Depremler ve HAARP

Her doğa olayına en temel bilgileri dahi doğru düzgün bilmeden spekülatif bir şekilde yaklaşmak, kendini aşırı önemseyip şeytani dış güçlerin hep seninle uğraştığını düşünmek hem kolay hem de rahatlatıcıdır.

Prof. Dr. Sertaç ÖZTÜRK / @Sertac_Oztrk

İnsan doğanın hem en güçlü hem de en kırılgan varlığı aslında. Aklı sayesinde Amazon’daki yağmur ormanlarından dondurucu kutuplara kadar dünyanın her yerinde hayatta kalıp, neslini devam ettirirken doğa olayları karşısında da bir o kadar çaresiz. Özellikle her coğrafyada yaşayabilmesini sağlayan aklı bir kenara bırakıp bilimi unuttuğunda bu doğa olayları tam bir felaket oluyor. Ne yazık ki bunu ülkece bir kez daha tecrübe ettik. Yanan bir ormanın ortasında kalan canlılar gibi aldığımız her bir nefes acıttı içimizi. Evde uyumak bile utandırdı bizi. Haklı olarak bu aymazlık karşısında isyan ettik ve bu kadar çok yitip giden canların sorumlularını sorguladık. Ama bazıları vardır ki her doğa olayında ortaya çıkıp olan felaketleri şeytani veya ilahi bir dış güce bağlayarak sorumluluklardan kaçmak isterler. Depremi ya bir ilahi ceza ya da bazı teknolojilerin kötüye kullanımı olarak görürler. Hatta basit bir dalganın frekansını ve enerjisini hesaplamaktan aciz insanlar HAARP, vs. diye kendi kişisel çıkarları uğruna fütursuzca konuşmaktan çekinmezler. Peki yapay depremler oluşturmak mümkün mü, kısaca bakalım.


Deprem miti

Depremi açıklamak için insanlar önce mitlerden faydalandı. Japonlara göre Namazu adlı dev yayın balığı yerin altındaki çamurda yaşardı ve hareketi depremlere neden olurdu. Hindu mitolojisinde yeri tutan fillerin hareketi, Moğol mitolojisinde ise dünyayı sırtında taşıyan dev bir kurbağanın hareketi depremlere sebep gösterilirdi. Yunan mitolojisinde Poseidon depremlerin nedeni ve tanrısıydı. Morali bozuk olduğu zaman veya insanları korkutmak ve cezalandırmak için üç çatallı mızrağını yere vurarak depremlere sebep olurdu. Benzer şekilde Perululara göre depremler dünyayı ziyaret eden bir tanrının ayak sesleriydi. Mitostan logosa geçişle birlikle Thales, Anaksagoras ve Demokritos gibi filozoflar depremin doğal nedenleri hakkında teoriler geliştirdiler ama ne yazık ki metinleri kayboldu. Aristoteles orijinal haliyle okuyabileceğimiz bir deprem teorisinin ilk yazarıdır. Ona göre depremler yerin içinde hareket eden veya içinde hapsolmuş rüzgarlardan kaynaklanıyordu. Aristoteles o dönemde çok sayıda deprem verisi toplamış ve sistematik çalışmalar ortaya koymuştu. Depremle ilgili bakışın köklü bir şekilde değiştiği olay ise 1 Kasım 1755 yılında bir pazar günü Portekiz’in Lizbon şehrinde meydana gelen ve beraberinde yarattığı tsunami ile tahmini 70 bin kişinin ölümüne sebep olan yıkıcı depremdir. Büyük Lizbon Depremi denen bu olay toplumsal düşüncede önemli etkiler yarattı. Dini bir şölen zamanında halkın kiliselerde olduğu bir anda meydana gelen bu depremde şehir merkezinde bulunan katedraller ve kiliseler yıkılırken şehrin dağlık kısmında yer alan genelev ayakta kalmıştı. Tanrı sadık ve dindar insanların ölümüne izin verirken nasıl olur da günahkârları bağışlamıştı? Bu kafa karışıklığı ve beraberinde gelen sorgulama ile depremler artık Tanrının bir cezalandırma yöntemi olarak görülmedi. Sistematik olarak incelenmeye, araştırılmaya ve anlaşılmaya başlandı. Bu nedenle Büyük Lizbon Depremi modern sismolojinin doğuşu olarak kabul edilir.

