Kaçış yok…

İktidar bir fantezi siyaset projesi olarak Türkiye Yüzyılı gibi başlıklar atsa da tarihin bu şekilde yazılma süreci sona erdi. Bu sadece propaganda amaçlı çekilen tarihi TV dizilerinde karşılık bulabilir.

Görkemli başarısızlıkların son perdesi yaklaşıyor. Dünya ekolojik, ekonomik ve psişik bir çöküşün eşiğinde. Kapitalizmin neden olduğu biyolojik, psikolojik ve bilgi virüslerinin toplumda yayılma hızının geldiği nokta, salgınla birlikte daha bir görünür olmuşken, salgın sonrasında da daha büyük krizlerle karşı karşıya kaldık. Küreselleşmenin sonunun geldiğine dair epeyce bir yazı yayımlanır oldu bugünlerde, ekonomistlerden siyasetbilimcilere…

Franco ‘Bifo’ Berardi, ‘The Third Unconscious’ adlı son kitabında, bu çöküşü sadece umutsuz bir yerden görmüyor. Bildiğimiz anlamdaki dünya sona erdiği için, o eski dünyanın değerlerine göre bakınca umutsuz bir manzara çıkıyor karşımıza. Bütün bu dijitalleşme süreci, her ne kadar vahşi ve patolojik olsa da, bir yandan da pek çok kişiyi kolektif bir yazarlığa da itti, birlikte düşünüp çözüm aramaya yönelten. Buna "yeni kozmos" diyor Berardi; bütün bu kaotik süreçte herkesin kendi hikâyesinin kaydını tuttuğu, kendi mahallesindeki küçük küçük olayları, durumları büyük hikâyeye eklemeye çalıştığı bir yazma süreci… Bu neoliberal küreselleşmenin sonu, tabandan gelen yeni bir küreselleşmenin önünü açacak gibi görünüyor. Bazı şeyler bir kere olunca geri alınamaz.

BİR KÂHİN: HARAWAY

Berardi, bütün bu olacakları bir kâhinmiş gibi öngören kişinin Donna Haraway olduğunu da yazmış. Haraway‘in Türkçede ‘Başka Yer’ ve ‘Siborg Manifestosu’ kitaplarını okumuştum, ufuk açıcıydı çok.

Manifestonun daha başlarında şöyle yazmıştı: "Yirminci yüzyılın sonlarına, bizim mitik zamanımıza gelindiğinde, hepimiz kimera‘yız, kuramsallaştırılmış ve imal edilmiş makine-organizma melezleriyiz; kısacası siborguz." Haraway‘e göre, bildiğimiz anlamda tarihin sonuna geldik; artık herkesin hikâyesinin yazıldığı, her anlamda olduğu gibi tarihin de merkeziliğini yitirdiği bir zamandayız. İktidar bir fantezi siyaset projesi olarak Türkiye Yüzyılı gibi başlıklar atsa da tarihin bu şekilde yazılma süreci sona erdi, böyle bir tarih yaklaşımı sadece propaganda amaçlı çekilen tarihi TV dizilerinde karşılık bulabilir ancak. Berardi, bu tarih yaklaşımının sona ermesinin pek çok kişide umutsuzluğa ve çaresizliğe de neden olacağını söylüyor, çünkü alışkın olduğumuz bir düşünme ve varoluş tarzının sona erişi anlamına geliyor. Belki de bu umutsuzluk insanları tepkisel aşırı sağ siyasi partilere yöneltiyordur. Bu sona erişin bir yas sürecine neden olacağı açık.

Salgın sonrasında (henüz tam olarak sona ermese de) paranın gücünü hızla kaybettiğine tanık olduk, merkez bankalarının para basıp sisteme enjekte etmesi, sorunu daha da büyüttü ve para dışındaki her şey değer kazandı. Bu zaten öngörülüyordu. Berardi bu süreçte iki gelecek senaryosundan bahsediyor, ilki tekno-totaliter bir kapitalist sistemin zor yoluyla hayata geçirilişi, diğeri de eşitliğe dayalı moleküler topluma geçiş. Moleküler derken, merkezileşmenin karşıtını kast ediyor. Pandemi öncesindeki normalliğe geri dönmek ise artık tam bir hayal…

TEKNO-TOTALİTER REJİMLER

Olası tekno-totaliter rejimler, salgından ve salgın nedeniyle dijital ağlara duyulun muhtaçlıktan güç alsa da, bir yandan da salgın sonrasında bütün bu dijital platformlar hastalıkla özdeşleştirilerek uzak durulan araçlara da dönüşebilir ki, öyle bir eğilim de var. Görüntülü sohbetlerden bunalmış ve gerçek hayatta birileriyle yüz yüze iletişimin açlığını çeken insan sayısı hiç de az değildi. Kapitalizmin bir biçimde insanların hayatından uzaklaştırdığı ölüm gerçeğiyle tek tek bireylerin yüzleşmek zorunda kalması da olumlu ya da olumsuz değişimlere neden oluyor.

Olumsuz değişimlerden birisi, regresyon ve depresyondaki artış. Bu artışı, 2020’de The Guardian’a haber olan bir araştırmaya da konu olmuş. Yirmi beş yaşın altındakilerin günlük hayattan zevk alamamalarının önceki iki yıla göre üç kat arttığı tespit edilmiş örneğin. Bunun anlamı, dünyanın her yerinde şiddetli toplumsal olayların görülme olasılığının ekonomik küçülmeyle bağlantılı olarak artma ihtimali...

Tam da bu noktada Donna Haraway‘e kulak vermek iyi olabilir: “Felaketten ışıltılı bir umut ve dipsiz bir umutsuzluk filizlenir ama benim karnım bu ikisine de tok. (…) İlerleme hayallerimiz kadar korkularımızdan ve emin olduğumuz felaketlerden de kuşkulanmayı öğrenmekten çok şey kazanabiliriz. Selamet tarihinin gergin söylemleri dışında yaşamayı öğrenebiliriz, örneğin. Kudretli bir öyküler denizi içinde yaşıyoruz: Sonlu akılcılığın ve kişisel ve kolektif yaşam tarihlerinin koşuludur bu öyküler. Öykülerden kaçış yoktur…”

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Ertan Saban'ın Atatürk'ü canlandırdığı filmden ilk kareler Yaklaşık 100 yıldır kayıptı: “Bayan Lieser'in Portresi” 32 milyon dolara satıldı Irmak Ayoğlu, “Yüzleşme” şarkısının klibini yayınladı Bozulan organlar Bi'Dünya Şiir yola çıktı