Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın'ın tutuklanmasının ardından gelişen olaylar; kıran kırana süren bir iktidar kavgasının varlığını ortaya çıkardı. Sorunu "Cumhuriyet rejimine karşı bir komplo" olarak niteleyen YÖK Başkanı Prof. Erdoğan Teziç diğer üniversite rektörleriyle beraber Van'a gittikten sonra YÖK, Başbakan Danışmanı Ömer Çelik'in "intihal" gerekçesiyle öğretim üyeliği yapamayacağına hükmeden kararı aldı. Van olayı hükümetle YÖK arasındaki krizin derinleşmesini gözler önüne sererken, sorunun aslında bir iktidar krizi olduğunu anlamak gerekiyor.

AKP iktidarıyla bürokrasinin bazı kesimleri arasında süren bu kavga; biraz da seçim sisteminin anti-demokratik yüzde 10 baraj uygulaması nedeniyle parlamentoda ezici bir sayısal üstünlük sağlayan hükümetin "yönetim tarzından" kaynaklanıyor.

Uluslararası konjonktürün rüzgârını arkası na alan; özellikle ABD-İngiltere ekseninin açık desteğini kazanmış AKP iktidarı; geleneksel bürokrasinin direncini kırabilmek için bir yandan kadrolaşma çabalarını derinleştiriyor; diğer yandan da sermaye kesimleriyle ilişkilerine çeki düzen veriyor. AB süreci ise bu durumun tuzu biberidir.

‘SEYİRLİK’ ÇEKİŞME...
Ordu-AKP ilişkilerinde bile süreç AKP'den yana işliyor. 28 Şubat müdahalesiyle birlikte "kırmızı çizgileri" belirginleştirilen siyasal İslam; bu çizgilere uygun davranan AKP eliyle ehlileştirilirken, daha önce 1000 yıl süreceği ilan edilmiş olan 28 Şubat'ın bugünün koşullarında manasının kalmadığı bizzat Genelkurmay Başkanı'nın ağzından kamuoyuna duyruluyor.

Aslında hükümetle bürokrasinin bazı kesimleri arasında sürüp giden kavga; önümüzdeki dönemde Türkiye'nin nasıl bir yöne gireceği üzerinden yürüyen bir kavgadır. Egemen medya, TÜSİAD'da temsil edilen büyük sermaye şimdilik AKP hükümetinin politikalarından hoşnut görünüyorlar. Kuşkusuz bunda AKP'nin uluslararası sermaye kuruluşlarının bir dediğini iki etmeyen özelliği de önemli bir rol oynuyor.

Direnç gösteren bürokrasi kesimlerinin açmazı ise, AKP'nin temel politikalarına itiraz etmezken; türban, laiklik vb. konularda eleştirilerini yoğunlaştırmasıdır. Bu ise çok daha köklü sorunlarına çözüm bekleyen geniş halk kitleleri açısından "seyirlik" bir çekişme gibi algılanmaktadır.

FİLLER VE ÇİMENLER
Örneğin, bilimsel özerkliğin ortadan kalktığı, üniversitelerin resmi ideolojinin üretildiği mekânlar haline dönüştürüldüğü; paralı eğitimin kural haline geldiği, devlet üniversitelerinin öğrencileri "müşteri" olarak algılamaya başladığı koşullara tek bir itiraz bile getirmeyen YÖK'ün Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi olayında "Cumhuriyeti korumak ve kollamak" için harekete geçmesi hiç de inandırıcı olmamaktadır.

Aslında "intihal" de YÖK'e yabancı bir konu değildir. 12 Eylül döneminde üniversitelere bir kışla düzeni getiren YÖK'ün kurucusu İhsan Doğramacı da "intihal"le suçlanmış; yabancı bir kitaptan kaynak gösterilmeden olduğu gibi yaptığı "alıntılar" gazetelerde yer almıştı.

YÖK-AKP krizi AKP'nin politikalarına karşı nasıl muhalefet geliştirilemeyeceğinin göstergesi olmuştur. Bu "filler ve çimenler öyküsünden" kurtulmak, gerçek bir muhalefet zemininin kurulması için atılacak en önemli adımdır.