Kadın olmak çok zor iş, hele bir de cezaevinde...

Zeynep KURAY

Cezaevlerindeki kadın tutuklulara yönelik taciz ve baskı haberlerinin gündeme gelmesi gözleri bir kez daha kadın tutukluların içeride yaşadıkları zor koşullara çevirdi. İşçi Köylü Gazetesi çalışanı olduğu gerekçesiyle bir buçuk sene Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevinde yatan öğretmen Emriye Demirkur ile Türliye'deki cezaevlerinde kadın olmanın zorluklarını konuştuk.
Kasım 2008 tarihinde  Tekirdağ'da kaldığı evde  sabah ansızın yapılan polis baskınıyla gözaltına alınıp tutuklanmasıyla  hapishaneyle tanışan öğretmen Emriye Demirkur, hiçbir somut delil sunulmadan gazetede paralarını örgüte finans sağladıkları iddiasıyla İşçi Köylü Gazetesi çalışanı 4 Kadın arkadaşıyla beraber Bakırköy Kadın Hapishanesine götürüldüklerini anlatı. Demirkur; “Bu benim ilk tutuklanmamdı ve daha önce kuşkusuz İHD Cezaevi Komisyonunda, TUAD'da, tutsak ailelerin örgütlenmesinde çalıştığım ve tutsak yakını olduğum için, cezaevleri ile ilgili bir fikrim olmasına rağmen  cezaevi gerçeğiyle tanışmak orayı birebir yaşamak gerçekten farklı bir durum oldu" dedi.
Bakırköy Kadın Cezaevi'nin İstanbul'un göbeğinde yer aldığını, hergün önünden binlerce insanın gelip geçtiğini, ancak içerde yaşananların dışarıdan görünenden  çok farklı olduğunu belirten Demirkur, Bakırköy'de kalan tutuklular ve hükümlüler için bir takım yaşamsal haklara ulaşmanın neredeyse imkansız hale getirildiğini vurguladı.

‘HASTANEYE GİTMEK İÇİN 8 AY BEKLEDİM’
Bir çok cezaevinde olduğu gibi en büyük sorunun sağlık hakkının engellenmesi olduğunu anlatan Demirkur şunları kaydetti: "Bakırköy'de hem hapishane revirinde tedavi olmanız hem de Bakırköy hapishanesinden sadece 5 dakika uzaklıkta olan Bakırköy Devlet Hastanesi'ne gitmeniz  engelleniyor. O yüzden bir çok tutsak kadının hastalıkları kronikleşiyor. Birçok kadın arkadaşımız gibi ben de hastaneye gitmek için 8 ay boyunca uğraştım. Ancak, uzun soluklu bir mücadele sonucunda 5 dakikalık süreyle gidilen Devlet hastanesine gidebildim. Ki bir de içerde benden çok daha kötü hastalıklara yakalanmış ve cezaevi koşullarında tedavisi mümkün olmayan bir çok kadın arkadaşımız var."

HASTANEDE ASKER ENGELİ
Demirkur, hapishaneden hastaneye gitmeyi başardığında ise, muayene sırasında askerin dışarı çıkmaması gibi  keyfi bir uygulamayla karşı karşıya kalındığına dikkat çekti. Demirkur, doktorun da askerin bu tutumuna destek verdiğini ve tedavi olamadan hapishaneye geri dönüldüğünü aktardı.

DIŞARIYLA İLETİŞİM GASP EDİLİYOR
Mektup, faks, telefon gibi araçların dışarıyla tek bağlantı olduğunu ve iletişim hakkının sürekli gasp edildiğini belirten Demirkur şöyle konuştu: "Gönderdiğimiz mektuplar ve fakslar cezaevi yönetimi tarafından kaybediliyor, ulaşmadıklarını aylar sonra öğreniyoruz. Ve bu mektupların akıbetinin soruşturulması için yaptığınız tüm girişimler, hazırladığınız dilekçeler, suç duyuruları cevapsız kalıyor. Yani siz kör kuyuya taş atmış oluyorsunuz."

24 KİŞİLİK KOĞUŞTA 35 KİŞİ!
Bakırköy'de 24 kişilik koğuş tipinde kaldıklarını, ancak çoğu koğuşun 24 kişinin kalabileceği kapasiteye sahip olmamaması nedeniyle yaşanmaz hale geldiğine dikkat çeken Demirkur yaşadıklarını şöyle anlattı: "Koğuşlara sığmadığımız için dönüşümlü olarak yerde yatıyorduk. Bu hem hijyen açısından hem de sağlık açısından pek çok sakıncayı da beraberinde getirdi. 24 kişilik bir koğuşta 35 kişiden oluşan kadın ve çocuklar üst üste yatırılıyor. Yan koğuşta bir arkadaşımızın bebeği sırf bu yüzden hastalandı. Bebeği doktora götürdüler ama annesi hasta olmadığı için tüm ısrarlara rağmen  ona refakat etmesini keyfi bir biçimde  kabul etmediler."

