Giyim, moda sektörü iklim krizini tetikliyor

Ortaya çıkardığı seragazı emisyonu, tükettiği su miktarı her geçen gün artan, daha çok tüketime ve üretime odaklı giysi sektörü iklim krizini tetikliyor. Tasarım direktörü Sezgin, “Markalar, hızlanan üretim döngülerinin karşılığını alabilmek adına, algılarla oynayarak ‘arzu nesneleri’ yaratmaya başladı” diyor.

Deniz Zeka- Meltem Sezen Kılıç 

İklim krizine neden olan sektörlerin başında enerji ve ulaşım gelse de giyim endüstrisinin payı küçümsenemeyecek kadar fazla.

Enerjinin ardından çevreyi en çok kirleten ikinci endüstri olan moda sektörü, küresel karbon emisyonunun da yüzde 10'unu oluşturuyor. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) ve Avrupa Parlamentosu raporlarına göre de dünya genelinde tekstil sektöründe yılda yaklaşık 79 milyar metreküp su kullanılıyor.

Yılda 5 milyon insanın su ihtiyacını karşılamaya yetecek olan bu miktarın, 2030'da 120 milyara çıkacağı tahmin ediliyor. 

Pamuklu bir tişörtün üretimi için yaklaşık 2 bin 700 litre su harcanırken bu rakam bir kişinin 2,5 yıllık içme suyuna karşılık geliyor. Bir kot pantolonun üretiminde kullanılan yaklaşık 7 bin 500 litre su ise bir kişinin 7 yıllık içme suyu miktarına denk geliyor. 

Giyim, moda sektörünün iklim krizine etkisini, neler yapılabileceği, ömrü kısalan ve gardropta her gün sayısı artan kıyafeleteri ve ‘yavaş moda’yı Yargıcı’nın Kreatif Direktörü Elvan Yaykıran Sezgin’le konuştuk.  

Bir araştırmaya göre moda endüstrisinin 2018'de yaklaşık 2,1 milyar ton seragazı emisyonu ürettiğini, bunun da küresel toplamın %4'üne eşit olduğunu göstermiştir. Moda endüstrisinin emisyonlarının yaklaşık %70'i malzeme üretimi, hazırlama ve işleme gibi faaliyetlerden gelmekte, kalan %30 satış sonrası perakende operasyonları, kullanım aşaması ve kullanım sonu faaliyetleriyle ilişkilendirilmektedir. Bunların azaltılması için neler yapılabilir? 

%70 kadar geniş bir kısmı kapsayan malzeme üretimi/üretim faaliyetleri tarafında ‘Paris Anlaşması’ gibi kısıtlayıcı sözleşmelere uygunluk ve sürekliliğin sağlanması büyük önem taşımakta. Bunun yanı sıra kullanılan teknoloji ve malzeme geliştirme tarafında da yeşil alternatifler çözümün parçası olabilir. Diğer yandan, kullanım sonrası atık konusunda da ilk etapta neden bu kadar fazla üretime yönelindiğini anlamak lazım. Günümüzde bu kadar fazla çeşide hızlı şekilde ulaşabilmek yalnızca artan nüfus ve talebi karşılama çabasıyla açıklanamıyor. Ticari beklentileri karşılamaya çalışan markalar; Hızlanan üretim döngülerinin karşılığını alabilmek adına, algılarla oynayarak ‘arzu nesneleri’ yaratmaya başladı. Sahip olma arzusundan tetiklenen ‘dürtüsel satın alma’ alışkanlığı, sistemin içine gizlice nüfuz etmiş bir eylem olarak karşımıza çıkıyor.  Bunların azalması için tükeci taleplerinin değişmesi, dolayısıyla konuya karşı bilgi sahibi olduktan sonra duyarlılık geliştirilmesi ve alışkanlıkların yeniden şekillenmesi gerekir. 

Bilinçsiz tüketimin etkisiyle tekstil ürünlerinin kullanım ömrü yıllar içerisinde kısaldı ve bu nedenle dünyaya bırakılan karbon ayak izi arttı. Küresel eğilim, tüketicilerin 15 yıl öncesine göre iki kat daha fazla kıyafet aldığını, ancak bu kıyafetleri eski kullanım sürelerinin yarısına karşılık gelecek süreler boyunca kullandığını gösteriyor. Bunun nedeni yanlış tüketim alışkanlıkları mı yoksa ürünlerin kalitesi mi? 

