On binlerin “Adalet Yürüyüşü”

Kemal Kılıçdaroğlu’nun 15 Haziran’da tek başına başlattığı, ancak daha sonra on binlerin katıldığı 25 günlük Adalet Yürüyüşü, dün İstanbul’da dev bir buluşmayla sona erdi. Bu yazıyı İstanbul Mitingi’nden önce yazdığım için ayrıntıya giremiyorum. Şimdilik yürüyüş konusunda genel bir değerlendirme yapmakla yetineceğim. Yaz mevsiminin en sıcak günlerine denk geldiği için son derece güç koşullarda gerçekleştirilen Adalet Yürüyüşü’nün büyük bir başarıyla örgütlendiğini ve CHP yönetimindeki yerel yönetimlerin yürüyüşe verdikleri lojistik desteğin bu başarıda önemli payı olduğunu öncelikle belirtmemiz gerekiyor. Bu arada 69 yaşındaki Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 450 kilometrelik Ankara-İstanbul yolunun her santimetre karesini yürüme konusunda gösterdiği inatçı kararlılığı da selamlamak isteriz. Yürüyüş, son halkoylaması sürecinde oluşan “Hayır Cephesi”nin bileşenlerinin büyük ölçüde desteğini alırken, fanatik AKP’liler dışında, “Evet”çilerin de sempatiyle baktığı bir büyük kitle eylemi olarak tarihe geçti. Bunun böyle olduğunu, AKP’ye yakın araştırma şirketlerinin anket sonuçları da doğrulamış bulunuyor.

Doğru tutum
Adalet Yürüyüşü’ne sol’un bir kesiminden kimi eleştiriler yöneltildi. Ancak somut gerçeklik karşısında havada kalan bu eleştirilerin toplumsal bir karşılığı olmadı. CHP’nin geçmişteki yanlışları gerekçe gösterilerek yürüyüşe takınılan olumsuz tutum, söz konusu örgütlerin tabanında bile yankı bulmadı.

“Adalet Yürüyüşü” konusunda sosyalistlerin yaklaşımı, “eleştirel destek” olmalıydı. CHP’yi eleştirmek; Kemal Kılıçdaroğlu’nun ana muhalefet partisi genel başkanı olarak yeterliliğini tartışmak ayrı bir konudur… On binlerin kızgın asfalt üzerinde 450 kilometrelik Adalet Yürüyüşü’ne burun kıvırmak ise çok başka şeydir! Sosyalistlerin eleştirileri, toplumsal savaşımda CHP’ye tarihsel sorumluluğunu anımsatarak onu daha ileri bir çizgiye çekme amacına yöneliktir. Yürüyüşe karşı çıkmak ise tarihsel bir eylemi değersizleştirme çabasıdır. Birincisi devrimci bir tutumdur. İkincisi kendini beğenmişlik ve nihilizmdir! Bu kitlesel yürüyüşte “Hayır” cephesinin birlikteliğini ve Gezi’nin cıvıl cıvıl renklerini görememek, siyasal körlük anlamına gelir.

Kılıçdaroğlu elbette bir düzen siyasetçisidir. Şimdiye değin pek çok yanlış yaptı, yine yapabilir. Ama sokağın başka bir diyalektiği var. Bunu görmek gerekiyor. Eylemi Kılıçdaroğlu’nun ufkuyla sınırlamak doğru değil. Daha geniş birliktelikler, kenardan seyredip ahkâm kesmekle değil, var olanı büyütecek adımları desteklemekle gerçekleşir. Cam fanusta sol siyaset olmaz! Bu yürüyüş “CHP yürüyüşü” değil, adalet arayan herkesin yürüyüşüydü. Kitlelerin hak talebiyle sokağa döküldüğü yerde ucuz polemiklerin yeri olmamalı.

