Hayatın Tuzu

Filmde günümüz Bitlis’ine dair karanlık bir tablo çıkıyor. Bu tabloda devlet, bir dana üzerinde bile olsa iktidarından katiyen taviz...

Hayatın Tuzu
Filmde günümüz Bitlis’ine dair karanlık bir tablo çıkıyor. Bu tabloda devlet, bir dana üzerinde bile olsa iktidarından katiyen taviz vermiyor ve ‘siyasi’ olabilecek her tür gizli faaliyete anında el koyuyor
‘Hayatın Tuzu’ günümüzde Bitlis’te geçiyor ve temelde dört kardeş ve annelerinden oluşan bir aileyi anlatıyor. Harun (Görkem Kanbolat) İstanbul’da dikiş tutturamayıp, korsan CD’lerle dolu kolisiyle birlikte Bitlis’e, annesinin evine geri dönüyor. Filmin dış sesi yani anlatıcısı da o. Büyük abi Şehsuvar (Levent Ülgen), bir camide imamlık ve müezzinlik yapıyor. Gençliğinde türkücü olma hayalleri kurmuş ama başaramamış, sonunda şarkı söyleme arzusunu ezan okumakla az çok tatmin etmiş. Yine de rüyalarında minareden halka arabesk, fantezi şarkılar söylüyor. Ortanca erkek kardeş Sırrı (Bülent Düzgünoğlu), tütün fabrikasında çalışıyor ama dışlandığını düşünüyor. Sermayesi olmamasına rağmen bir fotoğrafçı dükkânı açmayı hayal ediyor. Küçük kız kardeş Meryem (Asiye Dinçsoy) ise yıllardır üniversiteye girmeye çalışıyor. Hukuk okumak hayalleri, sınıf öğretmenliği okumaya kadar inmiş ama sınavda başarılı olma şansı uzak gözüküyor. Kardeşler birbirleriyle sıcak bir ilişki kuramazken, anne Medine (Güzin Çorağan) hepsini koruyup kollamaya çalışıyor.

KAYDA DAĞER BİR İLK FİLM
Filmde başka yan karakterler de var. Kahvelerde gazete haberleri ezberden okuyarak üç beş kuruş  kazanmaya çalışan yaşlı bir adamcağız var mesela. 12 Eylül’de gazete okumayı kestiği ve umudunu tümden yitirdiği için okuduğu bütün haberler 1980 öncesine ait. Bir diğer yan karakter de köyün delisi Efrahim. O da, oğlunu kaybettikten sonra yavaş yavaş aklını yitirmiş ve ağzından ‘öleceksin’den başka söz çıkmayan bir meczuba dönüşmüş.  Efrahim’in bir başka özelliği de zamanında kentin en çok okuyan adamlarından bir olması ve çalıştığı fabrikada sigara paketlerinin içine mesajlar yazması. Fabrika işçilerinden birisinin şiddete maruz kalan karısı olan Süheyla ise Harun’un geri gelmesiyle hayallere kapılıyor. Öte yandan belediye görevlileri, mezbahadan yaralı bir halde kaçan danayı inatla kovalıyor, çocuklar ise inatla danayı koruyor. Ender Özkahraman’ın yazdığı senaryo, karakter zenginliği ile bir romanı andırıyor. Sorun şu ki bu kahramanların hikâyeleri yeterince iç içe geçmiyor. Yine de ortaya günümüz (belki de 12 Eylül sonrası demek lazım) Bitlis’ine dair karanlık bir tablo çıkıyor. Bu tabloda devlet, bir dana üzerinde bile olsa iktidarından katiyen taviz vermiyor ve ‘siyasi’ olabilecek her tür gizli faaliyete anında el koyuyor. Filmin adındaki ‘Hayatın Tuzu’ ise gurura denk geliyor. Bir düşünür ‘gurur hayatın tuzudur ‘ demiş. Yönetmen Murat Düzgünoğlu ise filminde ‘abartılmış gururun, insanın hayatını nasıl bir çıkmaza sürüklediğini’ anlattığını söylüyor. Ben filmden bu mesajı alamadım. En azından filmin gurura dair olduğunu söyleyemem.  Sonuç olarak ‘Hayatın Tuzu’  kimi anlatım sorunlarına rağmen, Bitlis’in ruhuna sızabilen, kayda değer bir ilk film.

