Yarın, bugünden daha iyi olabilir mi?

Her kriz düzenin çelişkilerini daha da belirginleştiriyor. Hayat ‘bir yanda’ milyonlar için her geçen gün daha da zorlaşırken, ‘diğer yanda’ düzenin egemen güçleri düzeni korumak için daha da keskin, daha da hırçın adımlar atıyorlar. Bütün dünyada aynı eğilim gözlenirken bu çelişkinin koronavirüs salgını öncesi daha derinden yaşandığı bizim gibi ülkelerde o hırçınlaşma da daha belirgin hissediliyor.

‘Bir yanda’ kendisi de krizin odağında olmasına rağmen kendisinden daha zor durumda olanlara bir dayanışma eli uzatmak için maddi, manevi her tür imkânını paylaşmak için dayanışma ağlarında ortaklaşanlar, ‘diğer yanda’ sloganlarla bezenmiş bir iletişim kampanyasıyla aynı insanlardan zorunlu bağış kesintileri yapan düzen.

‘Bir yanda’ devletin parçası olarak Saray tarafından yok edilmiş sosyal devleti var edebilmek için çabalayan belediyeler, ‘diğer yanda’ parti devletinin partisinden olmayan belediyelerin hesaplarına bloke koyarak o bölgedeki halka zulmeden Saraycılık.

‘Bir yanda’ yaşamak ve yaşatmak istiyoruz diyen milyonlarca çalışan ve halkın sağlığını korumak uğruna kendilerinden feda eden sağlıkçılar, diğer yanda Saray entrikalarıyla kendi iç siyasi mücadelesine odaklanmış bir yönetim.

Bu çelişkinin en kesin hali Nasreddin Hoca’nın türbe kapısı misali uygulanan sokağa çıkma yasağı ve istifa edilememe halinde, sonrasında AKP Genel Başkanı’nın yaptığı açıklamalarda belirginleşti.

Yani düzenin egemenleri düzeni derinleştirerek devam ettiriyorlar. Oysa, dünyamızın değişeceğine dair belirgin bir ortak kanı oluşmuş vaziyette. Değişimin ‘iyiye doğru’ olacağının garantisi olmadığını otoriter rejimlerin hepsinin egemen güçleri çok açıkça ifade ediyorlar.

En canlı ve yakın örneğini biz kendi ülkemizde yaşıyoruz işte; AKP Genel Başkanı dün sadece koronavirüsü ile değil kendisinin şahsının tanımlayacağı ‘siyasal ve medya virüsleriyle’ de mücadele edeceğini haykırdı. Yine keyfilik ve muğlaklık üzerine kurulacağı çok açık olan bir virüs tanımlama hevesi pek tabii bu rejim ile de çok uyumlu. Yaşadığımız bu gerçeği hiç gözden kaçırmamız gerek: dünyanın daha iyiye gitmesi işin doğal seyrinde ortaya çıkacak bir değişim değil. Bunu bugünkü düzenden beklemek daha da gerçek dışı.

Düzeni kuranların tercihleri değişmeyecek, bilakis keskinleşerek sürecek. Bunu umutsuzluğu besleyecek değil, tam tersine dayanışma irademizi ve geleceğe dair iyiye doğru bir değişimin ihtimalini ve umudu arttıracak bir gerçek olarak hep akılda tutmamız gerekiyor.

Ekonomide bu tartışmanın belirgin olduğu iki eğilimi gözden kaçırmamak bizim için çok önemli. Birincisi, bugünün finans sermayesi ve borç üzerine kurulu düzeni en keskin haliyle süregeliyor. Daha çok borç, borçların yükünü azaltmak yerine ötelemek, paranın ihtiyaca değil kendi karına göre hareket etme önceliğini pekiştiren kurallar dünyanın her yerinde karşımıza “krizin çözümü” olarak konulmaya devam ediliyor.

Riski en yüksek olan ülkelerde, derinleşen bu düzen hem ulusal politikaların ısrarla sermayeyi koruduğu koşulların hem de kaynakların daha da hızla kuruması anlamına geliyor. Ve paralarımız değer kaybediyor, borçlarımızın yükü durduğumuz yerde artıyor, ekonomik maliyetler günden güne artıyor. Sağlığımız ve canımızın derdine düştüğümüz için gözden kaçırılıyor ama TL günden güne erimeye ve bize benzer ülkeler arasında bu kayıpların en derin hissedildiği ülkelerden olmaya devam ediyor. Son bir ayda Güney Afrika, Brezilya ve Türkiye’nin para birimleri yüzde 7’nin üzerinde değer kaybetti. Bu kayıp hızı son günlerde Türkiye için artıyor.

İkincisi, bugün koronavirüsün ağır akut koşullarıyla mücadele etmek için sosyal devleti güçlendirici bazı adımlar atılıyor. Ama egemen güçler bunu düzeni değiştirmek için yapmıyor; bu akut dönem bittiğinde düzenin yönetilemez hale geleceği bir sosyal patlamaya engel olmayı, düzenin devamı açısından elzem gördükleri için yapıyorlar. İşte tam burada yine ilerici güçlerin bu değişiklikleri kalıcı kılacak ve düzeni değiştirmeyi sağlayacak iradeyi bugünden büyütmesi gerekiyor.

Yapmamız gereken, istihdama, tasarruflara, yatırıma, eğitime de olumlu etkisi olan, her vatandaşın o ülkenin yurttaşı olmaktan dolayı koşulsuzca erişebileceği temel bir geliri sağlayan ‘evrensel temel gelir’ uygulamalarını kalıcı kılmak. Bu politikanın tamamlayıcısı olan sosyal yardımları da hak temelli bir düzene oturtacak ‘aile sigortasını’ var etmek. Kaynağı da yıllardır rant temelli düzende kazanç elde etmiş olan rantçı müteahhitler ve finans sermayesinden alınacak servet ve rant vergileriyle sağlamak… Mümkün!

Yarın bugünden iyi olabilir. Eğer biz dayanışma, umudu büyütme ve sosyal devlet taleplerimizde ısrarcı olursak…

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Bahçeli, Mehmet Şimşek'e sahip çıktı: Ferdi Tayfur'lu paylaşım hakkında açıklama Özgür Özel'den 'Erdoğan görüşmesi' hakkında açıklama Yasak meşru değil, halk Taksim’de olacak İstanbul Valiliği'nden 1 Mayıs kararı: Avrupa Yakası ablukaya alınacak! Emniyet Genel Müdürlüğü’nün sınavı: Türkiye birincisi mülakatta elendi