Yönetenlerin sağlığı

Demokrasilerle diktatörlükler arasında, ya da genel anlamda otoriter her türlü rejim arasındaki en önemli farklardan biri de, "şeffaflık" ve vatandaşın haklarına saygıdır. Bu hakların başında da; devletin faaliyeti, devletin işlerinin nasıl döndüğü ve devleti yönetenler hakkında (serveti, maddi ilişkileri, yaşamı, sağlığı) bilgi alabilmek gelir.

Bu hakkın kaynağında da, "devlet vatandaş ilişkisinde" her iki tarafın da eşit sayılması ilkesi yatar. Vergi veren, çağrıldığında askere gidip gerektiğinde canını vermeye hazır olan birey, devletin de kendisine aynı düzeyde "açık ve eşit düzeyde muamelede bulunmasını" talep etme hakkına sahiptir.

Bu hakkın kullanılması bağlamına, devleti yöneten kişilerin her türlü eylemi ve "mahrem kişisel bilgiler dışındaki" yaşantısı ile ilgili her türlü veri de dahildir.

Sağlık durumu da bunlardan biridir.

Hiçbir devlet, vatandaşın oyları ile seçilmiş yöneticilerin sağlık durumu ile ilgili bilgileri, vatandaşından gizleme hakkına sahip değildir. Yöneticilerin, ülkeyi yönetecek "sağlık ve zindelik durumunda olup olmadığını" saklayıp, vatandaşa "sizi ilgilendirmez" diyemez. Bu, ancak otoriter yönetimlerin başvurduğu bir yöntemdir.

Geçmişte, Sovyet Rejimi’nin, ölen devlet başkanlarının ölümünü bile (evet ölümü bile) haftalarca gizlediğini hatırlarız.

Bunun en doğru uygulamalarından biri ABD Başkanları ile ilgilidir.

Talep edildiğinde, ya da rutin olarak ABD Başkanlarının sağlığı ile bilgiler, ayrıntılı biçimde (muayeneler, tahlil sonuçları vs.) vatandaşlarla paylaşılır ve herhangi bir sorun olduğunda bu gizlenmez. "Beyaz Saray doktoru" imzalı ayrıntılı raporlara, internete girenler erişebilir.

***

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile ilgili son haberler ve söylentiler de, bu konunun bir kez daha hatırlanmasını ve hatırlatılmasını zorunlu kılmıştır.

Kimse kendini kandırmasın, "yokmuş" gibi davranmasın. 21 yıldır ülkenin en yetkili makamında oturan Recep Tayyip Erdoğan’ın sağlığı ile ilgili çeşitli haberler ortaya atılır. Kimi zaman "abartılı bulunabilecek" senaryolardan da söz edilir. Ameliyatlarına, "krizlerine", gördüğü (yurtiçinde veya dışında) tedavilere ilişkin kimi zaman "endişe verici" iddialar ortaya atılır. Ama, bunların hepsi iddia, söylenti ve dedikodu düzeyindedir. Cumhurbaşkanı’nın (başbakanlığı döneminde de) zaman zaman birkaç gün ortadan kaybolması da hep haksız yere "o tezvirat ve dedikoduların" malzemesi yapılır. Bu, söylentilerin "somut bir bilgiye dayanmadan" ortalıkta dolaşması, kendisine de haksızlık ve saygısızlıktır, tabii ki...

Son olarak da, geçen Salı gecesi bir TV programında başına gelenler, yayının kesilmesi, o esnada duyulan sesler, orada yaşandığı iddia edilen durumla ilgili, bin türlü senaryo yazıldı, yazılıyor. Ertesi gün (Çarşamba) ve dün (Perşembe) rutin faaliyetine devam edememesi, açılışlara ve mitinglere katılamaması da bu söylentileri devam ettirmiştir.

Erdoğan’ın son derece önemli bulduğu ve seçim kampanyasında doğal olarak "bulunmaz değerde malzeme" olarak kullanmak istediği Ankara - Sivas Hızlı Tren Hattı, Akkuyu Nükleer Santrali gibi projelerin açılışlarında bulunmamasına yol açabilecek ciddiyette sağlık sorunları olması, haliyle hepimizi ilgilendirir.

Bununla ilgili yapılmış olan "Birşeyi yok. Çok sağlıklı. Bir iki gün dinlenecek" gibi bir açıklama kimseyi tatmin etmez. Etmemelidir.

Bu büyüklükte projelerin açılışından uzak durması (Erdoğan’ı tanıyanlar, yani hepimiz için) kolay izah edilebilir durumlar değildir.

Yazının en başında sözünü ettiğim "Demokratik rejim olmanın gerektirdiği şeffaflık" esasına uyulmalı ve vatandaşlar, bu konuda ayrıntılı olarak bilgilendirilmeliydi. Vakit hâlâ da çok geç değil.

Neden mi?

Çünkü, bu ülke vatandaşları "Bizzat vatandaş olmaktan kaynaklanan bir hakla" bu konuda detaylı bilgilendirilmelidir. Beni yöneten, benimle ilgili hayati kararlar alan, gerektğinde ülkeli savaşa sokabilecek kadar yetkili, benim kişisel yaşamımı doğrudan ilgilendiren ekonomik konularda, sosyal konularda kararlar almal yetkisine sahip birinin "Beden ve zihinsel sağlığının tam olarak lerinde olup olmadığını" bilmek en doğal hakkımdır.

Bir sorun varsa da, endişe duyarım haliyle.

Saray’ın "yetkilileri", bizlerin bu konuda hiç de endişe etmemizi gerektirmeyecek bir durum olduğuna (mesela ufak bir soğuk algınlığı, ya da Cumhurbaşkanı’nın bizzat kullandığı ifade ile "mide üşütmesi") inanmamızı istiyorlar.

Yetmez...

Biz, siyasi otoriteden emir almayacak (zaten öyle olması gerekir) yetkin uzman hekimlerin verdiği raporları bilme hakkına sahip çıkmalıyız.

***

Sağlık sorunları hepimizin yaşadığı ve yaşaması kaçınılmaz sorunlardır. Hiç kimsenin "yüzde yüz fit ve sağlıklı olmak" gibi bir zorunluluğu olamaz. Ama bu durumla ilgili olarak "başkalarına bilgi vermeme ve şahsi düzelde tutma hakkı" sıradan vatandaşlara aittir. O bile, zaten günümüz teknolojisi ile, devletin (e-nabız vs. üzerinden) bilgisindedir.

İş, bizi "yönetenlere" gelince, demokratik bir gereklilik olarak vatandaş bilgilendirilmelidir.

Bu vesile ile Sayın Cumhurbaşkanı’nın bir an önce sağlığına kavuşmasını, kampanyasına devam etmesini, seçim yarışının adaleti ve eşitliği ilkesine uygun olarak meydanlarda yeniden boy gösterebilmesini diliyorum.

İktidara talip olanların da, bu konuyu gündemlerine alıp müstakbel iktidarlarında bu "şeffaflığa" uyum sağlayacakları vaadini belkiyorum.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Yasak meşru değil, halk Taksim’de olacak Emniyet Genel Müdürlüğü’nün sınavı: Türkiye birincisi mülakatta elendi İstanbul Valiliği'nden 1 Mayıs kararı: Avrupa Yakası ablukaya alınacak! Koray Aydın: Kazanmayayım diye organize bir el çalıştı Meteoroloji'den 14 il için sarı kodlu uyarı: Sağanak ve toz taşınımı bekleniyor