Fakir ebediyeti
Gayri Safi Milli Hasıla kaç bilmem, istesem öğrenirim ama öğrenip de ne edeyim, payımıza düşenler ortada… Sırf cebimize düşen değil gösterge:
- Kazı Kazan’cıların “Zengin olmak isteyen var mı?” diyerek kart satabileceği kadar yoksuluz.
- Milli Piyango’cuların “Size de çıkabilir” sözündeki de bağlacından medet umacak kadar…
- Ekonomi sayfalarını anlayacak kadar yoksuluz.
- Çeyrek altının fiyatını her daim bilecek kadar yoksuluz.
- Dedemiz zamanında o arsayı satmasaymış şimdi zengindik…
- “Gönlümüz zengin” diyecek kadar yoksuluz.
- Erişmek istediklerimize fiyatından çok bedel ödeyecek kadar yoksuluz.
- “Yoksuluz, gecelerimiz çok kısa, Dörtnala sevişmek lazım.” (Cemal Süreya)
- Yoksuluz, zenginlik hayalimiz çatısı akmayan, rahat ısınan bir ev; su geçirmeyen ayakkabılar, karnı tok çocuklar, önünden başımız dik geçtiğimiz bakkallar.
-“Ah ah, şu evlerde oturanların benden ne fazlası var” diyecek kadar yoksuluz.
- “Hava bedava, bulut bedava, Dere tepe bedava, Yağmur çamur bedava, Otomobillerin dışı, Sinemaların kapısı, Camekânlar bedava” (Orhan Veli)
- Ocaktan mümkün mertebe fayda için kaynayan tencere üstünde tepsiyle su ısıtan annelerin çocukları…
- Parasını çorabının içinde saklayan pazarcı babaların çocukları…
- Ucuz diye deprem çatlaklı evlerde oturacak kadar yoksuluz.
- Bütün hayallerimizi çocuklarımızın geleceği üzerine kurup, ‘ben çektim, o çekmesin diyecek kadar
- Çocuğumuz önüne koyduğumuz yemeği beğenmediğinde “bunu bulamayanlar da var” cümlesindeki de bağlacına sığınacak kadar
- “Evladım yemeğini ekmek ban da ye” diyecek kadar
- Her sebze yemeğine bollaşsın diye patates koyacak kadar
- Evde hasta varsa, bütün paraya kıyıp ilaç niyetine et alacak kadar
- Afrika’ya bakıp halimize şükredecek kadar yoksuluz.
- “Yol parası veremedim diye bu dağları bana deldirdiler.” (Enver Gökçe)
- Çoğumuz, başka bir şehirden gelsek de bulunduğumuz yere… Kimimiz “göçmenler geldi, fakirlik arttı” diyecek kadar, bir lokma ekmeği bölüşmemek için milliyetçilik zırhını giyecek kadar yoksul…
- Kimimiz, hakkımızı yiyenlerden ne koparabildiysek memleketinden kopup gelenlerle bölüşüp yiyecek kadar…
- Fakir olduğumuz için kıvrak zekâlı olmak zorundayız. Zira günü kurtarmak, çoğu zaman hayatı kurtarmaktır.
- Her mahalleden bir milyoner çıkmadığını, çıksa da onun mahalleye ancak o mahalleyi yıkıp yerine diğer mahallelerden çıkmış milyonerlere layık rezidanslar yapmak için döndüğünü gördük.
- Doların yeşilini ağacın yeşiline tercih edenleri gördük.
- Bizim kolumuz kırılsa yen içinde kalmalıydı ama gecekondu statüsündeki saraylardan gecekondu sofralarımıza uzanan eli gördük.
- Malvarlığımız sıfırlanamayacak kadar fakiriz.
- Memleketin en zenginlerinin inşaatlarında çalışırken ölecek kadar yoksuluz.
- “Dünyayı biz inşa ediyoruz ama altında kalan yine biz oluyoruz.” (İnşaat İşçileri Sendikası)
- Torunlar İnşaat’ta, iş cinayetinde ölen işçilerin bazılarının ailesi kendilerine tazminat namına teklif edilen parayı aldı haberi yayıldığında; kalbimizin kuytu bir köşesinden, “onlar da ne yapsın, parasızlık…” diyecek kadar yoksuluz.
- “Metrelerce kumaş dokuyoruz ama biz yarıçıplağız.” (Reşat Enis)
- Yoksuluz, bize hayat sigortalı bir iş için hayati tehlikeye maruz kalmamız reva görülüyor.
- Kömür madeninde sudan boğulmamız, gazdan nefesimizin kesilmesi doğal!
- Yoksuluz ya, çocuklarımız açlıktan ölmesin diye girdiğimiz işlerde ölmemiz normal!
- Boğaz tokluğunu çalışsak da sus payıyla doymayacak kadar yoksuluz.
- Yağlı gülüşlerle karşımızdakini küçük görmeyi bilmeyiz… Biz üzülecek, kahredecek, öfkelenecek kadar yoksuluz.
- Kimi zaman hakkımızı yiyenleri Allah’a havale edecek kadar yoksul…
- “İşçinin alınteri kurumadan hakkını veriniz” (Hz. Muhammed)
- Fıtrat değil, iş kazası değil, kader değil! Bilecek kadar…
- “Kısa çöp uzun çöpten hakkını alacak elbette!” (Hasan Hüseyin Korkmazgil)
- Hakkımızı yiyenlerin boğazında, hiç geçmeyecek bir Adem elması olacak kadar…
- Kalbimiz kadar yumruğumuzu sıkıp tüm kalbimizle havaya savuracak kadar yoksuluz. Zenginliğimiz bundan.
Günün Manşetleri için tıklayın