Deniz Gezmiş ve sanat

Türkiye’nin egemenleri, askeriyle, parlamentosuyla birlikte bundan 52 yıl önce ‘3 Fidan’ı, Deniz Gezmiş’i, Hüseyin İnan’ı, Yusuf Aslan'ı idam etti ve ülke tarihine silinmeyen bir kara leke sürdü. Hayat onların idama giderken söyledikleri gibi aktı…

Bu dünyadaki varlıkları sona erse de fikirleri özgürlük ve bağımsızlık aşkıyla yanıp tutuşan milyonlarca insanı etkiledi, etkilemeye devam ediyor.

Onların hayat hikayelerini, devrimci tarihteki etkilerini, Amerikan emperyalizmine karşı mücadelelerini yıllardır okuduk. Bugün de onlar için sayısız anlatıya tanıklık edeceğiz.

Bu yazıda ise bir edebiyat tutkunu olan Deniz Gezmiş’in sanat ile olan ilişkisini sizlere anlatmak istiyorum.

Erdal Öz’ün kaleme aldığı “Deniz Gezmiş Anlatıyor”, Agit Cihan’ın hazırladığı “Devrimin Önsözü Deniz Gezmiş” ve Can Dündar’ın Hamdi Gezmiş ile gerçekleştirdiği söyleşiden doğan “Abim Deniz” kitapları büyük devrimcinin kitaplarla kurduğu ilişkiye ışık tutan önemli bilgiler içeriyor.

Deniz Gezmiş’in kitaplara karşı ilgisi çok küçük yaşlarda başlıyor. Öğretmen bir babanın oğlu olması en önemli etkenlerden birisi… Kardeşi Hamdi Gezmiş, okumaya Teksas'la başladıklarını, Deniz Gezmiş’in Çelik Blek'in bağımsızlık mücadelesinden çok etkilendiğini ifade ediyor.

Yıllar geçtikçe dünya klasikleri Deniz’in elinden düşüremediği eserler oluyor…

Lise yıllarında Türkiye İşçi Partisi’ne üye olmasına vesile olan Nurettin Demirdöven Deniz ile beraber yoğun bir okuma süreci yaşadıklarını belirtiyor. Deniz’in en sevdiği kitapları şöyle sıralıyor: Jack London’ın Martin Eden’i, Ernest Hemingway’in Çanlar Kimin İçin Çalıyor’u, John Steinbeck’in Gazap Üzümleri, Wels’in Kısa Dünya Tarihi ve Amerika Birleşik Devletleri Tarihi, Ali Faik Cihan’ın Sosyalist Türkiye’si, Niyazi Berkes’in Yüzyıllardır Neden Bocalıyoruz’u…

Mahpusluk dönemlerindeki mektuplarında da göreceğimiz gibi Deniz’in şiire olan tutkusu genç yaşlarda başlıyor. Mehmet Fuat’ın çıkarttığı Yeni Dergi’yi sürekli alıp inceliyor. En sevdiği şair şüphesiz Nazım Hikmet... Oktay Rifat, Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreyya, Özkan Mert, Ataol Behramoğlu ve İsmet Özel’in şiirlerini de ezberden okuyor.

Yıllar sonra idama gitmeden önce Erdal Öz’e Ahmet Arif’i çok sevdiğini söylüyor.

Ahmet Arif sevgisini babasına da aşılamaya çalışıyor. 25 Nisan 1971’de Kayseri’de hapisteyken babasına yazdığı mektupta Ahmet Arif’ten bahsederek, “Sen eskiden şiirden hoşlanırdın. Ahmet Arif adlı bir şair var. ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’ diye bir kitap çıkardı Bilgi Yayınevi’nden. Onu alıp oku çok hoşuna gidecek” diyor.

Babasına yazdığı mektuplarda Deniz’in hapishanedeyken hangi kitapları okuduğunu da öğreniyoruz. 22 Ekim 1971’de kaleme aldığı mektupta Dostoyevski okuduğunu söyleyen Deniz, ardından Balzac okumaya başlayacağını ifade ediyor. Rus edebiyatına ayrı bir ilgisinin olduğunu da bu mektuptan öğreniyoruz: “Dostoyevski! Yaşadığı toplumun kesitini vermiş romanlarında. Tolstoy’un mujikleri varsa onun da bir türlü iki yakaları bir araya gelmeyen şehirli küçük burjuvaları var. Sana İngiliz, Alman, İtalyan, İspanyol edebiyatı desem aklına her birinden bir isim gelecek. Örneğin Shakespeare, Goethe, Dante, Cervantes, ama Fransız ve Rus edebiyatı olunca durum değişir. Bir sürü isim gelir aklına. Her biri birbirinden büyük.”

