Bulutlarla gelen

Baş karakterimiz bankada kasiyer olarak çalışan, ama paraya karşı alerjisi olan Total isimli bir genç adamdır. Aslında genel olarak obsesif biridir, pek çok şeyden huylanır, lakin özellikle banknot kağıdına dokunduğu an kaşıntı krizleri başlamaktadır. Böyle bir ‘pislik’ içinde yaşamanın iyice çekilmez hâle geldiği bir gün, çalıştığı bankaya kredi başvurusunda bulunur. Böylece kendini emekli edecek, belki sevdiği işlerle uğraşacak, paralara dokunmaktan kurtulacaktır. Gerekli kriterlere sahip olmadığı için reddedilince, bankadan istifa edip hayatının kalanını hırsız olarak yaşamaya karar verir. Fakat para değil ‘yaşam tarzı’, hatta daha iyi bir ifadeyle ‘sınıfsal pozisyon’ çalacaktır.

Brecht’in Üç Kuruşluk Opera adlı yapıtındaki “Banka kurmanın yanında banka soymak nedir ki?!” sözünü anımsatan bu hikâye, Elio Petri’nin 1973 tarihli filmi La proprietà non è più un furto/Mülkiyet Artık Hırsızlık Değil’in öyküsü. Total adlı karakter, yeni kariyerinde kendine hedef olarak bankanın büyük müşterilerinden olan bir kasabı seçer. Amacı, et satan adamın banknotlarını değil yaşam tarzını, lüks arabasını, evini, havalı metresini çalmaktır. Operasyona, kasabın çok sevdiği bıçağı çalarak, yani kapitalistin bir üretim aracını kendi mülkiyetine geçirerek başlar. Ama Total, kasabın hayatını yavaş yavaş çalarken öncekinden daha hastalıklı bir ruh hâline bürünür. Odasında Marx posteri asılı Total’in aklında sürekli Proudhon’un sözü çınlamaktadır: Mülkiyet hırsızlıktır!

***

Öyküsünü sınıf bilinci, yabancılaşma, üretim araçlarının mülkiyeti gibi temel Marxist kavramlara değinmeler ve göndermelerle geliştiren film, aynı zamanda Erich Fromm’un para-dışkı ilişkisini açımladığı müthiş kitabı Sahip Olmak ya da Olmak’a da sinematografik bir zemin sunmaktadır -Fromm’un kitabı, Total’in ”Sahip olmak ya da olmak, işte bütün mesele!” sözünü birkaç defa söylediği bu filmden üç yıl sonra yayımlandı.

Mülkiyet Artık Hırsızlık Değil, Marxist sinemanın önde gelen yönetmenlerinden Petri’nin ‘Nevroz Üçlemesi’nin son filmi. Üçlemenin ilk filmi Her Türlü Kuşkunun Ötesinde Bir Vatandaş Üstüne Soruşturma’da (1970), sevgilisini öldürüp üstünde bilerek birçok delil bırakan bir polis şefinin aynı gün terfi etmesiyle başlayan feci bir politik yozlaşma öyküsü anlatılır. İşçi Sınıfı Cennete Gider (1971) adlı ikinci filmse, çalıştığı fabrikada sendikal girişimleri ve sosyalist öğrencilerin çabalarını hor gören bir işçinin, parmağını makineye kaptırdıktan sonra yaşadığı değişimi gösterir.

***

Ne muhteşem filmler ama! Sadece bunlar da değil, henüz kontrgerilla sözcüğü bilinmezken seyirciye kirli devlet oyunlarını anlatan Costa-Gavras filmleri, Ettore Scola’nın muhteşem politik komedileri, sadece Latin Amerika’yı değil tüm dünyayı hareketlendiren Glauber Rocha ve Ruy Guerra (Cinema Novo) filmleri, Ömer Lütfi Akad’ın Gelin-Düğün-Diyet Üçlemesi, Yılmaz Güney’in başyapıtı Umut… 1970lerin politik filmlerinin hâlâ müthiş bir çekiciliği var.

Bu çekiciliğin bir nedeni de artık bu tür politik filmler yapılmaması olsa gerek. Peki, ne oldu da politik film üretimi azaldı? Sınıf sömürüsü mü ortadan kalktı? Artık ‘derin devlet’ yok mu? Politik yozlaşma ve yolsuzluklar buharlaşıp havaya mı karıştı?

***

Politik anlatıların giderek azalmasında, öncelikle ‘70lerin ikinci yarısından itibaren tüm dünyada yükselen sağcı dalganın hem parlamento binalarında hem de sokaklarda yaydığı terörün etkisi var. Hemen ardından, her ne kadar hükümet borazanı kanalların yaptığı Seksenler gibi dizilerde şaşırtıcı biçimde yüceltilse de, neo-liberal küreselleşmenin belirlediği 1980ler geliyor; politik anlatıların hem üretilmesinin zorlaştığı, hem de hedef kitlenin algısının küresel düzeyde kanalize edildiği, kültürel ortamın iyice kuraklaştığı dönemler…

Ama neyse ki bir şeyler oluyor galiba; ufukta yağmur bulutları… Bu bulutların ne getirdiğine bir sonraki yazıda bakalım.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün sınavı: Türkiye birincisi mülakatta elendi Mülakatı savunan bakanın eşine ‘yürü ya kulum’ denmiş! SGK vurgunundan eski bakanın hastanesi çıktı Selahattin Demirtaş'tan aylar sonra ilk paylaşım Yasak meşru değil, halk Taksim’de olacak