Gazeteci olanla gazeteci olmayan

Yakın zamanda yapılan bir araştırma sonuçları gazetecilerin, gazeteci olmayanlara göre çok daha yüksek oranda toplum üzerinde etki gücüne sahip olduklarını gösterdi. Buzzsumo’nun yaptığı araştırmanın detayları bize çok şey anlatıyor. Bu sonuçlara göre; kurumlar, PR ajansları, dijital ajanslar, gazeteciler kendine göre dersler çıkartmalı ve iletişim planlarını ona göre yapmalı. Bu bir iç hesaplaşma bizi ne ilgilendiriyor demeyin çünkü tüm bu olup biten sizin için, sizinle alakalı. Siz bu denklemin belirleyicisi olduğunuz için detaylara hakim olmalısınız.

2022 yılı içinde yayınlanmış 673 milyon içeriği analiz eden Buzzsumo, gazeteci olan ve olmayanların içeriklerini değerlendirdiği araştırması önemli bir sonuçla karşımıza çıktı. Gazetecilerin oluşturdukları içeriklerin hem etkileşim hem de farkındalık yaratmada, gazeteci olmayanlara oranla çok daha etkili olduğu sonucunu çıkarttı.

Gazeteciler, gazeteci olmayanlara oranla 2,5 kattan fazla etkili. Markaların ürettiği içerikle kıyaslandığında ise fark inanılmaz yükselmekte. %188 daha etkili iletişim gazetecilerden gelmekte.

Ben yıllardır gözlemlediğim, kişisel tecrübelerime dayanarak bu konular üzerinde yazıyorum. Aslında şimdi bu geniş çaplı araştırma ile yazdıklarımın doğruluğunu görmüş oldum. Yani sadece benim fark ettiğim bir durum değil. Bu bir geçiş dönemiydi. Dijital dünya bir anda ortalığı kasıp kavurdu, herkes biraz savruldu. Şimdi taşlar yerine oturmaya, sistem kendi doğrularını netleştirmeye başladı diyebiliriz.

Kısa bir hatırlatma yapalım. Sosyal medya, YouTube, Instagram ortaya çıktığında önce biraz uzak duruldu. Dijital dünyadan, hem marka hem konvansiyonel yayınlar uzak durmayı tercih etti. İlk kırılma marka yöneticilerinin çocuklarının dijital dünya ile yoğun etkileşimle bağlantı kurması buzların erimesine sebep oldu. Pek çok sebep var elbette ancak en sert kaya evin içinden kırıldı. Nereden mi biliyorum? Ben 31 yıllık gazeteciyim büyük değişime tanıklık eden ve gerçekten Türkiye’de dijitale inanan, dijital alan için özel içerik üreten ilk jenerasyonun içindeyim. O dönem markalar ile yaptığım toplantılarda bunu bana kendileri söyledi. O yıllarda kişisel YouTube kanalım için içerikler üretiyordum. Sonra Teknolojiden Anlamayan Adam kanalını açtık. Takipçi sayılarımız o zamana göre epey yüksekti. Ben markalarla iş yapmak için koşturmadım. Hepsi kendileri beni toplantıya çağırdı. Yaşımız tabi o zaman daha genç, evin gençleri bizi seyrediyor. Anne, babalar çocuklarının neyi neden seyrettiğini anlamaya çalışmaları sırsında fark ediliyoruz. İlk başlarda yaş ortalamaları dijital dünyaya doğan ya da daha yakın olanlar için düşük. O dönem ben bu işlerle uğraşırken kendi arkadaşlarım bile ne yapıyorsun sen diye beni anlamaya çalışıyorlardı. Merak etmeyin sonra hepsi Youtuber oldular. Markalar ve ajanslar işte o dönem bir şeylerin olduğunu anlamışlardı. Dediğim gibi ama ilk ateşleme evdeki değişimden gelmişti. Sonra büyük bir hızla dijital büyümeye başladı. Her aşırı hızlı büyümenin getirdiği sıkıntılarda olduğu gibi bu hormonlu durum bazı problemleri ve bazı şeylerin yanlış büyümesine, gelişmesine sebep oldu. Ayarlar kaçtı bile diyebiliriz. Bir dönem gazetecilerin hiç gerekli olmadığını düşünen ajanslar bile oldu. Onlar markalarını ikna etti ve iletişim kanalı olarak sadece fenomenlerin yeterli olduğunu düşündü. Gazetecilerin davet edilmediği lansmanlar, etkinlikler yapıldı. İlk başlarda iş kolaylaşmış, eğlenceli bir hal almıştı. Bu rüya bir anda bitti. Sebebi işte bu yazımın ana konusu olan araştırma sonuçlarıydı. Fenomenler ile yapılan iletişimin yüzeysel kaldığını, ürün ya da hizmet alımına etkisinin düşük olduğunu gördüler.

Sakın yanlış anlaşılmasın. Fenomenlere karşı değilim. Hatta kendi çapımda ben de bazı durumlarda influencer olarak algılanıyorum. Yazımın sonlarında daha iyi anlaşılacaktır.

