Nihilizm ve bilinmezlik dizileri

Dijital platformlar arttıkça bizim de yıl içinde izlediğimiz dizi sayısı çoğaldı. Film izleme alışkanlıklarının dönüşmesi bir yana uzun süren dizilerdeki konularla ve karakterlerle seyirci daha yoğun bağ kurabiliyor sanırım. Hatta uzun bir film ile karşılaşan seyirci, keşke mini dizi yapsalardı bunu diye hayıflanabiliyor. Bu hafta HBO ve Apple TV+ platformlarından iki başarılı diziden bahsettim

MEŞUM VE HARİKA BİR SERİ BAŞLANGICI

Stephen King’in 2017’de anons ettiği ve merakla beklenen romanı The Outsider (Yabancı) HBO tarafından mini dizi haline getirildi ve şu an dünya ile eş zamanlı olarak Türkiye’de Digitürk aracılığı ile izlenebilmekte. The Outsider, bir True Detective olmasa da nihilizm, cinayet, kahır ve aforizmalarla sizi bir müddet tatmin edecek, polisiye ile doğaüstü bir hikâyeyi birbirine iyi düğümlemiş kaliteli bir HBO yapımı, kaçırmayın derim. Hatta HBO GO ve HBO NOW ile çevrimiçi izleme dünyasına girdikten sonra dijital platform rekabetinin rengi değişmekte çünkü HBO işlerinin neredeyse hepsi iyi ve ödüllük. Türkiye’ye de kolay izlenme olanağı gelince Netflix’in tahtı sarsılabilir.

Dizinin ilk bölümü açıldığı anda sizi Wolfgang Amadeus Mozart, Piano Concerto No.23 K 488: Adagio eşliğinde dramatik, gizemli, kasvetli hissettiren bir dünyaya taşıyor. Taşıyor diyorum çünkü adeta kötülük habercisi gibi kullanılan kamera yavaş bir süzülme ile uğursuz, garip ve ürkütücü bir hikâyeye sizi hazırlıyor adeta. Karakterlere, olay anlarına usulca, sinsice uzaktan veya bir kuytuluktan yaklaşan kamera, her şeye karşı mesafesini koruyor. Diyalogları ve sesleri yanımızdaymışçasına duymamıza rağmen gözlerimiz ya bir sehpanın ayaklarında ya da uzak bir ağacın arkasında bırakılıyor. Bu mesafe inatla korunurken, ağır çekim görüntüler ve mükemmel müzik seçimleri ile her şeyin gerisinde birinin orkestraysan yaptığını ve ne yaptığını iyi bildiğini hissediyorsunuz.

Akordu kim yaptı bilemiyorum Stephan King yönetmenin kulağına gördüğü dünyayı fısıldadı mı emin değilim ama nihayetinde tüm bu ahengi sağlayan yönetmendir. Yönetmenimiz dizi içinde de önemli bir rolü olan oyuncu kökenli Jason Bateman. Kendisi bu iki bölümde gösterdiği yönetmenlik yeteneğiyle dikkatimi fazlasıyla çekti. The Outsider dizisinin henüz yayımlanan ilk iki bölümünün etkisini artırmak isterseniz de, diziyi konusuna dair ön okuma ve ön izleme yapmadan izlemenizi tavsiye ederim. Seyirciyi gayet kolayca yakalayan ilk iki bölüm diğer 8 bölüm için iyi referans. Diziyi kaçırmayın derim.

SHYAMALANVARI ENIGMA

2015 yılında Wayward Pines dizisi ile ilk kez televizyon dizisinde yönetmenlik deneyimini yaşayan M. Night Shyamalan’ı yıllar sonra Servant ile karşımızda. Apple TV Plus’ın ilk korku dizisi olan Servant ilk sezonu dünkü final bölümüyle bitti ve dizi ikinci sezon için ise onay aldı. Yaratıcısı Tony Basgallop olan dizinin yapımcılığını üstlenen Shyamalan dizinin ilk iki bölümünün de yönetmeni. Yani estetiği, türü, niteliği, etki alanına dair filmin her şey onun eseri. Derin odaklı uzun çekimlerle tamamına yakını büyük bir evin içinde geçen hikâye, en büyük korkularımızdan faydalanarak iyi bir psikolojik gerilimin yapması gerekenleri yaptı. Bir ailenin bebeğini kaybetmesi veya kaybedeceğine dair endişelenmesi, tekin olmayan bir bakıcı bunlardan bazıları. Her bölümde, gizem yavaş yavaş çözülüyormuş gibi hissettirerek diğer bölümü merakla beklemeniz üzerine iyi bir matematik üzerine kurulmuştu. Gerçi 8’inci bölüme kadar pek bir şey de çözülmüyordu ama kuşku ve acabalar hiç eksik olmadı.

Dizinin iki çekirdek sorusundan biri olan “Bebeğe ne oldu?”nun cevabını sabreden izleyici aldı ancak diğer çekirdek soru olan “Bebek bakıcısı Leanne neyin peşinde?” gizemi için ise son bölümü beklemek gerek. Bu karakterin verdiği tepkileri tam anlayamamak enigmayı iyice büyüttü. Moleküler gastronomi uzmanı bir aşçı olan bebeğin babası Sean’ın yemek hazırlarken kullandığı, canlı canlılar yaratılan bulmacada metafor hatta ipucu.

Sürekli sadece hazır domates çorbası içen bakıcı Leanne’in bu yemeklere verdiği tuhaf tepkiler tedirginlik yaratmak için değildi. Bunlardan en barizi Sean’ın bir yılan balığını tezgaha yatırması ve hala canlıyken balığın derisini yüzdüğü anda Leanne’in bunu izlerken bayılması. Bu sahne bana kalırsa Leanne karakterinin özüne odaklı dizinin en manidar sahnelerden. Eğer diziyi yeni izlemeye başlayacaksanız kendinizi atmosferine kaptırmaktan ziyade bu ipuçlarını takip ederseniz diziden çok daha keyif alıp, dizinin sıkıcı olduğu yorumlarını ekarte etmiş olursunuz.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Cannes jürisinde Ebru Ceylan da var Silik parçalar Ertan Saban'ın Atatürk'ü canlandırdığı filmden ilk kareler 43. İstanbul Film Festivali'nin ödülleri sahiplerini buldu Dünya Dans Günü’nde dansa davet: Bedenini dört aç