Doldurulma yas ve hümanizm

Oyle bir zamandayız ki, her gün cenaze haberleri duyup da bir yerlerden doldurulmadan, bindirilmeden ses çıkarmak, yürekten "hayır" demek zor. Sanki ilk kez çatışma oluyor,....

Oyle bir zamandayız ki, her gün cenaze haberleri duyup da bir yerlerden doldurulmadan, bindirilmeden ses çıkarmak, yürekten "hayır" demek zor. Sanki ilk kez çatışma oluyor, ilk kez gençlerin sıralı tabutları memleketlerine uğurlanıyormuş gibi bir "teröre karşı seferberlik" hali hâkim. İlk olmayıp da son olması temennisini taşıyanların sesi ise bu hezeyanın arasında kaybolup gitmekte... Neyi neresinden tutup, nasıl anlatmamız gerektiğinin kıvrantısı, etrafa saçılmış kan lekelerine karışıp, nihayetinde bir psikolojik dışa vuruma dönüşmekte. Yani "bir yerlerimiz" ağrımakta sürekli. Konuşamadığımızdan...

Diyarbakır'da bir psikiyatr arkadaşım bahsetti, en yaygını "hasta olduğunu zannetme" haliymiş. Ve çoğunlukla kadınlar bu şikâyetlerle hastanelere gidip, oralardan da psikologlara, psikiyatrlara yönlendiriliyorlarmış. Sebebi çok enteresan: Konuşamamak! Ya ko-nuşamama ya da yanlış konuşanlar ordusuna katılmaksa seçenek, halimiz yaman...

Pazar akşamı bayram vesilesiyle İbrahim Tatlıses'in programını izledim. Ta başından izaha girdi. Geçen hafta "yas" olduğu halde dansöz oynatmışmış. Ve tabi "mı go"ları (Kürtçe'de 'ben dedim' anlamına gelir) araya serpiştire serpiştire, hiç kimsenin kendisine "vatan haini" yakıştırması yapamayacağını anlattı. Sonra, bu bir hafta içerisinde Orhan Pamukoğlu gibi "teröre karşı aslanlar gibi direnmiş" eski askerler konuşturuldu üniversite kampuslarında: "Bir gün gazeteciler geldiler, dediler öldürdüğünüz teröristleri dizin de fotoğraf çekelim. Ben ne dedim? Askerlerime leş toplatmam dedim..." Sonra ekranlarda kim tarafından verildiği bilinmeyen ilan-reklamlar: Terörle mücadeleye sen de katılmak istiyorsan falanca bankaya para yatır! Bütün mesele, dağlara gönderecek "aslanların" azlığı ya da mermi eksikliğiymiş gibi. Ölen gençlerin paramparça olmuş ailelerine "Bir oğlum daha olsa..." sözleri söyletmek. Velhasıl hiçbir şey başka bir şeye vesile olmuyor. Ölenler, başkalarının ölmemesine vesile olmuyor. Çünkü hayatta ve ayaktakiler buna müsaade etmiyor. Çünkü hâlâ gencecik çocukların yasını, o yoksul, o yırtık giysili, o fukara ailelerin değil, Bü-yükanıt ve paşa hazretlerinin tuttuğu sanılıyor. Sanki militarizmin tarihinde böyle bir şey varmış gibi... İstatistiklerin, yaşam hikâyelerinin üzerine abanan korkunç rakamlar değil de birer ağıt, birer şiirin şifreleriymiş gibi...

Yok mudur bir başka ses? Bir başka seçenek? Yani mesela DTP'lilerin 15 askerin ölümünü kınayan açıklamasının ardından "şehit dedi ama terör demedi, onu da desin, tamamdır" veya "PKK silah bıraksın"ın ötesinde yok mudur başka bir söz? Hani demem şu, bunu söyleyince oluyor mu iş? Yoksa bu cümleleri kurarak sadece ayrıkotu olmaktan kurtulmak mı mümkün oluyor.

Ortada büyük bir gariplik var. Gariplik neyin olmaması gerektiği tartışması değil, neyin olması gerektiği üzerine söz üretilememesi. Hiçbir gencin burnunun kanamaması gerektiğine yürekten inanarak söylüyorum: Çatışmalar durdu pekâlâ, ya sonra? Silah bıraktı PKK, ya sonra? Topluca gelip sınıra dayandılar, Türkiye'ye girmek istediler, ya sonra? Sınır ötesi operasyon yapılıp hepsi öldürüldü, ya sonra? Bu ölenlerin aileleri sadece "vatan sağolsun" deyip kenara mı çekilecektir? Ki daha geniş tuttuğumuzda bu iki taraf için de geçerlidir, "vatan" farkıyla. Yani "vatanın sağlığı" elinden bir şey gelmeyen yoksul Afyonlu, Tekir-dağlı aileyi belki kendi dünyasında anılarla yaşama sessizliğinde tutacaktır, peki ya diğerleri?

İnsanlığımızı, insancıllığımızı koruyarak gerçekçi olmak zorundayız. Bu sorunun çözülmesi artık çok daha kolay. Çünkü anayasal talepler, kültürel ve siyasal taleplerle çözülebilecek bir sorun var artık. Ötesinden bakmak, yazının girişinde de söylediğim üzere en azından bu meseleyi kendisine bir dert edinenleri manasız sırt ağrısı, bel tutulmasından falan kurtarır. Yani konuşmalıyız, daha çok daha çok konuşmalıyız. Silahlar sussun sonra mı konuşalım? Bu arada kaç kişi ölecek, öyleyse bunun sayımını yapmak üzere de bir birim oluşturalım. Olur ya, bir gün bu mesele çözüldüğünde, mezarlarına gidip haber vermemiz gerekir.

Ve son söz... Mehmed Uzun gitti... Umudum o ki, Yaşar Kemal'in dediği gibi bir gün bu savaş son bulacak, Mehmed rahat uyuyacak...

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
‘Öldü’ denilen itirafçı, 8 ay önce Jandarma’da memurmuş Diyanet’ten hadisli 1 Mayıs mesajı Türban neyi örtüyor? BUGÜN BENİM, YARIN SENİN, HİÇBİR ZAMAN KİMSENİN:Küçük Asya incisi Sinasos -2 Eğitim Bakanlığı Müsteşarı'nın kızına YGS'de VIP torpili!