O Kurnadan Bu Kurnaya

Ülke futbolunun, elbette ülkeyle birlikte, yıllar içinde adım adım çekildiği bataklık hepimizin malumu. Hep birlikte debeleniyoruz içinde. Korkunç olan şu, gelinen noktada artık gerçeklikle bağlarımız tamamen kopmuş durumda. Behçet Aysan’ın o muazzam şiirinde dediği gibi “Yok başka bir cehennem”, yaşıyoruz işte.

İçine çekildiğimiz bataklığın futbolda bizi getirdiği son durum şu: Zemini tamamen kaybettik. Kerterizimiz, mihenk taşımız, ölçümüz filan yok. Artık herkes haklı, sürekli herkesin hakkı yeniyor, lig durmadan birilerinin aleyhine dizayn ediliyor, hoca herkese takmış, hakem herkesin gölünü yiyor. Herkes başkalarının kendi takımı üzerine komplo kurduğuna emin. Bütün takımlar bir başka takıma karşı bir tehdit oluşturuyor. Sabahtan akşama kadar, hep gerçeklikle mesafesi müthiş aralanmış bir takım benzer argümanlar üretiliyor. O kurnadan bu kurnaya sürekli çirkef sıçrıyor. Asla bitmeyen, giderek büyüyen, süreğen bir çıldırmışlık hali.

Meseleyi, sebeplerini ve sonuçlarını, çözüm yollarını filan köklü bir tartışma zeminine çekmeye niyet yok. Ektiler ve biçiyorlar. Futbol taraftarı da bu balçık zeminde maç izlemeye çalışıyor, bu çıldırmışlık hali içinde, sorunun gerçek muhatabına değil rakip takım taraftarına çatıyor, uçurum büyüdükçe büyüyor. Bu nefret ikliminde benim söyleyeceğim şu: Memlekette ne kadar aklı başında, sağduyulu, makul spor insanı, sporsever, basın mensubu varsa avaz avaz akla davet etmeli herkesi. Yangın çok büyük odun taşımasın kimse.

Yangının yanı başındaki vahaları konuşalım bari bugün biraz. Fenerbahçe Kadın Basketbol Takımı’nı mesela. Biz futbolda boğazımıza kadar battığımız çamurun içinde debelenirken, Fenerbahçeli kadın basketbolcularımız, EuroLeague Women finalinde, Villeneuve d’Ascq LM’yi 106-73 yendi. Bu, üst üste ikinci kez Avrupa Şampiyonu ve bunu başaran ilk kadın Türk takımı olmaları demek. Sezon başında da FIBA Süper Kupa’yı kazanan ilk Türk takımı olan Fenerbahçe Kadın Basketbol Takımı, bir yandan da EuroLeague finalinde 100 sayı barajını geçen ilk takım oldu.

Şimdi burada malumu ilan etmelere kalkıp, Fenerbahçe Kadın Basketbol Takımı’nın bu başarısı az yazıldı, az çizildi, yeterince konuşulmadı, hak ettiği ilgi görmedi filan demeyeceğim. Bildiğimiz şeyler bunlar. Ben Fenerbahçe Kulübü’nün basketbolda gözlerimi yaşarttığı her zaman yaptığım gibi, yine Vatman Hasan ve Mevlüt’ü anıp gideceğim. Bana göre memleket spor tarihinin babası ve Fenerbahçe Basketbol Şubesi kurucularından Cem Atabeyoğlu’nun anlattıklarından bildiğim/okuduğum/dinlediğim biçimiyle elbette.

Vatman Hasan ve Mevlüt, Fenerbahçe Basketbol takımının ilk seyircilerindendir diyebiliriz. Lig maçlarının İstanbul Teknik Üniversitesi Gümüşsuyu Salonu’nda oynandığı yıllarda takımlarını asla yalnız bırakmayan iki âşık adam. Vatman Hasan, İETT’de tramvay vatmanıdır. Bir gün Beyazıt’tan geçerken, taksi şoförü bir arkadaşı tramvaya yanaşır, camı açar ve “Hasan! Bizim takım İngiltere’den dönüyor, onları karşılamaya Yeşilköy’e gidiyorum!” der. “Bekle!” der Vatman Hasan, “Bekle, ben de geliyorum!”

İnanması zor ama Vatman Hasan tramvayı Beyazıt Meydanı’nda durdurur. Yolculardan tramvaydan inmelerini rica eder. Kendi de iner ve kendisine haberi veren arkadaşının taksisine atlar, Yeşilköy’e gider, Fenerbahçe’yi karşılar. Görev başındaki bu hareketinin elbette bir karşılığı olacaktır. Vatman Hasan işten çıkarılır. Sonra ekmeğini nerden kazanır, ne yapar, ne eder bilmiyorum, ama pişman olduğunu hiç sanmam. Kendimden biliyorum, Fenerbahçe aşkında pişmanlığa yer yoktur çünkü.

Fenerbahçe basketbol takımına meftun bir diğer isim Mevlüt’tür. Hiçbir maçı kaçırmaz, hep oradadır ve fakat ortada ufak bir sorun vardır, maçları izleyemez. Yüreği kaldırmaz. Eğer Fenerbahçe galibiyeti cebine koyduysa, maçların son dakikalarını seyredebilir biraz. Rahatsızlanır sonra. Kalbinden. Hastalığını maçlarda yaşadığı büyük heyecanlara bağlayanlardan biri, Mevlüt’ü geçirdiği açık kalp ameliyatından sonra yine bir maçta görür. “Gelme be artık şu maçlara Mevlüt! Gelme be! Öleceksin!” diye çıkışır. “Amaaaan” der Mevlüt, “Fenerbahçesiz yaşamaya, yaşama der misin hoca!” Sonra sağlığına kavuşur mu, maçlara gelip gidebilir mi bilmiyorum, ama vazgeçtiğini hiç sanmam. Kendimden biliyorum. Fenerbahçe aşkında vazgeçmeye yer yoktur çünkü.

O halde şöyle bitireyim: Fenerbahçe Kadın Basketbol Takımı’nın bu büyük başarıları kutlu; Vatman Hasan’ın, Mevlüt’ün, Cem Atabeyoğlu’nun ve memleket basketboluna emek vermiş herkesin ruhu şad olsun. Bu bataklıktan çıktığımızda yapacağımız ilk iş hepsinin adlarını genç sporcuların yetiştiği spor tesislerinde yaşatmak olsun.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Erden Timur: Tarikatçı dendiği için Alevi olduğumu söylemek zorunda kaldım CHP’li Yavuzyılmaz: Maçın mutlaka incelemeye alınması gerekiyor Beşiktaş'tan Beyaz TV'deki Al-Musrati yorumları hakkında suç duyurusu! İspanya basınında gündem Arda Güler Ankaraspor-Nazillispor maçına tepki: İki takım da şut çekmedi, Zonguldak Kömürspor küme düştü