AKP’nin kapatma davasına karşı hazırladığı savunma basına kısmen yansıdı. Dikkat çeken birkaç noktanın üzerinde duralım...

AKP’nin kapatma davasına karşı hazırladığı savunma basına kısmen yansıdı. Dikkat çeken birkaç noktanın üzerinde duralım...
“Partimizin ‘siyasi amaçlarına, açık bir eylem ve söylem yerine, birkaç aşamada ve örtülü bir programla ulaşmayı hedeflemiş’ olduğu iddiası, hiçbir delile dayanmayan, tamamen hayal ve vehim ürünü bir iddiadır. Bu iddia, Ortodoks Marksizmin ‘komünist topluma’ giden yolda benimsediği ‘birkaç aşama’ yönteminden bahseden kitapların fazlasıyla etkisinde kalındığı izlenimini vermektedir.”

Savunmadan alınan bu paragraf, savcının iddialarına cevap niteliği taşımanın ötesinde AKP’yi oluşturan kadroların zihin haritasını anlamak bakımından önemli.

Savunmayı hazırlayanlar Yargıtay Başsavcısının ‘ortodoks marksist’ olduğunu ima ediyor. Gerekçeleri, başsavcının AKP’nin iktidar planını ‘aşamalı strateji’ olarak görmesi...

Elbette insanın “ne alaka” demekten kendini alamadığı bu komik gerekçenin üzerinde duracak değiliz. Ama bu ‘örtülü ihbar’, AKP kadrolarının kafalarının çalışma biçiminin hâlâ ‘Komünizmle Mücadele Dernekleri’ ile ‘İlim Yayma Cemiyeti’ arasında bir yerlerde kaldığını gösteriyor. İddianamenin ve hazırlayıcısının meşruiyetini tartışılır kılmak için, onu bir biçimde komünistlikle suçlama ucuzluğuna kadar vardırmışlar işi.

•••

Aslına bakarsanız, işin bu yanı çok önemli değil. Daha önce de yazmıştım; AKP’nin ve yöneticilerinin, hatta partinin taşıyıcı kadrolarının, sözüm ona özgürlükçü bir söylemin gerisinde iflah olmaz bir sol düşmanlığını temsil ettiklerinden kuşku duymak için ya fazla saf  olmak lazım, ya da AKP ve malum cemaat çanağından beslenmek...

Savunmaya devam edelim...

Savunmanın en dikkat çekici yanı, ‘siyasi savunma’ karakterinin öne çıkmış olması... Bu ne demek, diyenler olabilir. Açıklamadan önce hemen belirteyim, ben hukukçu falan değilim; sadece siyasi davalarda taraf olmuş (tahmin edileceği gibi sanık) bir insanın gözlem ve tecrübesiyle konuşuyorum.

Bu tür davalarda iki tür savunma biçiminden söz edilebilir; biri ‘hukuki savunma’, diğeri ‘siyasi savunma’... İlkinde savcının iddialarını deliller, tanıklar vb üzerinden çürüterek ‘aklanmaya’ çalışırsınız. İkincisinde ise savcının iddialarını siyasi bir hasmınız gibi karşılar kendi duruşunuzun meşruiyetini savunursunuz. Bu yöntemlerden biri tercih edilebileceği gibi, ikisinin makul bir bileşimi de söz konusu olabilir.

•••

Basına yansıyan bölümlere bakılacak olursa, AKP’nin savunmasında ikinci yöntemin, yani ‘siyasi savunmanın’ ağırlık taşıdığı anlaşılıyor. Nitekim 18 Haziran tarihli Milliyet de bunu ima eden bir manşeti öne çıkarmış: “AKP geri adım atmadı.”

Öncelikle belirtmek gerekir ki, kapatma davası, AKP’nin öteden beri gündeme taşımak istediği laikliğin tartışılmasının vesilesi haline getiriliyor. Savunma, laikliğin ne olduğu ve nasıl uygulanması gerektiği konusunda kendini tek merci olarak gören devlet kurumlarına alternatif bir yaklaşım sunuyor. Dolayısıyla, dava süreci bu tartışmanın öne çıktığı bir platform olacak.

Dahası AKP, imam hatip liseleri, türban, Kuran kursları gibi tartışmalı alanlarda kendi siyasi çizgisini kesin bir dille savunuyor. Denilebilir ki, “bunda tuhaf olan ne”. Elbette tuhaf bir şey yok. Bir parti kendi siyasi çizgisini savunacak. Ama davanın muhtemel sonuçları üzerinden düşünürsek, iyi planlanmış bir siyasi hamleden söz etmek mümkün.

Bu davanın iki sonucu olacak. AKP ya kapatılacak ya da aklanacak.

Kapatılması halinde, kendisi için yeni dönemi siyasi çizgisinden taviz vermeden başlatmış olacak. Direndiler ve mağdur edildiler!

Davanın düşmesi halinde ise, AKP’nin savunmasını yaptığı siyasi konularda artık hukuki bir dayanağı olacak.

İkinci sonucun devlet tarafından ne ölçüde kabul edilebilir olduğunu okuyucunun ferasetine bırakıyorum.

Siyaseti, AKP’nin kapatılacağı varsayımı üzerinden kurgulamakta fayda var.