Bu konu öncelikli olarak üretim sistemlerinin hızlanmasıyla, el işçiliğinin azalması ve ürünlere sahip olmanın hem maddi hem de zamanlama olarak daha erişilebilir hale gelmesiyle alakalı. Bir de başlangıçta konuştuğumuz tüketim döngüsünün önlenemez yönlendirmesini de sebepler arasında sayabiliriz. Yalnızca giyim ürünlerinde değil, büyük sermayedarların teknolijik ürünlerden tutun, ‘iyi yaşama’ trend ve ürünlerini pazarlarken bile eskiyi güncellemeden yeniyi tüketmeye zorlayan bir dayatmayla karşı karşıyayız. 

Bir moda ürününün ömrünü yalnızca %10, örneğin üç ay uzatmak, çevresel ayak izinde 3 milyon ton daha az CO2 salımı, 600 milyon m³ daha az su tüketimi ve 150 bin  ton daha az atık üretimi gibi önemli etkiler sağlayabilirmiş. Bunlar çok ciddi katkılar. Duyarlı ve bilinçli firmalar olarak sizler bunlar için neler yapmaktasınız?  

Biz Yargıcı Cares hareketimiz kapsamında önce kendimizi, ardından birlikte iş yaptığımız paydaşlarımızı ve son adım olarak kendi komünitemizi eğitme görevi üstlendik. Bilinçli tercihler yapmanın, doğru sorular sormanın ne kadar önemli olduğunu vurgulayarak verilerle uzun ömürlü tüketim yöntemlerini konuşarak hem farkındalık yaratmaya katkı sağlıyoruz, hem de nitelikli bir tüketim alışkanlığını yaygınlaştırmaya çalışıyoruz.  

Terim ilk olarak yazar ve tasarım aktivisti Kate Fletcher tarafından kullanılmıştır. Fletcher yavaş modayı "kalite odaklı" olarak tanımlamıştır. Siz Yavaş modayı nasıl tanımlarsınız? 

Biz de Yargıcı olarak tanımını destekliyoruz ve bu terimi geliştiriyoruz. Bizim yavaş modaya katmaya çalıştığımız anlam, bilinçli seçimler yapmak ve sonucunda tekrar tekrar düşünme / tüketme ihtiyacı doğmadan uzun süre ilk tercihe sadık kalmak olarak özetlenebilir. Bu durumda da kontrolü elimizden çıkmışçasına hızlanan gündelik akışta, kişinin kendine veya başka işlerine geniş zaman açabileceği bir alanı yaratmak. 

Sürdürülebilir modayı nasıl tanımlarsınız? 

Sürdürülebilir moda; döngüsel tüm noktalara değebilen, tasarım odağından şaşmadan adil şartlarda üretilen ve ekonomik katkı sağlayan, çevreye olumsuz etkisi olabildiğince azaltılmış veya nötrlenmiş ürünler olarak düşünebiliriz. Uzun ömürlü, tekrar tekrar satın almanın önüne geçilecek nitelikte olması ve belli bir zaman dilimiyle kısıtlanmadan kullanılabilirliği üzerinden tanımlarız. 

Sürdürülebilir moda hareketini savunanlar, moda sektörünün farklı davranabileceğine, toplumsal değeri ve refahı önceliği kabul edebileceğine inanıyor. Bu doğrultuda da şirketlerin çevresel, toplumsal ve ahlaki açıdan gelişmeyi idari gündemlerine almaları gerektiğini belirtiyorlar. Bunu uygulamak ve yaygınlaştırmak açısından neler söylersiniz? 

Kesinlikle doğru bir bakış açısı ve içinde bahsedildiği gibi İdari kademelerde ve hedeflerde hizalanma gerektiriyor. Bunun uygulanabilmesi için saplantılı/aktivist bir bakıştan öte çağın gereği ve aynı gezegeni paylaştığımız yeni nesillere borcumuz olduğunun fark edilmesi için bilgi sahibi olmak gerekiyor. Bunun için bildiğimiz gibi regülasyonlar, pazarlama alanlarında kısıtlamalar ve yeşil aklamanın önün almak, haksız rekabetin önüne geçmek için birçok çalışma var. Bununla birlikte ‘dünya saati’, ‘su günü’ gibi yılda bir kez UN CoP zamanı yapılan eylemler harici, düzenli ve isyan tonunda olmayan eylem ile bilgilendirme çalışmalarının yapılması ve yönetilmesi önem taşıyor. 

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Gözleri tamamen kapalı - 229 Çiçek Dilligil ile Bora Öztoprak’ın çocuğu cinsiyet uyum sürecine girdi İSKİ, İstanbul barajlarındaki doluluk oranını açıkladı Normalleştirebileceklerimizden misiniz? Yılmaz Erdoğan, Cansu Taşkın'a dava açıyor