Deniz’in bu mektuplarda sanatçı olamadığı için hayıflandığına da tanıklık ediyoruz. Babasına, “Yazık ki bende sanatçı olacak kabiliyet yok” diyor ve şu çarpıcı cümleyi kaleme alıyor: “Sanatçılık politikacılıktan çok üstün bir meziyet. Yüzyıllar boyu yaşayacak bir şey. Eski Yunan ustalarından nasıl vazgeçemiyorsak onun gibi bir şey. Ünlü bir devrimci diyor ki: ‘Her şey değişecek fakat Bethooven’in 9. Senfonisi çalınmaya devam edecek.”

Sadece Batı edebiyatı ile ilgili de sınırlı değil Deniz’in ilgisi… İran edebiyatına da özel bir ilgisi var. Ömer Hayyam, Gazali, Şirazlı Sadi gibi isimlere yönelik övgüsü bunun göstergesi. Hayyam’ın dizeleri karşısında o kadar etkileniyor ki, “Hayyam’a gösterilen toleransın aksine Avrupa’daki engizisyon işkenceleri o kadar şaşırtıcı ki! Onun yazdıklarının yüzde birini söyleseydi o çağda bir Avrupalı, sonu ölüm olurdu, hem de işkenceyle. Bunları neden söylüyorum? Batı taklitçisi sözde aydınların aksine Asyalı olmaktan onur duyduğum için” diyor mektubunda…

Tolstoy, Victor Hugo, Neruda, Brecht, Lorca gibi isimler de Deniz’in her daim radarında…

Şiirlerini pek sevdiği Neruda, aralarında Picasso, Louis Aragon, Andre Malraux, Samuel Beckett’in de bulunduğu binlerce sanatçı ile beraber Denizlerin idamının engellenmesi için dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a çağrıda bulunsa da, bu çağrı karşılık bulmuyor.

Deniz’in edebiyata olan bu hakimiyeti Erdal Öz’ü de şaşırtıyor. Erdal Öz, beraber hapishanede kaldıklarında bu şaşkınlığını Deniz’e yansıtıyor. Deniz ise ona, “Biz edebiyattan geldik reis” cevabını veriyor.

Kitabı okuyanlar bilir, Erdal Öz’e bu kitabı aslında Deniz yazdırıyor. Yaşadıklarını anlatırken araya Mayakovski’den dizeler sıkıştırıyor, yaşadıklarını Ionesco’nun oyunlarına benzetiyor…

Deniz Gezmiş, sadece edebiyata değil sinemaya da bir hayli meraklı… Hamdi Gezmiş, Deniz’in en çok Spartaküs filminden etkilendiğini ifade ediyor. Erdal Öz ile gerçekleştirdiği sohbetlerde Eisenstein ve Pudovski’nin filmlerinden bahsettiğini görüyoruz.

Deniz’in idam edilmeden önce Rodrigo’nun ünlü gitar konçertosunu dinlemek istediği ise artık herkesin malumu…

Ülkesinin bağımsızlığı, halkların sömürülmemesi, özgür bir dünya için yola çıkan ve bundan 52 yıl önce egemenler tarafından ölüme yollanan Deniz’in sanatla kurduğu ilişkinin kısa bir özeti böyle.

Deniz, mücadelesini sanattan aldığı ilhamla yoğurdu.

Bundan da önemlisi o mücadele Türkiye’de müzikten tiyatroya, romandan şiire, resimden sinemaya dek birçok alana ışık tuttu.

Hem de hiç sönmeyecek bir ışık…

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Metin Zakoğlu’nun ödeneği iptal edildi Sanat tarihçisine ‘kadın olduğu’ için müze engeli Yaşamsal duygusal destek kaynağımız köpekler "The Last of Us"ın yeni sezonundan ilk fotoğraflar Gözleri tamamen kapalı - 230