Veya kapağı bir an önce AB’ye atalım. AB ile mücadele etmek için, biraz olsun Avrupalılaşmak için, Sosyal Avrupa’yı yeniden...

Veya kapağı bir an önce AB’ye atalım. AB ile mücadele etmek için, biraz olsun Avrupalılaşmak için, Sosyal Avrupa’yı yeniden ve yeni şartlarda kurma mücadelesine katılmak için.
Aynı zamanda alternatifinden kurtulabilmek için. Immanuel Wallerstein geçen hafta Türkiye’de idi. NTV onunla bir röportaj yapmak için. Wallerstein bu röportajda Pakistan’ı işaret etti. Nükleer silaha sahip bu ülkede radikal islamın iktidarı ele geçirmesine Hindistan seyirci kalabilir mi diye sordu. Bu yazıyı yazma sebebim budur. İşler bu hale geldikten sonra varın muhtemel ABD’li, Çin’li senaryoları siz düşünün artık. Tam da ertesi günü Pakistan’da olaylar yeniden alevlendi. İran’daki kara deliğin büyümesi ihtimali var ve bu kara delik sonunda Türkiye’yi de yutabilir. ABD bu krizden çıkabilmek için bir yerlerde  savaşın çıkmasını ister zaten ( bu çıkmasına yetmez ama hiç yoktan iyidir). Kısacası buralar tekin yerler değil. Krizin getirdiği belirsizlikler de cabası.
Öte yandan Negri’nin de dediği gibi Avrupa yeni bir dünyanın oluşumunda tekrar tarihsel bir rol oynamaya aday. Yine Wallerstein’den öğrendiğimize göre Muhafazakâr bir düşünce kuruluşu Avrupa’da iç savaş öngörüsünde bulunmuş. Benim bildiğim bunun adı sınıf mücadelesidir. Böyle bir şey olur mu, bilmem. Ne var ki Avrupa yine de şu berbat dünya ortamında en iyi yer. Herkes müze diye dalga geçiyordu ama tarihin yeni sahnelerinden biri tekrar Avrupa olacağa benziyor.
Ben bu kriz, islami yayılma işleri çıkmadan önce de Avrupa tercihimizi net olarak yapmalıyız diyordum. Şimdi bunu sakince değil telaşla söylüyorum. Eski GenelKurmay başkanı Hilmi Özkök , temmuzda paşalar gözaltına alındığındaydı galiba Ankara’ya geldi, temaslarda bulundu. Ayrılırken gazeteciler soru yağmuruna tuttular, hiçbirine cevap vermedi. Sadece Arabasına binerken “AB’ye sarılalım” dedi. Cümlesini tam olarak hatırlayamıyor olabilirim ama demek istediği tam buydu. Bu olayı hiç unutmam.
Zaten, bırakın Avrupa’yı ve etrafımızı, Türkiye’nin içi de hayırlara vesile olacak gelişmeler göstermiyor. Üç büyük partiden biri çoğunluk diktası peşinde, ötekisi geleneksel devlet iktidarını yeniden sağlamlaştırmayı hedefliyor, üçüncüsü de kuzu postunda kurt .
Böyle bir dünya ve ülke konjonktüründe “AB emperyalizmine hayır, biz burada devrim yapacağız” diyenlere Allah selamet versin, akıl ve fikir ihsan eylesin. Şiarımız “AB ile mücadele etmek için AB’ye evet, mücadele alanımız Avrupa’dır” olmalıdır. Sosyalistler günümüz dünyasında kendi istedikleri gibi sınıf mücadelesi yapmak için yer arıyor  , al işte sana yer: Avrupa. Orada yap yapabiliyorsan kafandaki gibi sınıf mücadelesini.
Tabii gerçeğin bir başka yanı da AB’nin Türkiye’yi içine almak konusundaki  tereddüdüdür. Şimdi kriz ve bunun getirdiği belirsizlik ortamında bu tereddüt daha da artacaktır. Zaten biz bu halimizle AB’ye girsek korkarım Avrupa’nın aşınma tehlikesi ile karşı karşıya olan olumlu değerlerini de kirletmeye kalkarız. Bu bize iç mücadelemizin önemini yeniden hatırlatır. Öyleyse iç mücadelemizi AB çapasına sahip çıkarak sürdürelim.