Balkon sefası yeniden yurttaşın eline geçmiştir. Seçmen, balkonunu geri almıştır. Darısı klimasız, dev parklar ile örülü kentlere, mutlu insanların yaşadığı, damlarında salça yapılan, biber kurutulan köylere olsun.

Oldukça yaygın düşünceye göre “balkon” ilk kez Ortodoks Hıristiyanlıkta imparator ve imparatoriçelerin halktan izole edilmiş yüksekçe bir yerde, özellikle katedrallerdeki törenleri izleyebilmek ihtiyacı nedeni ile ortaya çıkmıştır. Kelimenin İtalyancadan Farsçaya kadar diğer birçok dilde benzer şekilde kullanıldığı biliniyor. Demek ki imparatorlar her yerde balkonları kullanmışlar.

Asiller ve asilzadeler balkonları pek severler. Asalet meraklıları daha da çok severler. Tiyatro ve sinemalarda bir zamanlar balkondan seyretme hastalığı yurttaşlara kadar bulaşmışsa da kısa zamanda kaybolmuştur. Yazlık tahta sandalyeli sinemadan, köy kahvesindeki meddahtan, ozandan sinema salonuna geçiş hızlı olmuş gibi görünse de aslında Türkiye’de beklenenden yavaş meydana gelmiştir.

Edebiyattaki en ünlü balkonlardan birisi Romeo ve Juliet’in karşılıklı konuşma sahnesinin gerçekleştiği balkondur. Günlük hayatta iş başkadır. Balkonlar güç gösterisinin yapıldığı yerlerdir. Papalar seçildikten sonra 60.000 kişilik ünlü St. Peter’s Kilisesi’nin balkonuna çıkıp el sallamaları ile papalıklarını dünyaya ilan ederler. Bu tören yeni papanın seçilmesinden sonraki en önemli anlardan birisidir. Tüm dünyada artan muhafazakârlık son papa seçiminde de kendisini göstermiş, 21. yüzyılda, akıl ve bilim çağı denilen zamanda yeni papa dışarıda ağlaşarak bekleyen heyecanlı kalabalığa aynı 1000 yıllık balkondan el sallamıştır.

Türkiye balkon ile son genel seçimlerde tanışmışsa da ünlü üçlünün sefası geçen Pazar akşamı sona ermiştir. Yeni bir tören ile birlikte belirli bir gelenek oluşturma çabası tarihi olmayan her asalet meraklısı oluşum için bir zorunluluktur. Yapay bir tarih, gelenek oluşturarak ortaya konabilir. Örneğin Kızılcahamam gibi bir yer seçip her zaman aynı yerde toplantı yapmak, konuşmalarda “hamdolsun” gibi seçilmiş kelimeleri kullanmak kısa sürede gelenek ve bir tarih yaratır, geçmişi olmayanlara geçmiş bahşeder. AKP bunu balkon için de denemiş ancak yurttaş işi bozmuştur.

Balkonlar şehirlilerin nefes aldıkları dar pencerelerdir. Köylük yerde balkon olmaz. En fazla teras benzeri yerler olur, sundurma olur, çekirdek çitlenecek, salça yapılacak, çiçek tenekelerini dizecek bazı yerler vardır ama bunlara balkon demek güçtür. Balkonlar belirli bir estetik anlayışı ile bütünleştiğinde hem oturan hem de yoldan geçen için keyif alanlarıdır. Balkonlar sohbetlerin yapıldığı yerlerdir. Sıcak Anadolu kentlerinde balkonlar televizyonların yerleştirildiği, yaşamın devam ettiği, komşuluğun sürdüğü alanlardır.

Klimanın icadı şehirlerde balkon sefalarını yok etme yolunda. Klimalar bir kentin sıcaklığını yaydıkları gazlar nedeni ile giderek arttırıyorlar. Beton yapılar da öyle. Yani beton döküp, asfalt yaptıkça, klima taktıkça kent daha da çok ısınıyor, sonra da daha çok klima takılıp belirli bir kısır döngünün içinde kaybolunuyor. Klimalar cehenneme dönmüş kentlerde insanları evlerin içine hapsediyor. Sıcak yaz gecelerinde kent insanı akşamüstleri parklarda, olmadı balkonlarda buluşurdu. Rakılar çay bardaklarına konur, günün özeti geçilir. Aşağıda oynayan çocuklar tek gözle kollanırken kollar balkon demirlerine yaslanır yan komşu ile sohbet başlayana, çaylar demlikler ile gidip gelene kadar akşam esintisinin keyfi çıkartılırdı. Balkonlar iletişim yerleridir. Kahvehanelere benzemez, aile yerleridir, her zaman dinamiktir, kahvehanelerin bulaşıcı uyuzluğu, tembelliği balkonlarda olmaz. Balkon, karşıdan karşıya aşkın gizli, masum ve ürkek bakışmalar ile başladığı, bazen de derin bir hüzün ile bittiği yerdir. Balkon hayattır. Balkon şehirlere sıkışmış insanların son barınağıdır.

Son seçimlerin sonuçları benim için bundan ibarettir. Balkon sefası yeniden yurttaşın eline geçmiştir. Seçmen, balkonunu geri almıştır. Darısı klimasız, dev parklar ile örülü kentlere, mutlu insanların yaşadığı, damlarında salça yapılan, biber kurutulan köylere olsun.