Modern bilim sayesinde depreme neden olan olgunun tektonik plakaların hareketi olduğunu biliyoruz artık. Plakalar arasında meydana gelen sıkışmaların kırılmasıyla oluşan sismik dalgalanmalar deprem olarak adlandırılır ve oluşan bir deprem sonucu açığa çıkan enerjiyi ifade etmek için moment büyüklük skalası kullanılır. Örneğin 3 moment büyüklüğündeki bir depreme neden olmak için tek bir çubuk makarna tanesinin kırılması gerektiğini düşünün. 4 büyüklüğündeki bir deprem için 32 tane, 5 büyüklüğündeki bir deprem için 1024 tane, 6 büyüklüğündeki bir deprem için 32768 tane ve 7 büyüklüğündeki bir deprem için de 1048576 tane çubuk makarnanın tek bir seferde kırılması gerekirdi. Yani moment büyüklüğünde bir birimlik artış açığa çıkan enerjiyi 32 kat arttırır. Kahramanmaraş’ta meydana 7.8 ve 7.7’lik depremler o kadar yüksek moment değerine sahiptir ki açığa çıkan toplam enerji 3600 tane Hiroşima’ya atılan atom bombasının enerjisine eş değerdir. Böyle devasa bir enerjiyi karşılamak için ancak binlerce km3 hacmindeki kaya parçasının onlarca metre hareketi gerekir.

HAARP safsatası

Bazı yerlerde binlerce km3 hacmindeki kaya parçasının hareket ettirilerek depremlerin yapay olarak üretildiği yönünde spekülatif haber ve yorumlara tanık olmuşsunuzdur. Özellikle HAARP adı verilen bir projenin bu depremin nedeni olduğunu söyleyen temel fizik bilgisinden yoksun insanları görüp, okumuşsunuzdur. HAARP projesi Alaska’da sürdürülen bir projedir ve açılımı Yüksek Frekanslı Etkin Kutup Işıkları Araştırma Programı’dır (High Frequency Active Auroral Research Program). Projenin amacı iyonosfer olarak adlandırılan atmosferin en üst kısmında temel bilimsel araştırmalar yapmaktır. İyonosfer birçok katmandan meydana gelir ve temel formu aslında soğuk plazmadır. Dolayısıyla bir plazma frekansı değeri vardır. Gönderilen radyo dalgasının frekansı iyonosferin plazma frekansından düşük bir değerde ise yansır ve yer yüzüne ulaşır. Bu da 30-40 MHz’den düşük radyo dalgaları için geçerlidir. Bu nedenle iyonosferde meydana gelen bazı deformasyon durumlarında dünyadan iletilen sinyallerin yansımasında sor unlar olacağından başta radyo iletişimi gibi modern teknolojiler sekteye uğrayabilir. HAARP projesinde ise 10 MHz’e kadar 3.6 MW’lık güçteki radyo sinyalleri iyonosfere yönlendirilerek iyonosfer hakkında bilgilere ulaşılmaya çalışılır. Dolayısıyla gönderilen enerji seviyesi çok düşüktür. Böyle düşük bir enerji seviyesinin milyonlarca tonluk kaya parçasını hareket ettirmesi mümkün değildir. Ayrıca bu dalgalar küresel yapıda yayıldığı için hem çok uzaktaki belirli bir noktaya odaklamak mümkün değildir hem de dalganın şiddeti uzaklığın karesi ile azalacaktır. Özetle depremi tetiklemek için gereken enerji devasa olduğu için dış kaynaklı olarak tetiklenmesi mümkün olamaz.

Her doğa olayına en temel bilgileri dahi doğru düzgün bilmeden spekülatif bir şekilde yaklaşmak, eleştirilerden ve sorumluluklardan kaçmak, kendini aşırı önemseyip şeytani dış güçlerin hep seninle uğraştığını düşünmek hem kolay hem de rahatlatıcıdır. Çünkü düşünmek, hesaplamak, analiz etmek ve değiştirmek için çabalamak zordur, emek ister. O yüzden işlerine gelmez. Yaşadığımız bu zor dönem normalin dışı olsa da unutmamak gerekir ki depremler dünyanın şekillenmesinde etkili olan tamamen normal olaylardır. İlk insan var olmadan önce de depremler vardı, son insan yeryüzünden yitip gittiğinde de var olacak. Asıl normal olmayan depremleri felaketlere çeviren cehalet ve akıl tutulmasıdır.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Furkan Öztürk ve başarısı Holografik bir evrende miyiz? Çocuğun bulduğu fosil 202 milyon yaşındaymış Higgs’in ardından Bilim kurgu filmleri hayatımızın neresinde?