Kara Kule: King’in Mitosu

Stephan King’in külliyatına dair bilgi gerektiren Kara Kule yoğun mitolojiye sahip. Sürekli genişleyen bir yapısı olan bu mitolojiye dair çok az bilgi veren film izleyeni boşlukta bırakıyor

Kaynak olarak kitaptan beslenmeyen, seyirci için tek başına ayakta duran bir film çıkartmak zordur. Adaptasyonlar risklidir. Bunu çok iyi bir şekilde yapman da bazen çözüm değildir çünkü herkesi memnun etmek mümkün değildir. Kara Kule bu anlamda pek çok kişiyi mutsuz edecek bir film. Film, kitabı senelerce önce okumuş birinin aklında kalanları anlattığı bir senaryo ile çekilmiş gibi. Serinin derin mitolojisini, her şeyin altındaki tarihsel birikimi anlatmaktan uzak.

King’in Tolkien aşkı
Stephan King sekiz kitaptan oluşan Kara Kule’yi yazmaya 1970’lerde henüz 20’li yaşlarında bir gençken başlamış. Clint Eastwood’un İyi, Kötü ve Çirkin filmi ve Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi dünyası etkisinde kalarak ilk kitabı Silahşör’ü yazmış.
Tolkien aşkını Silahşör isimli ilk kitabının sunuş bölümünde yazar şöyle anlatıyor: ‘Kara Kule gibi pek çok uzun fantezi öykü benim kuşağımın erkek ve kadınları tarafından yazılmış ve bu kitaplar Tolkien’in yapıtından yola çıkılarak yaratılmışlardı...Tüm kalbimle Tolkien’in hayal gücünün insanı sürükleyişine ve onun öyküsünün hedeflerine karşılık veriyor ama yine de kendime özgün türden öyküleri yazmak istiyordum.’ Seneler önce okumuş ve tamamen unutmuş olduğum serinin bu ilk kitabını bir kez daha okudum ve filmin aslında nasıl da yanlış bir başlangıç tercihi yaptığını ve tökezlemelerin sebebini anladım.

Külliyatı bilmeden
Öncelikle yazarın kendisinin de dillendirdiği şöyle bir durum mevcut, yazımı uzun yıllar süren bu destanın başlangıcını yüklenen Silahşör isimli ilk kitabı özellikle serinin diğer kitaplarıyla karşılaştırınca, yazan kalemin bu dünya için çok genç olduğunu hissediyorsunuz. Zaten Silahşör kitabının ilk basımından sonra kitaba eklenen yeni sahneler dahi mevcuttur ve bir revizyonla tekrar basılmıştır. Bana kalırsa, derin mitolojisi olan bu destan kendini tam anlamıyla ancak üçüncü kitabında gösteriyor. Çok önemli bir yazarın çok gençken başladığı, yazarken araya pek çok romanın ve olayların girdiği bu serinin beyazperdeye uyarlanması bu yüzden bu kadar zor oldu ve seneler sürdü. Bu kadar beklemeye değdi mi derseniz, pek sanmıyorum. Stephan King’in külliyatına dair bilgi gerektiren Kara Kule yoğun mitolojiye sahip. Üzerinde oynanması pek mümkün olmamasına karşın aynı zamanda kendi içinde sürekli genişleyen bir yapısı olan bu mitolojiye dair çok az bilgi veren film seyirciyi boşlukta bırakıyor. Muhtemelen bu serinin planlanıp senelerdir bir türlü çekilememesinin diğer bir sebebi de budur.

Franchising hastalığı
Ortadünya’da hayatta kalmış olan son silahşör Roland ile New York’ta yaşarken bu dünyaya ait rüyalar gören genç Jake Chambers’ın, tüm paralel dünyaları tehdit eden kötü büyücü Siyahlı Adamı durdurmalarını konu eden film serinin herhangi bir kitabının uyarlaması değil. Serinin son kitabının finali ile başlamış gibi duran film pek çok kitabın birleşimi sonucu oluşturulmuş. Ve film bunu 95 dakikada yapmaya çalışınca işler daha da sarpa sarmış. Sony hakkıyla tek başına ayakta duran bir film yapmayı hedefleseydi yapardı ama ne yazık ki yüzyılımız sinema dünyasının hastalıklarından biri franchising ve Sony de bunun bir parçası. Seriye her ne kadar yanlış bir şekilde başladığını düşünsem de filmin ilk 15 dakikasındaki hikâye kurma aşaması ilgi çekiciydi. Hikâye nereye doğru everileceğine dair umut vadediyordu. Fakat her şey yerine oturup olaylar patlak verdikten sonra umutlar kırıldı. Ayrıca film, nasıl bir film olmak istediği konusunda, son derece kafa karıştırıcıydı. Bazı anlarda gayet ciddi bir havaya girerken bazen yapmacık bir espri anlayışı ile dikkat dağıttı. Toparlarsak; Kara Kule averaj ikna edicilikte, korktuğum kadar kötü olmayan ama umduğum kadar da iyi olmayan bir film. Kısacası daha çok bir görevi yerine getirmek için çekilmiş gibi. Bu filmden tatmin olmayacağını düşündüğüm serinin fanları filmi aceleye getirilmiş ve çok kısa bulacaklardır. Kitaba dair en ufak bilgisi olmayanlar ise filmin kısalığından ve acelesinden dolayı pek çok olayı, karakteri anlamlandıramayacaktır.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Ertan Saban'ın Atatürk'ü canlandırdığı filmden ilk kareler Cannes jürisinde Ebru Ceylan da var Irmak Ayoğlu, “Yüzleşme” şarkısının klibini yayınladı Yaklaşık 100 yıldır kayıptı: “Bayan Lieser'in Portresi” 32 milyon dolara satıldı Bozulan organlar