***
Zeytinin Hayali
Yaratıcıları arasında Arap isimlerin olduğu ama Türkiye’de çekilen bu filmin de teyit ettiği gibi Filistin davası Allaha emanet
Filistinlilerin sorunu korkuyu yenememelerinde mi? Altmış yıldır eziyet çekmeleri, vatanlarından sürülmeleri, ırkçı bir rejim altında yaşamaları korktukları için mi? Korkmasalar bunlar başlarına gelmeyecek miydi? Hiç sanmıyorum. Filistinliler çok cesur bir halk ama cesaretleri çok daha güçlü  ve AB ve ABD destekli İsrail karşısında ezilmelerini engelleyemiyor. Erdoğan’ın ‘one minute’li şovundan medet umar hale geliyorlar.

KORKUNU YEN VE ALLAHA GÜVEN

 ‘Zeytinin Hayali’ Filistin’in davasını desteklemek için yapılmış bir propaganda çizgi filmi. Ne yazık ki her açıdan ilkel bir film. Çizim tekniği, tiplemeler, öykü, müzik, nereden bakarsak bakalım başarısız bir film. Öte yandan filmi tu kaka etmek de içimi acıtıyor. Filistin sorununa dair daha iyisini yapanlar çıkar diye ummak istiyorum o kadar. Gerçi bu konuda başarılı belgeseller ve konulu filmler var ama başka bir çizgi filme rastlamadım. ‘Zeytinin Hayali’ katledilerek topraklarından sürülmüş ve geri dönmeyi hayal eden Filistinli bir ailenin hikâyesi kabaca. Filistinli kahramanların ağzından Allah sözcüğü düşmüyor. İçinde Allah geçmeyen bir sahne yok gibi filmde. Bu da filmin ikinci önermesi oluyor haliyle: Korkunu yen ve Allaha güven. Keşke Filistinlilere güvenebilecekleri başka dünyevi güçlerden de söz edebilecek durumda olsaydık. İsrailli askerler ise gülünç denecek kadar çirkin çizilmişler. Onların da ağzından sigara düşmüyor, tabii ağızları sigara tutabilecek kadar çarpık ya da deforme değilse. Filmin bir başka kusuru ise, Hollywood sinemasını taklit etmesinde. ‘Matrix’ten bir sahne fırlayıp gelebiliyor mesela karşımıza. Pardon, ama bu filmin yapımcılarının Amerikan sinemasının popüler ürünlerinden ilham alması biraz garip kaçmıyor mu? Amerikan filmlerinin üçüncü sınıf bir kopyasıyla mı gönüllerini kazanacaklar insanların? Zaten bu filmi kim seyredecek? Yaratıcıları arasında Arap isimlerin olduğu ama Türkiye’de çekilen bu filmin de teyit ettiği gibi Filistin davası Allaha emanet. Maalesef.

EVDEKİ DÜŞMAN
Soğuk Savaş sürüyor
Batı sinemasının eski sosyalist ülkelerle derdi sürüyor. Daha birkaç hafta önce ‘Gerilim Hattı’ filminde canavar bir Hırvatla karşılaşınca bu konudan söz etmiştim. Bu kez canavarımız Rus ya da Estonya kökenli. Mühim olan eskiden sosyalist olan bir ülkeden geliyor olması. Bu durum, canavarlığı açıklayan temel unsur çünkü. İki çocuklu varlıklı bir Amerikan ailesi, bir üçüncü çocuk daha ister. Ama üçüncü çocuk ölü doğar. Bunun üzerine onun yerini dolduracak bir evlat edinmeye karar verirler. Bir yetimhaneden dokuz yaşında Rus kökenli, yetenekli bir kızı evlat edinirler. Ama kız, bildiğimiz kızlardan değildir. Anne bir sürü olaydan dolayı kızı sorumlu tutar ama alkolik geçmişi ve kocasıyla üzerinden gelemedikleri sorunları inandırıcılığını azaltmaktadır. Korku filmlerinde gelenek olduğu üzere, bu filmde de her şeyi gören Kassandra misali bir kahraman vardır ama ona kimse inanmaz, kısacası. Film bütün korku filmi klişelerinden hovardaca yararlanır.   ‘Evdeki Düşman’, ‘bir evlatlığı kendi çocuğunuz gibi sevemezsiniz’ sloganıyla reklamlarına başlamış.  Ama evlatlık edinen ailelerin tepkisi üzerine sloganını değiştirmek zorunda kalmış. Filmin, hem yetim çocuklara hem de Doğu Avrupa kökenlilere dair korku yarattığı için kanımca çok kötü bir işleve sahip. Üstelik çok uzun ve inandırıcı değil.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
‘Öldü’ denilen itirafçı, 8 ay önce Jandarma’da memurmuş Diyanet’ten hadisli 1 Mayıs mesajı Türban neyi örtüyor? Eğitim Bakanlığı Müsteşarı'nın kızına YGS'de VIP torpili! BUGÜN BENİM, YARIN SENİN, HİÇBİR ZAMAN KİMSENİN:Küçük Asya incisi Sinasos -2