SAVCI: SİZ BÖYLE ISLAH OLURSUNUZ
Bir keresinde cezaevi savcısının koğuşa geldiğini ve mahkumların şikayetlerini aktarıp bir takım haklarını talep ettiklerini aktaran Demirkur, savcının kendilerine "Şikayet etmeyi bırakın siz ancak bu şekilde ıslah olursunuz. Bunun için buradasınız" cevabını verdiğini anlattı. Demirkur,"Bu cevap aslında Türkiye'de ki ceza infaz rejiminin mantığının özeti gibiydi" dedi.
'TEMİZLİĞE İZİN VERİLMİYOR'
Odalarda temizlik yapmalarının da engellendiğine dikkat çeken Demirkur, defalarca kadınların talep etmesine ve bunun için aralarında para toplamasına rağmen, cezaevi yönetimi tarafından temizlik malzemesi alınmadığını, o yüzden tüm temizliği sade suyla yaptıklarını aktardı. Demirkur, "Cezaevinde ki tüm ihtiyaçlarınız aklınıza gelebilecek en ufak şeyden en büyük şeye kadar sizin için bir yaptırım aracına dönüşebiliyor. Mesela kantinden kadınlar çocukları için bez almak istiyor,ya da kadının özel günleri için malzeme ancak bulunamıyor çünkü getirtilmiyor" dedi.

Tutsağın tüm dişlerini söküp özür dilemişler
EMRİYE Demirkur, Türkiye'deki diğer cezaevlerindeki kadın mahkumların da durumuna ilişkin bilgiler verdi. Sincan L Tipi'nde yaşananları anlatan Demirkur, şu bilgileri verdi: "Biz 24 ya 35 kişi bir koğuşta kalabiliyorken orada ki kadınlar 1 kişilik ya da 3 kişilik hücrelerde tecrit uygulamalarına maruz kalıyorlar. Dilekçe vermelerine  rağmen istedikleri arkadaşlarla beraber kalamıyorlar ancak cezaevi yönetiminin işaret ettiği  insanlarla kalıyorlar."
Sincan'da kadınlar açısından en büyük sorunlardan bir tanesinin de "sürgün sevk" uygulaması olduğunu belirten Dermirkur,"Ansızın kadın tutuklulara ‘Hastaneye gidiyoruz kalkın’ denilerek,eşyalarının bile yanlarına almalarına fırsat verilmeden başka cezaevine sürgün ediliyorlar. Fadime Özkan isimli siyasi bir tutuklu E tipine götürüldü, aynı şekilde Özlem Aydın’da bu şekilde  Adana Karataş'a cezaevine sürgün edildi. Birde bilinçli olarak ailelerin ulaşamayacağı yerlere sürgün sevklere gönderiliyorlar" dedi.
Demirkur ayrıca Tekirdağ'da yaşananlara ilişkin de bilgi verdi. Demirkur, "Tekirdağ F tipinde havalandırmaya çıkılması dahil yasaklanıyor. Bu keyfi uygulama özellikle  ağırlaştırılmış müebbet hapis almış olan tutsaklar maruz kalıyor" dedi. Tekirdağ 2 nolu'da bir tutsağın tüm dişlerinin çekildiğini daha sonra "Özür dileriz yanlışlıkla çektik" denildiğini de kaydetti.

‘Adli koğuştan çığlıklar duyuyorduk’
HAKLARINI arayamadıkları için adli tutukluların durumunun siyasi tutuklulardan daha vahim olduğunu belirten Emriye Demirkur, adli tutuklu kadınların açık görüşe götürülürken gardiyanlar tarafından koyun gibi kollarına damga vurulduğunu öğrendiklerini aktardı. Gardiyanların kadınları aşağıladığını, hakaret ettiğini, küçümsediğini anlatan Demirkur, cezaevi idaresinin adli tutukluların siyasi tutuklularla konuşmasını yasakladığını, kendileriyle konuşmak isteyen adli tutukluların idare tarafından tehdit edildiğini vurguladı.
Demirkur adli tutukluların yaşadıklarını sıkıntıları şu sözlerle dile getirdi: "Biz hak arama bilincine sahibiz ancak adli koğuşlarda bu bilincin gelişmesi engellendiği için çok daha ağır olaylar yaşanıyor. Orada taciz,tehdit,ayrımcılık,hak gaspı her şey var.Çığlıklar duyuluyor ancak biz onlarla bir iletişim kurmamıza izin verilmiyor."
Adli tutsakların arasında bir birliktelik  olmadığını bu yüzden de uygulamalara daha çok maruz kaldıklarını Demirkur insan hakları kurumlarına seslenerek şunları söyledi: "Ben eminim ki adli tutuklular yaşadıklarını bir anlatsalar daha da trajik olaylar ortaya çıkar. Ancak infazlarının yanması ya da disiplin cezası alma korkusuyla söylemeye çekinseler de yaşananlar bizim kulağımıza geliyor. İnsan hakları örgütleri şunu çok iyi bilmeli ki, içerdeki adli tutsakların yaşamış oldukları sıkıntılar hiç yansımıyor. Siyasi tutsaklar en azından bunları dile getiriyor ama onlar bunu hiç bir şekilde dile getirme cesaretine sahip değiller."
 

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Hoş geldin kadınım Hafriyat Karaköy açıldı BUGÜN BENİM, YARIN SENİN, HİÇBİR ZAMAN KİMSENİN:Küçük Asya incisi Sinasos -3 BUGÜN BENİM, YARIN SENİN, HİÇBİR ZAMAN KİMSENİN:Küçük Asya incisi Sinasos -2 Abdülhamitçiler, Osmanlıcılar, İslamcılar; nerdesiniz?