen de, durup dururken hangi kapattığım kapılardan dönüp de hangi bacalardan girdilerse artık, sızdılarsa hayatıma, berbat Türkçe Poplar’ı da içimden söylerken yakalarım da kendimi, telaşlanırım hemen. Kovarım onları.
Her neyse, dedim ya, pazartesiden beri ne ağırladığım ne kovduğum bir şarkı, habire bu tekerleme:

Mustafa Mıstık
Arabaya kıstık
Bir mum yaktık
Seyrine baktık

Ne tuhaf... Bazen bir gün önce ne yediğini hatırlamadığın bile oluyor ama sonra bir şey oluyor, ne olduysa oluyor, olanlar oluyor, belki de, abartmıyorum, en son kırk sene önce duyduğun ya da söylediğin bir tekerleme, hafızanın derinliklerinden gelip o günü, o günlerde yaşadığın ya da bir yerlerde yaşanan, senin sadece seyrettiğin, seyircisi olduğun büyük büyük şeyleri kutlamana, yaşadığın ya da yaşanan ve senin sadece seyrettiğin, seyircisi olduğun bu büyük büyük şeylerin seni sürüklediği ruh halini, keyfini katlamana yarıyor...
Yaşadıklarının, yaşananların, seyrettiklerinin tadını bir tekerleme ile çıkarıveriyorsun yani...

Mustafa Mıstık
Arabaya kıstık
Bir mum yaktık
Seyrine baktık

Pazartesiden, geçen pazartesiden önceki hafta sonu Ankara’daydım. Pazar gecesi uçağa binerken bilmiyordum ki olacakları daha, zaten kim tahmin edebilirdi ki o günden, o günden en azından bugüne (dün) kadar olanları, olacakları... Bilsem, tahmin etsem, buruşturup attığım gibi kaybetmemek için üzerine titrediğim, beni İstanbul’a kavuşturacak biniş kartını, bir koşu yetişirdim servis otobüsüne, dönerdim, dalardım Ankara’nın içlerine, karanlıkta bir mum yakıp, sönmesin, daha da alevlensin diye titrek mum alevi arada bir hafifçe üfleye üfleye, seyrine daha yakından bakardım, olanların, arabaya kısılanların...
Ama olsun, gazeteci olmanın avantajı, yine de görece daha yakından bakıyorum, iletişim kanallarına olan yakınlığım sayesinde yine yakınımda oluyormuş, yaşanıyormuş gibi seyrediyorum, seyrine bakıyorum olanların Ankara’da...

Ankara Ankara
Güzel Ankara
Seni görmek ister
Her bahtı kara

Oh be, bahtımız aydınlanıyor sanki birkaç gündür Ankara’ya baktıkça, Ankara’yı izledikçe...
Nasıl tadını çıkarıyorum Ankara’ya bakarken gördüklerimin...
Bıraksalar bütün gün sefasını sürmek istiyorum sanki bir şezlonga uzanmış, öyle ufka doğru bir sigara tellendirirmiş gibi oturduğum yerde, gazetedeki koltuğumda olanın bitenin...
Sonra yavaş yavaş doğrulup şezlongumdan, hayır koltuğumdan, bir manşet atıp gazeteye, önceki gün ve dünkü gibi, hem durumu önceden saptayan hem de keyfimi, keyfimizi dışavuran, sonra yine uzanmak istiyorum şezlonguma, bu defa, bugün de hazırladık ya gazeteyi, şimdi sahici bir şezlonga...
Olmuyor ama işte...
Sadece bir umut içimizde, belki başka gerçekler de aydınlanır, aradan sızar, görünür olur diye Ankara’ya bakarken, Ankara’dan, Ankara’da bir ‘büyük uzlaşma’ yine ‘büyük uzlaştırıcının’, ‘sınıfsal ve küresel uzlaştırıcının’arabuluculuğuyla sağlanana kadar...

Ankara, Ankara
Güzel Ankara
Şimdilik...

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Hoş geldin kadınım Atatürk’ün söylemediği meşhur sözleri Ergenekon tuğlasından Gomidas Vardapet heykeli Lejyon etkisi Halkın sineması, halk önünde