İnsanların çivili sopalar ile dövülerek öldürüldüğü bir dünyada yaşıyoruz. Yaşamak her canlının en doğal hakkı kabul edileli....

İnsanların çivili sopalar ile dövülerek öldürüldüğü bir dünyada yaşıyoruz. Yaşamak her canlının en doğal hakkı kabul edileli çok oldu. Bazen dostlardan söyleyen oluyor.
Nelerle uğraşıyorsun? Saygı duyuyoruz elbette. Bilim diyorsun, en küçük canlının bile yaşama hakkı var diyorsun. Kedi-köpek katliamlarına dur demeli diyorsun, siyanürlü-siyanürsüz her türlü altına hayır diyorsun. GDO istemem, doğal ve geleneksel tarıma önem verilmeli diyorsun. Dinleyen olur olmaz ama sen ve senin gibiler bunlarla uğraşırken kan gövdeyi götürüyor. Yahu insanın yaşam hakkı yok ki börtü böceğin nasıl olsun? diyorlar.
Çin’de, Irak’ta, Afganistan’da, İran’da yaşananları görünce belki haklıdırlar diyebilirsiniz. Sol, geçmişte, daha ben ekmeğe “pepe” derken bu konuları tartıştı. Pek çok şey vardı. Hele bir devrim olsun bunlar kendiliğinden yola girerden, şimdi sırası değillere kadar her şey konuşuldu. O sırada DDT gibi pek çok kimyasal ilaç kilo kilo sağcısıyla solcusuyla bu topraklar üzerinde yaşayanların kafasına serpiliyordu. İnsanlar sokak ortasında öldürülüyordu. Aynı anda sağ kalanların üstüne hormonlu sebzeler saçılmaktaydı. Murat 124 gibi tenekeden bozma arabaları sermaye bu halka kakalarken ve o yıllarda bu dandik arabalar yüzünden binlerce insan trafik kazalarında ölüp giderken, aynı anda sokaklarda sahipsiz kedi ve köpekler de “itlaf” ediliyordu. Sermaye canlı türünde bir sınıflandırma yapma zahmetine girmez. İnsan, hayvan, bitki, mantar, mikroorganizma. Ne bulursa sömürür. Sadece parası olanı değil. Yaşayan her şey sömürülebilir. İşin dinamiği budur. Zamanlama gerekmez. Savaşta, barışta, kargaşada, refahta ya da krizde sermaye lastik gibi esner. Din adamı, siyasetçi ve tüccar mutlaka bir yol bulur. Bir insan ya da grup bu üç vasfa aynı anda sahipse daha kimse onu durduramaz. Ve işte tam da bu yüzden bizler tepesi cayır cayır yanmakta olan bir çınarı küçük bir kova ile sularız*.
Yola bu kabullenişle çıkmak iyidir. Onurlu olanı, yenileceğini bile bile mücadele etmektir. Geçtiğimiz hafta 5 polis köpeği unutuldukları otomobilde sıcaktan öldüler. Dün iki çocuk Mersin’de benzer şekilde ölüyordu. Sorumlularına ne olacak? Geçtiğimiz hafta binlerce kilo böcek ilacı satıldı. Orman alanları talan edildi, lüks otellere peşkeş çekildi. Baraj inşaatı, maden araması adı altında doğa katliamları yaşandı. Çevre Bakanlığı’nın gıkı çıkmadı. O sırada DSİ’yi kendilerine bağlamakla meşguldüler ve şaka gibi bir açıklama yaptılar. “Alınan önlemler sayesinde Türkiye küresel ısınmadan etkilenmeyecek” diye. Yahu şu önlemleri Avrupalı dostlarınıza falan da anlatsanız yazıktır, onlar da kurtulsunlar. Adamların ödü patlıyor küresel ısınma geliyor diye.
Gerçi ellerinden geleni yapıyorlar. Geçenlerde Belçika’lı bir meslektaşımızla konuşuyorduk. Avrupa Birliği Ülkeleri’nin çoğunda olduğu gibi Belçika’da da sivrisinek ve karasinek mücadelesi için kimyasal ilaç kullanımı tamamen yasaklanmış. Riskli alanlarda bile ilaçlama yapmıyorlar. Geçmişte yapılan hataları tekrarlamak istemiyorlar. Halktan hiçbir şikâyet olmadığı gibi genelde destek var. Yer gök sivrisinek. 25 farklı tür etrafta uçuşuyor. Sivrisineklerin yaşam hakkı ile insanınkinin birbirine bağlı olduğunu biliyorlar.
Çin’de insanların sopayla dövülerek öldürüldüğü gece Belçika’da sivrisinekler ölmekten korkmadan uçuşuyorlardı. Bir tanesi koluma konup kanımı emmek istiyor. Ani bir refleksle elimi kaldırıyorum. Ben ondan güçlüyüm, tek bir fiskemle gebertirim. Ama sadece yaşamaya çalıştığı için kolumda olduğunu biliyorum. Elimi yavaşça üstünde gezdiriyorum, korkup gidiyor. Öldürseydim onlardan ne farkım kalırdı ki? Yenileceğimi bildiğim bu delice yolda kendimce bir adım daha atabilmenin hayali ile uykuya dalıyorum. Geri geliyor. Vızzzzzzz. Kulağımın dibinde. Sabaha kadar beni uyutmuyor.
*Karikatür sanatçısı Mrital’a ait bir çizimden alıntıdır.