Fenomen iletişimi market sonuçlarına doğru orantıda yansımamış ve gazetecilerin önemi iyice anlaşılmıştı. Değişim, dönüşüm döneminde böyle şeylerin olması çok normal. Önemli olan ne kadar oyalandığınız, yanlışta ısrar ettiğiniz aslında. Neyse bizim markalarımız ve ajanslarımız hızla durumu toparladılar diyebiliriz. O dönem iletişim ve marka profesyonellerinden en çok duyduğum şey, fenomenlerin ürün ya da hizmeti doğru anlatamadığıydı. Gazetecilik tecrübe isteyen, yıllar geçtikçe oturan ve değerlenen meslek. Yıllarca biriktirdiğiniz tecrübe ile yeniyle öncekini, daha eskisini karşılaştırabilme kabiliyetinizi arttırıyorsunuz. Tabi ki bunun çıktıları çok daha sağlıklı oluyor. Bir önemli detay ise etik değerler. Gazeteciler belli sınırlar içerisinde, meslek kuralları dahilinde işlerini yapmaya gayret ediyor. Fenomenler ile iş yaptığınızda onun kişisel etik değerleri ile sınırlısınız. Özellikle bu değişim dönüşüm döneminin ilk zamanlarında yaşanan en büyük kriz şuydu. Takipçilerine bir gün X marka telefon çok iyi derke,n hemen ertesi gün Y marka telefondan iyisini görmedim diyebiliyor. Olurda neden öyle yaptın diye sorarsanız, ben gazeteci değilim ki, anlaşmam bir içerik içindi onu da size yaptım bitti. Şeklinde yanıt alıyorsunuz. Mahkemeye verseniz umurunda değil. Neyse şimdi herkesin ağzı bol bol yandığı için daha sistemli ve sözleşmeli ilerleniyor.

Şimdi günümüze döndüğümüzde ne durumdayız ona bakalım. Klasik gazetecilik sınırlarında, eski düzenle iş yapan gazeteciler zor durumda. Yani uyum sağlayamayanlar yok oluyorlar. Dijitale sırtını dönmeyen, etik değerleri ile birlikte, mesleğini günün şartlarına ve teknolojisine uygun hale gelerek yapanlar varlıklarını sürdürmekte. Başarılı olabiliyorlar mı? Hepsi değil. Nedeni okurlarıyla, takipçileriyle TV ya da gazetede olduğu gibi mesafeli olmayışlarından, dijital dünyanın dinamiklerine uyumlanmamalarından kaynaklı. Dijitalde olumlu olumsuz tepki aynı anda geliyor. Dijital iletişimlerini soğukkanlı ve profesyonelce yapanlar bu durumu yönetebiliyor. Yapamayanlar linç kültürü ile tanışıyor. Linç kültürü ayrıca tartışmamız gereken bir konu. Yani kısacası yarı fenomen yarı gazeteci bir durum söz konusu.

Dijital dünyanın resmine baktığımızda; Fenomenleri şöyle tanımlayabiliriz; sokak ilanı, apartmanlara, otobüslere, duraklara, metrolara giydirilen reklam panoları. Anlık milyonlarca insanın önüne çıkabilmek, marka, ürün bilinirliğine katkı sağlamak için etkili bir yöntem. Şeklinde tanımlanabilir. Eski TV'lerin yüksek tirajlı gazetelerin yerini fenomenler almaya başladı. İşini iyi yapan gazetecilere her zaman büyük ihtiyaç var. Onları yok ederseniz sadece reklam filmleri ile alışveriş yapmak, yaşamak zorunda kalırsınız. Ne iyi bir film izleme şansınız kalır ne de gerçeklerden haberiniz olur. Bunu isteyen çok ciddi bir kitle var o ayrı. Sonuç olarak gerçek gazeteciler, iyi fenomenler belli bir denge içinde içeriklerini üretmeye devam etmeli. Bunun için herkesin elbette finansal özgürlüğe ve içeriklerini bağımsız üretebilme şansına sahip olması gerekmekte.

Son zamanların en çok tartışılan konusu, gazetecilerin reklam ile olan ilişkisi üzerine bir yazı hazırlıyorum. Bu konu çok hassas ve bence bir formül var. İşte o yazı sonrası belki meslek büyüklerimizle, gazeteci arkadaşlarımla hep birlikte, ortak akıl bir model ortaya koyabiliriz. Korkmayın altılı masa gibi uzun uzun toplanmaya gerek kalmaz. Gazeteciler pratik, iş bitiricidir. Çabucak modeli geliştirir, uygulamaya koyabiliriz.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Modem arayüzüne nasıl girilir? Japonya'nın "SLIM" aracı üçüncü Ay gecesini başarıyla atlattı Çin'in dev radyo teleskobu 900'den fazla pulsar tespit etti Toyota hibrit satışlarında 11 milyonu aştı WhatsApp'a canlı yayın odası geliyor