Baykal’ın çarşaf ve Kuran kursu açılımı sosyalistlere oy kazandırır mı? Belki biraz kazandırır ama bu, sosyalistlerin duruşuna bağlı. Sosyalistler her konuda olduğu gibi bu konuda da....

Baykal’ın çarşaf ve Kuran kursu açılımı sosyalistlere oy kazandırır mı? Belki biraz kazandırır ama bu, sosyalistlerin duruşuna bağlı. Sosyalistler her konuda olduğu gibi bu konuda da çarşafa dolanmış vaziyette. Din özgürlüğü ile laiklik arasında kendi meşrebine göre bir politika önerebilmiş değil. Benim düşüncem, sosyalistlerin bu konuda “yetişkinlere özgürlük, gelen nesli koruma” ilkesini rehber edinmesi. Bu çocukların kendisi olabilme özgürlüğünün kararlılık ve titizlikle savunulması, yetişkinlerin ise inançlarını yaşama özgürlüğünün savunulması anlamına gelir. Tabii bunun hayata geçirilmesi göründüğü kadar kolay bir iş değil. Daha önce de bir vesileyle değinmiştim, sol evrensel bir hak olarak uluslararası planda kabul gören “aile, çocuğuna dinini öğretme hakkına sahiptir” ilkesinin nasıl yorumlanacağı konusunu yeniden tartışmaya açmalıdır. Çocuğun dini olmaz. Çocuk kendi seçimlerini yapabilecek şekilde yetiştirilir, sonra dinli mi olacak, dinsiz mi olacak, dinli olmayı nasıl anlayacak bunu kendi tayin eder. Önemli olan bunu tayin edebilecek şekilde yetiştirilmesidir.

Hane içine müdahale edilemez. Bu şimdilik savunulması gereken bir hak olarak duruyor. Bunu kabul ettiğimiz andan itibaren de aile istediğini empoze eder, bu fiili bir durumdur ve yapacak bir şey yoktur. Öyleyse çare okuldur. Okul “dini doğru öğretme” gibi bir misyon üstlenemez. Okulun tek yapabileceği, çocuğu kendisi olmayı olabildiğince becerecek biri olarak yetiştirmektir. Bu ise çocukların eğitimi denen dev konuyu gündeme getirir. Türkiye özelinde bu çok yakıcı bir konudur. Türk sosyalistlerinin bununla ilgilendiğini şimdiye kadar duymadım.

Kuran kursları ise derhal kaldırılmalıdır, sosyalistler bu konuda açık ve net olmalıdır. Bu konuyu oy kaygısıyla düşünmek olmaz, zaten oy kaygısının insanı nerelere götüreceği hiç belli olmaz. 20 yaş sonrası için Kuran meali okulu düşünülebilir mesela. Meslek vermez, diploma vermez, yüksek düzey din bilginlerince verilir, isteyen gider. Bu okullara talep artarsa kaliteyi düşürmeden bunun nasıl yapılacağı ayrıca tartışılır. Zaten ben bunu da ilke düzeyinde düşünürken söylüyorum, 20 yaş öncesi eğitimde düzgün (kendini bulma, aramayı ve düşünmeyi bilme vb açısından) eğitim almış, yani eğitim almış ama eğitilmemiş insanlar için de İslamiyet’i merak edenlerin ihtiyaçlarına cevap olarak.

Bu torba açıldıkça çok konu çıkar, çok tartışılması ve geliştirilmesi gerekir ama dediğim gibi sosyalistlerin bu konuda bir tartışması olduysa da ben bilmiyorum.

Böyle bir yaklaşımda isteyen çarşaf giyer, isteyen türban takar, isteyen şeriat ister.

Devlet konusunda ise din işlerinin ayrı tutulması, dinin asla referans olmaması anlamında laiklik titizlikle uygulanmalıdır.

Ben bu yaklaşımın, tabii dediğim gibi daha geliştirilmiş ve işlenmiş haliyle Türkiye’de taraftar bulacağına inanıyorum. Mesela, Baykal’ın açılımından sonra birçok CHP’linin buna alıcı gözüyle bakacağına inanıyorum. Ne var ki insanların siyasal tercihleri bunun sınırları içinde kalamaz, başka ve çok daha önemli konulardan da etkilenir. Bunların birincisi de demokrasi konusudur. Acaba yukarıdaki gibi bir din yaklaşımını ve demokrasiyi savunan bir sosyalist duruş Türkiye halkından iltifat görür mü? Din kısmını bilmem ama demokrasi konusunda iltifat görüp görmeyeceği demokrasiyi nasıl savunduğuna bağlıdır.

Türkiye insanı demokrasinin ne olduğunu hâlâ iyi bilmiyor ve demokrasiyi de sanıldığı gibi desteklemiyor. Ben böyle biliyorum. Sosyalistlerin bu konuda ilk anlamaları gereken şey yoksulların, ezilenlerin, işçilerin demokrasiyi desteklememelerinin sebebinin cehaletleri ve bilinçsizlikleri olmadığıdır. Burada yanlış bilen taraf sosyalistlerdir. Çünkü yoksulluğun ve işsizliğin çaresinin demokratikleşmeden geçtiğini sanıyorlar. O 19. yüzyıl sonunda merkez ülkelerde geçerliydi, o da kısmen. Zaten sosyalizm 19. yüzyıl sonu merkez ülkelerindeki sınıf mücadelelerini yanlış yorumlamaktan ve dahası bu yorumlarını sosyalizmin evrensel doğruları sanmaktan bir türlü kurtulamadı, değişen şartlara uyum sağlayamaması önemli ölçüde de bundandır sanıyorum. İşçiler daha sağlıklı bakıyor. Ne yaparsa kendisi için daha iyi olur konusunda daha sağlam ve gerçekçi sezgilere sahip. Zaten bunun aksi, işçilerin cahil ve ne yapacağını bilmez insanlar olduğunu düşünmek olur. Böyle de düşünülebilir ama o zaman çok farklı ve şimdikinin öncülleriyle taban tabana zıt bir sosyalizm(!) teorisi geliştirmek gerekir. Kendimi tutamayacağım, tutmayacağım, aslında Leninizm de böyle bir şey değil midir zaten?

Çok konuşmama gerek de yoktu, Türkiye’de her kamuoyu araştırmasında en önemli meseleler sıralamasında demokrasinin ilk beşe girdiğini hiç gördünüz mü, soru şıklarının üç veya dört ile sınırlı olması dışında?