Yürüyüş’ün turnusol etkisi
Halkın “Hak, hukuk, adalet!” belgisiyle yollara düşmesi, Saray’ın ve Hükümet’in kimyasını bozdu! Beklemiyorlardı böyle görkemli bir direnişi! Şaşkın ve tedirginler. Yürüyüş konusunda nasıl tepki vereceklerini bir türlü kestiremiyorlar. Bir gün tehdit savururken ertesi gün “hoşgörülü demokrat” kesiliyorlar! Atacakları yanlış bir adımın, dipten gelen dalgayı büyütmesinden ve “Saray iktidarı”nın çatırdamasından korkuyorlar… Her büyük siyasal-toplumsal olay gibi, Adalet Yürüyüşü de “sağda ve solda” yeni ayrışmaların habercisi olacağa benziyor. İşte en son örnek: Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Adalet Yürüyüşü’yle ilgili olarak, “Bu yürüyüş CHP’nin bonzaisidir” derken, aynı partinin Genel Başkan Yardımcısı Turgut Okyay’ın yürüyüşe destek vermesi dikkat çekti. Sözcü gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk’e konuşan Okyay, Adalet Yürüyüşü’nü şöyle değerlendirmiş: “CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü, dünya adalet tarihine geçecek bir yürüyüştür. Demokrasi, hak ve özgürlüklerin gelişmesi için mükemmel bir başlangıç. Bu yürüyüş adalete katkı sağlayacaktır.”

Artık sokak konuşacak!
Hükümet ve Saray, on binlerin yürüyüşünden çok rahatsız! Çünkü gündemde artık AKP değil Adalet Yürüyüşü var! RTE ve yetkisiz Başbakan Binali Yıldırım, gelişmeler karşısında ne diyeceklerini bilemez durumdalar. Umarsızlıklarını yansıtan gülünç açıklamalar yapıyorlar. Biri, “Bizim lütfumuzla yürüyorsunuz!” diyor. Öteki, “Biz bu yolları yapmasaydık zor yürürdünüz!” buyuruyor. Sıkıştıkları yerde ise beylik ezberlerine başvurup, ülke nüfusunun yarısını “PKK ve FETÖ destekçiliği” ile suçluyorlar!

Ama sonuç ortada! Onlar saldırdıkça yürüyüşe katılanların sayısı arttı, İstanbul’da milyonlara ulaştı! Şimdi adeta yalvarıyorlar: “Vazgeçin bu yürüyüşten! Hak yollarda değil, Meclis’te ve yargıda aranır.” Hayır, mücadele artık sizin oyun alanınızda değil, yaşamın her alanında verilecek! Adaleti, parmak sayısıyla kilitlediğiniz Meclis’te ya da parti başkanınızın belirlediği “güdümlü yargı erki”nde aramanın sonuçlarını toplum olarak gördük. Bundan böyle her yer eylem alanı! Adında “Adalet” olan bir partinin iktidarında insanlar adalet için yollara düşüp günlerce yürüyorlarsa, vicdan sahibi herkesin biraz durup düşünmesi gerekmez mi? Süleyman Demirel’le yıldızı hiç barışık olmayan Erdoğan, Adalet Yürüyüşü’nü sözümona küçümsemek için onun ünlü bir sözüne sığınarak “Yollar yürümekle aşınmaz” diyor. Kitlelerin yürüyüşüyle yollar belki aşınmaz ama diktatörlerin iktidarı aşınır, saltanatları yıkılır! “Tarih Baba” böyle diyor!

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Özgür Özel'den 'Erdoğan görüşmesi' hakkında açıklama Bahçeli, Mehmet Şimşek'e sahip çıktı: Ferdi Tayfur'lu paylaşım hakkında açıklama Emniyet Genel Müdürlüğü’nün sınavı: Türkiye birincisi mülakatta elendi İstanbul Valiliği'nden 1 Mayıs kararı: Avrupa Yakası ablukaya alınacak! Yasak meşru değil, halk Taksim’de olacak