Öğrencilere yönelik insafsız polis terörünün iki yönü var. Eşit derecede önemli.

Öğrencilere yönelik insafsız polis terörünün iki yönü var. Eşit derecede önemli.

Birincisi, polisin yapısı. Polis teşkilatı demokratik özgürlüklere, insan haklarına kıymet vermeyen, kıymet vermediği gibi bu değerleri kendisine yönelik bir ‘komplo’ olarak gören bir yapıdadır, öteden beri. Bugün teşkilat içinde Fethullah cemaatinin güç kazanması bu özelliğini değiştirmedi. Bütün “demokratlık”, “hoşgörü” vb söylemlerinin gerisinde Türk sağının iflah olmaz anti-komünist tahammülsüzlüğü ve muhafazakarlığı öylece duruyor. Hal böyle olunca, karşılarında solcu ve hükümet karşıtı olduğunu düşündükleri kimi görürlerse copa, kimyasala sarılıyor, tekme tokat girişiyorlar. Bu kadar öfke ve kin, köklü bir düşmanlık duygusundan başka birşeyle açıklanamaz.

İkincisi, saldırının birinci dereceden sorumlusu AKP hükümetidir. Çünkü bu hükümet kendisine olan güveni pekiştikçe daha faşizan politikalara yönelmiştir, yönelecektir. İşçilerden, öğrencilerden, kadınlardan gelen muhalefeti baskı ve şiddetle durdurmak dışında herhangi bir şey beklemek tamamen hayaldir. Hükümetin emniyet müdüründen Bşbakanına kadar hepsi polis terörünü onaylamıştır. Üstelik gerçeği çarpıtarak. Başbakan bir gün arayla iki kez, dövülen gençlerin ellerinde taş ve molotof kokteyli olduğunu söyleyebilmiştir. Külliyen gerçek dışı. Ama bu işler böyledir. Başbakan söyler, yandaş medya papağan gibi tekrarlar, ahali de söyleneni gerçek sanır.

Egemen Bağış, bu hükümetin sözümona “medeni” yüzü. Hayatının bir bölümünü ABD’de geçirmiş. Şimdi Avrupa Birliği ilişkilerinden sorumlu. Yani işi, Avrupalı meslektaşlarına Türkiye’nin ne kadar demokratikleştiğini anlatmak. “Evet” diyor, “öğrencilerin polise karşı uyguladığı şiddet gerçekten aşırıydı.” Ortada, annesi tekmelenip coplandığı için doğmadan öldürülmüş bir bebek var. Sen “öğrenci şiddeti”nden bahsediyorsun. İktidar olmanın şımarıklığı işte böyle bir şey. Vicdanını siyasetin gereklerine teslim etmiş, bugünlerin ebedi olacağını sanıyor.

* * *

Bu olaylar ölçüdür. İnsanın cilası dökülüverir. Kendisine “demokrat” diyen AKP destekçileri ya sessiz kaldılar ya da “öğrencilerin hiç mi suçu yok” diyerek polisin uyguladığı insafsız terörü gözden kaçırmaya çalıştılar. Onların “demokratlığı” işin hükümete dokunduğu yere kadar. Radikal’in “demokrat” yayın yönetmeni bile “...yol kapatmak, arabalara saldırmak, camları indirmek, Başbakanlık Çalışma Ofisi’ni basmaya çalışmak”tan söz ediyor. Sanki ortada böyle şeyler varmış gibi... İlk ciddi sınavda, gazetesinin çok sesliliği içinde seçimini Başbakan’ın eski danışmanın durduğu yerden yana yapıverdi.

Anayasa değişikliğiyle ileri demokrasinin geleceğini düşünenlere, bunun AKP’nin doğasına aykırı olduğunu, planlananın devletin tüm kurumlarını ele geçirerek otoriter bir yönetime geçiş olduğunu söyledik. İkna olmadılar. Yalana ve riyaya teslim oldular. Utandıklarına dair hâlâ bir emare yok. İşin kötüsü, muktedirin yanında durmanın konforuna iyiden iyiye alıştılar. Onlar için “hayırlı işler!” demekten başka yapacak bir şey yok.

İktidarı ve yandaşlarını zaten biliyoruz. Ama Siyasal’daki son hadise CHP’nin tıynetini görmek için de iyi bir vesile oldu. Süheyl Batum, karşılaştığı ilk protestoda öğrencileri “faşistlik”le suçlayacak kadar kendini bilmez bir tahammülsüzlük örneği verdi. Diyoruz ya, bu olaylar ölçüdür, kimin nerede durduğu ve neyi temsil ettiğini anlamak için...

* * *

Göreceğiz. AKP önümüzdeki süreçte daha saldırgan politikalara yönelecek. Çalışanların zaten kuşa dönmüş ekonomik ve sosyal haklarını büsbütün budamaya yönelik “Torba Kanun Tasarısı”nın işçiler tarafından sessizce sineye çekileceğini beklemiyoruz, herhalde. Havanın daha da ısınacağı aşikar. Olacakları tahmin eden Başbakan’ın giderek artan öfkesinden de bunu anlamak mümkün. Her açıklamasında kaşları biraz daha çatılı, sesi biraz daha yüksek çıkıyor. İki lafından biri tehdit. Herhalde insanları bağıra çağıra sindireceğini sanıyor. Bu ülkede faşist yönetimlerin bile kökü kurutamadığı bir direniş geleneği olduğunu o da anlayacak.