Toplumsal tehlike

Orhan Alkış 24 yaşında, omurilik felçli ve hayatını, tekerlekli sandalyede sürdürüyor. Aynı zamanda hükümlü, şimdi Tarsus T Tipi Cezaevinde. Çoğu zaman yatağa bağımlı durumda, hapishanede diğer mahpusların yardımına muhtaç. Daha önceleri hastanenin mahpus koğuşundaydı ve fizik tedavi görüyordu. Bir yıl önce tekrar hapishaneye sevk edilince tedavisi yarım kaldı. Oysa doktorları, fizik tedavi ile durumunun iyiye […]

Orhan Alkış 24 yaşında, omurilik felçli ve hayatını, tekerlekli sandalyede sürdürüyor.

Aynı zamanda hükümlü, şimdi Tarsus T Tipi Cezaevinde.

Çoğu zaman yatağa bağımlı durumda, hapishanede diğer mahpusların yardımına muhtaç.

Daha önceleri hastanenin mahpus koğuşundaydı ve fizik tedavi görüyordu. Bir yıl önce tekrar hapishaneye sevk edilince tedavisi yarım kaldı. Oysa doktorları, fizik tedavi ile durumunun iyiye gideceğinden umutluydu.

Tabii ki hapishane koşullarında fizik tedavi alamıyor, hatta doğru düzgün hiçbir tedavi göremiyor.

Oysa Adli Tıp Kurumu – pek yapmadığını yaparak – Orhan Alkış adına düzenlediği raporunda “hapishane koşullarında hayatını idame ettiremeyeceğini” dahi yazdı.

Ancak savcılık, Alkış’ın, “toplum için tehlike oluşturabileceğine” karar verdi ve infaz erteleme talebini reddetti.

Tekrar başvuru yapabilmek için yeniden Adli Tıp Kurumundan rapor alması istendi, şimdi o rapor bekleniyor. Ancak bu raporda da tahliye edilmesi gerektiği yazsa bile karar, tekerlekli sandalyedeki Alkış’ın “toplum için tehlikeli olup olmadığını” değerlendirecek olan savcının.

Orhan Alkış’ın yeniden yürüyebilmesi içinse hastanede tedavi olması gerekiyor. Yani, savcının deyimiyle “bir tehlike arz edecekse bile” öncelikle tahliye edilmeli!

Bu paradox gibi görünen durum, zamanında paket paket çıkan yargı düzenlemelerinin üçüncüsüyle hükme bağlanmıştı.

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yasa’da değişiklik yapan 24 Ocak 2013 tarihli, 6411 sayılı yasayla, zaten ağır hasta olduğu için infazının ertelenmesini bekleyen mahkumların, bir de “topluma tehlike oluşturmaması” şartı getirilmişti:

“Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkumun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.”

Yasada belirtilmemesine rağmen de savcılar, siyasi mahkumların her infaz ertelemesi talebinde konuyu Emniyet Müdürlüklerinin Terörle Mücadele Şubelerine taşıdı. Yani, polise sordu, “Bu kişi tehlikeli midir?” diye.

Doktor raporları, ceza yasaları, hukukçular ve yargı mensuplarının takdiri yerine polise başvurulduğunda, cevap hiç değişmedi: “Tehlikelidir.”

Toplum için nasıl bir tehlike arz ettikleri ise hiçbir ret kararında açıklanmadı.

Dönemin Adalet Bakanı Bozdağ’ın “müjde” diye duyurduğu uygulamayla, “terör suçluları” tabir edilen siyasi mahpusların tamamı devlet gözünde “tehlikeli” görüldüğünden, aslında bu ibare ile cezası ne kadar ağır olursa olsun adli suçluların tahliyesi garanti altına alınırken hasta siyasi mahkumlar ikinci kez hapse mahkum edilmiş oldu.

Tabiri caizse “tabuta çakılan bir çivi daha” olan yasa değişikliği, dört yıldır topluma tehlike yaratmayacağı düşünülen çete mensuplarının tahliyesinde ise hiç “sorun çıkarmadı”.

İnsan Hakları Derneği raporuna göre, Türkiye hapishanelerinde 402’si ağır durumda 1154 hasta mahpus var. Acaba hepsi toplum için tehlikeli mi?

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Engelli personel için ne yapmalıyız? İşverenin fazla mesai talebine uymayan işçi işten çıkarılabilir mi? 2 günlük yevmiye kesilmesi yasal mıdır? “İnsanı insanla kırdılar” -1 Yoksunluk, yalnızlık ve işçilik: Market işçisi Şahin